 | ISBN13 978-975-342-807-1 | 13x19,5 cm, 144 s. |
Liste fiyatı: 184.00 TL İndirimli fiyatı: 147.20 TL İndirim oranı: %20 {"value":184.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"429","item_name":"Tarihin Adları","discount":36.80,"price":184.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Tarihin Adları Bilgi Poetikası Alanında Bir Deneme Özgün adı: Les noms de l'histoire Essai de poétique du savoir Çeviri: Cemal Yardımcı Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 2011 | 3. Basım: Temmuz 2022 |
Son yirmi-otuz yılda tarihin bir anlatıdan ("hikâyeden"), özellikle de Napolyon veya Kanuni Sultan Süleyman gibi "büyük adlar" hakkındaki anlatılardan ibaret olup olmadığı çok soruldu. "Tarih yazmanın" hangi işlemleri uygulamak anlamına geldiği, tarihçiler, tarih felsefecileri ve sosyal bilimciler arasında uzun uzun tartışıldı. Buna karşılık, kültür tarihçisi ve filozof Jacques Rancière tarihçilerin söylemini başka açılardan mercek altına alıyor: Jules Michelet, Fernand Braudel ve Annales okulu mensupları ile E. P. Thompson gibi tarihçilerin üslup ve anlatım tekniklerini siyaset ve bilim felsefeleri açısından inceliyor; tarihçiliğin dil ve edebiyatla ilişkisini sorguluyor. Rancière, yeni bir araştırma alanı oluşturan bu üslup incelemesine "bilgi poetikası" adını veriyor. "Bilgi poetikasının" konusu, bir söylemin edebiyat olmaktan çıkıp bilim statüsü kazanmak için kullandığı yöntemler. Rancière incelemesi boyunca şu sorulara yanıt arıyor: Tahakküm üretmeyen bir sosyal bilimler söylemi nasıl inşa edilebilir? Tahakküm üreten, yani söz konusu "bilim"i muktedirlerin safına çeken mecazlar neler? Bu tür mecazlar nasıl yerinden edilebilir? Böylesine özgün bir düşünme, araştırma ve eleştiri sürecini temsil eden Tarihin Adları, Rancière'in en özel kitaplarından biri. Filozofun sadık takipçilerinin yanı sıra, tarihyazımı ile tarih felsefesine, sosyal bilimlerin söylem ve yöntem sorunlarına ilgi duyan okurların merakla okuyacağını tahmin ettiğimiz bir metin.  | İÇİNDEKİLER |
Önsöz: Rancière'in Revizyonizmi, Hayden White Teşekkürler Yüzyıllık Savaş Ölü Kral Söz Fazlalığı Kurucu Anlatı Sözün Yeri Kitabın Mekânı Sapkın Bir Tarih mi?  | OKUMA PARÇASI |
Önsöz: Rancière'in Revizyonizmi, Hayden White, s. 9-13 Tarih söyleminin siyasi, bilimsel ve edebi durumuna ilişkin bu uzun "deneme" aslında Cornell Üniversitesi'nde "yazı siyaseti" konulu bir seminer dizisinde sunulmak üzere hazırlanmıştı. Burada Jacques Rancière, tarih araştırması ve tarih yazmanın politikasını konu alıyor; tarihçilerin ortak araştırma nesnesi saydıkları "tarihi" nasıl kavramlaştırdıkları, bu "tarih" üzerine nasıl konuşup yazdıkları ve bu konuda yazarken siyasi anlam taşıyan birtakım yöntemlerle bu "tarihi" nasıl fiilen kurdukları ile ilgileniyor. Başka bir deyişle, bu deneme, "geçmişin" doğasına ilişkin çok güçlü görüşler öne sürse de, belirli türde olayların vuku bulduğu "geçmiş" anlamında "tarih" üzerine bir inceleme değil. Bu geçmişe dair nasıl konuştuğumuz ve bu geçmişin bizimle nasıl konuştuğu, nasıl konuşamadığı ya da bizimle konuşmasının nasıl yasaklandığı üzerine, yani "tarih söylemi" üzerine bir tefekkür daha çok. Rancière'in kitabının ilk adı Les Mots de l'histoire (Tarihin Sözcükleri) idi. Bu önsözü yazarken önümde 1992 Kasımı'nda Paris'te aldığım bu birinci basımdan bir nüsha duruyor. Ama, öğrendiğime göre, ikinci basımda kitabın adı Tarihin Adları olarak değiştirilmiş. Yazık olmuş. Hem Sartre'ın özyaşamöyküsünü (Sözcükler), hem de Foucault'nun Batı'nın bilgi üretim tarzlarıyla ilgili o büyük araştırmasını (Kelimeler ve Şeyler) çağrıştırdığı için ben ilk adı tercih ediyorum. "Sözcükler" ile Rancièr... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Savaş Kılıç, “Hiç bilen ile bilmeyen bir olmaz mı?”, Mesele, Mart 2011 Rancière’in çıktığı yolda üç-dört dönemeçten geçtiğini görmek pek zor değil: Parlak, göstere göstere vaatkâr bir başlangıç: Kapital’i Okumak’ta “eleştiri” kavramıyla ilgili bir bölüm (seminer); ardından her büyük düşünürde görebileceğimiz bir “hocayla hesaplaşma”, sıkı bir kopuş: La Leçon d’Althusser. İkinci dönemeç, “paysızlar”ın ülkesine peş peşe gezintiler; dikkatli, keskin, içeriden bakışlar: 19. yy işçi kültürü üstüne yaptığı ampirik araştırmalar (La Nuit des prolétaires veya La Parole ouvrière ile Courts voyages au pays du peuple). Ampirik araştırmalara paralel olarak, neredeyse eşzamanlı yürüyen bir felsefi, daha doğrusu teorik düşün-se-me, kafa yorma, Batı felsefesinin “paysızlara” (yoksullara) ilişkin olarak ortaya attığı fikirlerin, takındığı tavırların sıkı, külyutmaz ve faka basmaz, tongaya düşmez bir eleştirisi: Filozof ve Yoksulları. Platon’dan Marx’a, Sartre’a ve Bourdieu’ye varan ince bir analiz, dört dörtlük bir yazılı söylem analizi. 1990’dan itibaren parça parça sunulacak özgün Rancière düşüncesinin sorunsalı bu kitapla ortaya konur: Batı felsefesi tepeden bakmak istemediğinde dahi, bilerek veya bilmeyerek, belki elinde olmadan hep tepeden bakmıştır yoksullara. Batı felsefesinin eleştirisi, dolayısıyla, yoksullara tepeden bakmayan bir felsefenin negatif başlangıcıdır – eskilerin (yani kadimler kadar modernlerin de) içinde yaşadığı bi... Devamını görmek için bkz. |  |
Ali Bulunmaz, "Ranciére doğru yolda mı?", Cumhuriyet Kitap Eki, 16 Haziran 2011 Tarih üzerine yazılan ve söylenenlerin haddi hesabı yok. Bu, biraz da tarihin nerede konumlandırıldığıyla, neyle ilişkilendirildiğiyle ya da nasıl anlamlandırıldığıyla ilgili. Philip Guedella’nın yolundan gidecekseniz “tarihin kendini, tarihçilerin de birbirini tekrar ettiğini” kabulleniyorsunuz demektir. Jorge Luis Borges ise “evrensel tarihin, birkaç metaforun tarihi” olduğunu söylediğine tanıklık edersiniz. Tocqueville de şöyle buyurur: “Tarih birkaç hakiki resimle çok sayıda kopyanın bulunduğu bir galeridir.” Karl Popper daha keskin ve “acımasız”: “İnsanlık tarihi diye bir şey yoktur, yalnızca insan yaşamının çeşitli yönlerinin birçok tarihi vardır. Bunlardan biri de siyasal iktidarın tarihidir. Siyasal iktidarın tarihi, dünya tarihinin yerini almıştır.” Bugün, bilgi olan-olmayan ayrımının önem kazandığı; hatta bu ikisinin birbirine karıştığı dünyada, tarihten ne anladığımız ve onu nereye koyduğumuz da dikkatle incelenmeli. Verili olanı alma veya laf salatasını kabul etme mi öne çıkacak, yoksa en bozulmamış ya da girilmemiş kaynaklara mı yönelmemiz gerekecek? Yeri gelmişken Thomas Carlyle’ın “tarih, söylentilerin damıtılmasıdır” çıkmasını hatırlatmalı. O zaman soralım: Tarih hikâyelerden mi oluşur? Az önce tarihin öğrenimine dair birkaç yol göründü ama şimdi iş anlatma boyutuna geldi dayandı, yani tarihyazımına. Ranciére burada Tarihin Adları... Devamını görmek için bkz. |  |
Emrah Pelvanoğlu, "Yeni tarih bilimi", Kitap Zamanı, 4 Nisan 2011 Yüzyıllık bir savaş ile başlıyor Fransız filozof Jacques Ranciére Tarihin Adları’na. Fransızcada tarih ve hikâye sözcüklerinin eşsesli olmasının (histoire) sürekli kışkırttığı ve aslında tarihi kavramsallaştıran tüm dillerde çeşitli yansımalarını bulan bir savaş. Eski vakanüvislikten, hikâyeci tarihten kurtularak tarihe olgu-belge özdeşliğine dayalı bilimsel bir statü kazandırmak isteyen tarihçilerin bu çifte-hakikate karşı verdiği bir savaş. “Bir hikâyeden ibaret olmak ya da olmamak belirsizliği, tarihe has bir özelliktir.” diyen Ranciére, bu eşsesliliğin yarattığı oyunda tarihçilikteki devrimin özünü görüyor: “[Z]ıtlıkları bitiştirecek bir alan tasarlayıp hazırlamak”. Kralların ölümü Eski ekolden tarihçilerin, edebiyat ya da daha da kuşatıcı olarak anlatısallık karşısında verdiği bu savaşın, yeni ekolden tarihçilerce coğrafya, istatistik ya da nüfusbilim silahlarıyla donanarak taşındığı uç noktada, “Muzaffer çöl birçok kez Akdeniz’in içlerine kadar ilerledi” gibi cümlelerin başlattığı bir devrim. Annales ekolündeki gibi yeni tarihçilerin ilan ettiği bu daha kesin bilimin, “aynı zamanda daha ihtimal-dışı bir tarih, her türlü tarihin özelliği olan kastedilenin ve çıkarsananın belirsizliğini en uç noktaya iten bir tarih” olduğunu iddia ediyor Ranciére. Bu yeni tarih biliminin, “bilim çağı doktorlarınca” kendisine tavsiye edilen istatistikî/... Devamını görmek için bkz. |  |
Semih Gümüş, "Tarihin içinden yazmak", Radikal Kitap Eki, 29 Temmuz 2011 Tarihin bilimsel yaklaşımlarla anlaşılıp yazılması olanaksız. Öznellik, onu anlamak için her zaman en ve tek geçerli çıkış noktası. Önce o noktadan çıkmak koşuluyla, sonra herkes kendisine uygun yolu, yordamı, yöntemi, anlayışı kullanır elbette. Jacques Rancière ise –onun en parlak günümüz felsefecilerinden olduğunu da söyleyebiliriz–, modern tarih çalışmalarının, herkese bir geçmişi olduğunu gösteren fenomenlerin görünmeyen yüzlerini dizgesel biçimde araştırmak anlamında bir bilimselliği olduğunu söylüyor. Onun bu yaklaşımıyla aynı noktada değilim, ama büsbütün de çelişmiyoruz: birbirine izdüşen iki düzeyden çıkıyor, yan yana yürüyor, aynı yere gidiyoruz. Tarihin Adları’nda, Rancière de tarihin bir inşa olduğunu belirtiyor. Bir bakıma, yapılan bir şey tarih –taşı, toprağı, suyu verilerek. Rancière’in verdiği örnekte olduğu gibi Napolyon’un ya da sözgelimi hakkında pek çok araştırma yapılmış Sultan Hamid’in tarihin fenomenleri olarak alınmasıyla yetinen tarih, yalnızca bir yanılsama olarak çıkar ortaya; oysa tarihin fenomenlerini, onların çevresindeki toplumla ve adsız bireylerle birlikte değerlendirmek gerekir. Rancière’in tutumu, “Hem bilimsel hem de siyasi bir ihmal veya husumet yüzünden yitirilmiş bir olgular yığınını bilgi alanına geri kazandırdığı”, yenilenleri ve ezilenleri de tarihin parçası olarak gördüğü için önemli. Eski tarih anlayışıyla resmi tarih, ... Devamını görmek için bkz. |  |
|