| ISBN13 978-975-342-620-6 | 13x19,5 cm, 168 s. |
Liste fiyatı: 162.00 TL İndirimli fiyatı: 129.60 TL İndirim oranı: %20 {"value":162.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"363","item_name":"Siyasalın Kıyısında","discount":32.40,"price":162.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Siyasalın Kıyısında Özgün adı: Aux bords du politique Çeviri: Aziz Ufuk Kılıç Yayıma Hazırlayan: Tuncay Birkan, Ali Berktay Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Haziran 2007 | 3. Basım: Haziran 2022 |
Son dönem sol Fransız düşünürleri arasında öne çıkan isimlerden biri Jacques Rancière. Özellikle siyaset-demokrasi ilişkisi, entelektüellerin rolü ve tarih felsefesi alanında yazdıkları çok tartışılan düşünür burada, Atina'da icat edilen siyaset ve demokrasi kavramlarının izini sürerek, günümüzdeki "siyasalın dönüşü" tartışmalarına kadar uzanıyor. "Halk" kavramının görmüş olduğu bozguncu işleve ve halkın "sayılmayan", "esamisi okunmayan" kesimlerinin (kölelerin, kadınların, proleterlerin vb.) verdikleri mücadelelerle nasıl "sayılanlar" katına çıktıklarına ilişkin analizi, "siyasetin sonu" tezlerine karşı çok güçlü bir cevap. Kitabın Fransızca ilk basımında ve İngilizce çevirisinde yer almayan yeni yazılarla zenginleştirilmiş bu edisyonda, okurlarımızın dikkatini özellikle "Demokrasinin Kullanımları", "Siyaset Üzerine On Tez" ve "Siyaset, Özdeşleşme, Özneleşme" yazılarına çekmek isteriz. Milliyetçilik başta olmak üzere çeşitli kimlikçiliklerin kapanından çıkarak, eşitlikçi bir siyaseti yeniden kurabilmek isteyen herkesin dikkatle okuması gereken Siyasalın Kıyısında'da şöyle diyor Rancière: "Otuz yıl önce hepimiz 'Alman Yahudileri'ydik, yani 'yanlış' adlar taşıyorduk. Bugün yalnızca 'doğru' adlarımız var: Avrupalıyız ve yabancı düşmanıyız... Nesnel olarak, bugün göçmenlerin sayısı otuz yıl öncesine göre pek fazla değil. Öznel olarak ise çok daha fazla. Bunun nedeni şu ki, o gün göçmenlerin bir başka adı, siyasal bir adı vardı: Onlar 'proleter'di. O günden beri bu adı kaybettiler; artık yalnızca 'nesnel', yani kimliksel bir ada sahipler. Başka adı olmayan öteki, artık salt bir nefret ve ret nesnesi haline gelir." | İÇİNDEKİLER |
Önsöz
Birinci Bölüm Siyasaldan Siyasete Siyasetin Sonu ya da Gerçekçi Ütopya Demokrasinin Kullanımları Siyaset, Özdeşleşme, Özneleşme
İkinci Bölüm Cemaat ve Cemaatin Dışarısı Eşitler Cemaati Kabul Edilemez Ötekinin Davası
Üçüncü Bölüm Siyaset Üzerine On Tez
Metinlerin İlk Kaynakları Bazı Terimlerle İlgili Açıklama
| OKUMA PARÇASI |
Önsöz, s. 9-16. Siyasalın Kıyısında'nın yeniden elden geçirilmiş ve geliştirilmiş bu baskısını sunmak, öncelikle, bizzat bu başlığın anlamını kaymaya uğratmış bir çalışma sürecinin aşamalarına birer mim koymak olacaktır. 1990'da yayımlanan, 1986-88 arasında yazılmış üç metni bir araya getiren ilk baskı, siyasalın kıyıları sorununu, saplantılı bir "son" temasının damgasını vurduğu bir siyasal-kuramsal konjonktürde gündeme getirmişti. Akademik çevreler ve devlet adamları, verdikleri binlerce söylevde, tarihin ve devrimin yanılsamalarının nihai sonuna her makamdan gazel okuyorlardı. Kâh siyaseti artık geride kalmış antikalıklar listesine ekliyorlar, kâh siyasetin geri dönüşünü kutluyorlardı. Ama söylemek istedikleri şey hep aynıydı: siyaset artık her tür toplumsal özgürleşme vaadiyle, her tür eskatolojik beklenti ufkuyla ayak bağını koparmıştı. Asıl doğasına, yani belli bir cemaatin (communauté) çıkarlarının akıllıca idare edilmesine geri dönmüştü. Öldürücü eşitlik g... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Göksun Yazıcı, “Emeğin metafiziği”, Express, Ağustos-Eylül 2009 Bazı düşünürlerin temel argümanları vardır, bazı düşünürlerin ise temel soruları; argümanlara sorular sormadan ulaşılmaz elbette, ama bazı argümanlar kendisini doğuran soruların üzerini kapatır ve sanki soru sorulmadan ulaşılmış gibi dolaşıma girerler. Temel soruları olan düşünürler ise çok önemli argümanlara varsalar da, yine de düşünce biçimlerinde soruların üzeri örtülmez ve okura başka sorular sorma cesareti verirler. Tüm kitapları, “deşme”, “ayrıştırma”, “ters-yüz etme” çabasıyla doludur. Okur, argümanların ne kadar titiz bir sorgulama sonrasında ortaya çıktığını görür; düşünür, tüm kategorilerle ve bazen de tüm düşünce geleneğiyle boğuşuyordur aslında. Jacques Rancière, ikinci tür düşünürlerden biri; argümanlarının sorularını ikinci plana itmesine izin vermeyen, her yeni argümandan yeni bir soru üreten bir düşünür. Rancière, emek ve düşünce arasındaki ilişkinin nasıl kurulduğunu sorguluyor. Temsil... Devamını görmek için bkz. | |
Savaş Kılıç, “Hiç bilen ile bilmeyen bir olmaz mı?”, Mesele, Mart 2011 Rancière’in çıktığı yolda üç-dört dönemeçten geçtiğini görmek pek zor değil: Parlak, göstere göstere vaatkâr bir başlangıç: Kapital’i Okumak’ta “eleştiri” kavramıyla ilgili bir bölüm (seminer); ardından her büyük düşünürde görebileceğimiz bir “hocayla hesaplaşma”, sıkı bir kopuş: La Leçon d’Althusser. İkinci dönemeç, “paysızlar”ın ülkesine peş peşe gezintiler; dikkatli, keskin, içeriden bakışlar: 19. yy işçi kültürü üstüne yaptığı ampirik araştırmalar (La Nuit des prolétaires veya La Parole ouvrière ile Courts voyages au pays du peuple). Ampirik araştırmalara paralel olarak, neredeyse eşzamanlı yürüyen bir felsefi, daha doğrusu teorik düşün-se-me, kafa yorma, Batı felsefesinin “paysızlara” (yoksullara) ilişkin olarak ortaya attığı fikirlerin, takındığı tavırların sıkı, külyutmaz ve faka basmaz, tongaya düşmez bir eleştirisi: Filozof ve Yoksulları. Platon’dan Mar... Devamını görmek için bkz. | |
|