Feridun Andaç, "Bir Yazarın Kanatlarında...", Cumhuriyet, 12 Eylül 2002
Yeraltından Notlar'ı okurken bana çekici gelen yan, okumanın ilerlediği yerlerde ürkütücü olmaya başlamıştı. Camus'nün Yabancı'sından sonra Dostoyevski'nin bu labirentine girmek ezici gelmişti. Tüm bunların yeterince ayrımında mıydım? Sanmıyorum! Dahası, psikanalizlealışverişiminpek olmadığı bir yaş dönemindeydim. O günlerde, on yedi on sekiz yaşlarındaki bir gencin dünyasında, sağaltıcı gelebilen tek şey butür klasik yapıtlardı.
Sıkıntılar çektiğim matematiğin, öfkelendiğim tarihin, dersi bitse diye dakikalarını saydığım fiziğin zamanla bilme/öğrenme tutkumun aracı olmasında edebiyatın payını hiçde yadsıyamam. Gelip Freud'la, Jung'la yüzleşmemde de öyle olmuştu. Kafka'nın en açmaz metinlerine buradan yürümüş, Dostoyevski'ye, Camus'ye onların ışığından bakmaya çalışmış; Yaşar Kemal anlatılarında sık sık yinelenen cinayet olgusuna buralardan edindiklerimle bakar olmuştum. Psikanaliz bir başka görüyü getirip sunuyordu bize. Ama edebiyat tüm bilimlerin açkısı gibi ötemizde duran oylumlu bir yapıydı. İnsana/topluma dair her şeyi derleyip sunan, gösteren, baktıran, hissettirendi.
Uzun Erimli Bir Yol Arkadaşı
Nice sonra İnsan Olmak yapıtıyla yüzleştiğim Engin Geçtan da yepyeni bir ufuk açmıştı bende. Zamanla onu, yazdıklarını benzersiz bir yol arkadaşı kılmıştım kendime.
Engin Geçtan'ın her bir anlatısı insana dairdir. İnsanın yaşamsal gerçekliklerle yüzleşme durumlarına, oradan ağanların içsel yansılarına içgörüsünün, bilgi ve sezgi gücünün penceresinden bakar. Duyarlıklıdır, etkileyici ve donatıcıdır. Sizi her bir sözüyle yol arkadaşı kılmasını bilir.
Yıllar önce, İnsan Olmak'ını okuduğumda, bu kitabın daha sonra da benim için bir çekim odağı olabileceğini, yazarının her bir yazdığına o ilgiyle yönelebileceğimi düşünmüştüm. Yanıltıcı da olmadı bu. Geçtan'dan okuduğum ikinci etkileyici kitap Varoluş ve Psikiyatri olmuştu. Varoluşun anlamı, varlık ve yokluk kavramlarının edebiyatta nasıl/ne yönde ele alındığı, "İkinci Yeni" ve "1950 Kuşağı" edebiyatçılarında varoluşun gerçekliğinin nasıl algılandığı üzerine düşününce, Geçtan, benim için uzun erimli bir yol arkadaşı olmuştu bile. Sonra, Sartre'la Hiç Kopmadan Yürümek'i adım adım yazarken, artık yöncümdü o benim.
Bazı yazarlar öyledir. Aranızda kurduğunuz kan bağı, duygu/düşünce yolculuğunun ateşleyicisi olur. Onun sesini taşır, elden ele, dilden dile alıp götürürsünüz de.
Bu anlamda, Geçtan'ın yazdıklarının ibresi yaratıcı metinlere yönelince, Kırmızı Kitap'ın o albenili içeriği daha da anlatır olmuştu yazarımızı bize. Bunların ardı da geldi. Her bir anlatısının uçlandığı yerdeki "insan" onun yaşamsal macerası içtenlikli, yalın bir anlatımla dile getirildi.
Bir Tür Ayna Tutar Bize
Yazdıklarını nasıl algılarsınız bilmem. Bildiğim şudur ki; siz bir metni nasıl okursanız öyle algılar/anlarsınız. Yani sizin bakışınız/donanımınız belirleyicidir burada. Oysa, Geçtan'ın anlatılarında, o içgörünüzün getirdiklerini bir yana bıraktıran bir eda var. Bir anda kabuk değiştirip bir başka "ben" olma durumuna geçip, zamansız/mekânsızlığın diliyle yeni bir dilin ardına düşersiniz.
Bir yolculuk ânında rastlaştığım bir dostum, sözümüzün ucu hiç oralarda gezinmezken şunları söylemişti bana: "Bu yolculuğunda Kızarmış Palamutun Kokusu'nun yanında olmasını isterdim. Ah, bir bilsen nasıl sardı, sarsaladı beni..."
İçtenliklice söylenmiş sözlerdi bunlar. O yolculukta olmasa da dönüşümde bu romanla şenlikli bir içsel yolculuğa çıkmıştım. Geçtan'ın bu anlatıları öyledir. Sizi metnin içine alır, asla kopmazsınız. Söyleyecek sözü olan bir anlatıcının güzergâhlarında hiç yüksünmeden gezinirsiniz. Değişimin rengini, kopuşun ve tükenişin dilini bu denli sıcak, yüreklice anlatan bir yazarın kanatlarında olmak...
Geçtan'ın yeni kitabı Hayat'a dönünce, bir an o duyguların sergerdesi gibi hissettim kendimi. İyi de oldu. Her şeyden önce ufuk açıcı bir metin. Üstelik, arada bir onun diğer kitaplarına dönerek (özellikle de Kimbilir'e) okunduğunda daha da anlamlı gelen bir okuma yolculuğuna çıkarıyordu yazarımız.
Doğrusu, şunun altını çizmek isterim: Geçtan'ın bu kitabını ağır çekimli okumayla okumalı. Katmanlı, göndermeli bir metin. Sıkıcı, yorucu, hatta paralayıcı değil; tam tersi iç açıcı, yönlendirdici. Buna bir tür ayna tutmak da diyebilirim.
Evet, evet öyledir Geçtan; bir tür ayna tutar bize. Hayatı karşılayan her günün anlamına/anlamsızlığına döneriz anlattıklarıyla. Bunlar bir/er hayat dersi olmasa da; değişken bakabilmeye, içte ve dıştakini görebilmeye kapı aralar.
Hayat'la yolculuğa çıkın bunu daha iyi anlayacaksınızdır. Üstelik onun yansıttığı renklerin tutkunu da olacaksınızdır.