| ISBN13 978-975-342-789-0 | 13x19,5 cm, 264 s. |
Liste fiyatı: 220.00 TL İndirimli fiyatı: 176.00 TL İndirim oranı: %20 {"value":220.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"652","item_name":"Son Adım","discount":44.00,"price":220.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Son Adım Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ocak 2011 | 6. Basım: Şubat 2023 |
Astsubay kimliğini elinde sallayarak "İstanbul'da mezar mı kalmadı?" diye soruyor. "Doğrusu kalmadı," diye yanıtlıyorsun. Dalga geçip geçmediğini anlamak ister gibi sana bakıyor. "Anamı mezar bulamadığımızdan," diye devam ediyorsun, "babamın mezarına gömmüştük. Mezarlar bile artık iki katlı, belki üç katlıları bile vardır." Ne ayaksın der gibi baştan aşağı seni süzüyor. "İyi yere getirmişsin o zaman," diyor sonra hafifçe sırıtarak, "burada her yer mezarlık sayılır." Kimliğini geri veriyor. Sonunda Düzova'ya varmış oluyorsun. Önce Kenarda'yı yayımlamıştık Ayhan Geçgin'den. Ardından Gençlik Düşü geldi. Kendine özgü dili ve dünyası ile dikkat çeken yazar, Son Adım ile bir kez daha okur karşısında. Ülkenin batısından doğusuna gidildikçe, görmek duymak istemediklerimizle mesafe azaldıkça, olağan, sıradan yaşantıların birdenbire nasıl kesintiye uğrayacağı, hiçe sayılacağı, mahvolacağı hakkında sarsıcı bir tokat Son Adım. Türkiye toplumuna edebiyat içinden bir müdahale - dolaysız, sert ve tok sesli. | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümü, s. 9-12 Gecenin bir yarısı babanın ev halkını uyandırmak istemeyen sessiz, dikkatli adımlarını işitiyorsun. Giysilerinin hışırtısını, gıcırdayan kapıyı, karanlıkta nereden geldiğini çıkartamadığın çıtırdama seslerini işitiyorsun. Gözlerini açıyorsun. Bir an gerçekten babanın canlanıp odada yürüdüğünü sanıyorsun. İki zaman üst üste biniyor: geçmişin bir ânı şimdiki zamana mı geldi, yoksa sen çocukluğunun o ânına geri mi döndün, karar veremiyorsun. Her ikisi de olabilir. Ama baban değil, babaanne bu. Güya seni uyandırmamaya çalışarak mutfakta bir şeyler yapıyor, kendi kendine konuşuyor. Sesleri işitiyorsun, mutfaktaki takırtıları, borulara ıslık çaldırarak açılıp kapanan su sesini, uzaklarda bir yerde birden havlayıp sonra yine birden susan köpekleri; içinde gecenin uğuldadığı sessizliği ise bütün gövdenle işitiyorsun. Uyuyabilen varlıklar oluşumuz seni bir an şaşkınlığa düşürüyor. Gece böyle kaynayan bir sessizlikle gerilmişken, böylesine şişki... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
A. Ömer Türkeş, “Bu ülkenin doğusunda...”, Radikal Kitap Eki, 28 Ocak 2011 2003’te yayımlanan ilk romanı Kenarda, yazarlık kariyerine adım atmak için şaşırtıcı hatta cüretkar bir seçimdi. Ardından ilkini aratmayan Gençlik Düşü (2006) geldi. Popülerleşme kaygısı gütmeyen ustaca yazılmış iki ağır romanla okuyucusunu daha baştan seçmişti Ayhan Geçgin. Kenarda kalmayı göze aldığı, okuyucusuyla heyecan ya da duygular üzerinden değil edebiyat ortak paydasında buluşmayı amaçladığı açıktı... Son yıllarda romana hakim anlayış hikâyeyi amaç haline getirmek, dili araçsallaştırmak. Geçgin ise edebiyatın her şeyden önce dilsel bir etkinlik olduğu fikriyatından hareketle hikâyeyi edebi bir metin yaratmanın aracına dönüştürmüştü. Kahramanlardan, hikâyelerden, hikâyelerin neden-sonuç ilişkisinden, zamanın düzgün akışından uzak duran, izlenimlere ve imgelere yoğunlaşan romanlarının ikisi de kentlerle, kentin yuttuğu hayatlarla ilgiliydi. İnsanları saran boğuntuyu y... Devamını görmek için bkz. | |
Eray Ak, “Köklere yolculuğun durgun günleri”, Cumhuriyet Kitap Eki, 3 Mart 2011 Ayhan Geçgin 2003’te ilk romanı Kenarda ve 2006’da Gençlik Düşü ile çıkmıştı okuyucuların karşısına. Son Adım, yazarın üçüncü romanı. Geçgin, bu iki romanıyla dikkat çekmiş, kendine özgü bir okur kitlesi edinmiş ve özellikle yapıtlarını kurduğu dili onun öne çıkan özelliği olmuştu. Geçgin, yeni yayımlanan romanı Son Adım’da da yakaladığı bu kendine özgü biçemini yanına alarak çok çarpıcı bir hikâyeyi, vurucu bir karakterle anlatıyor. Son Adım’ın kahramanı, beraber yaşamak “zorunda kaldığı” babaannesinin dili döndüğünce Alisan diye seslendiği, dar gelirli ailesinin iki çocuğundan biri olan Ali İhsan. Kahramanımız, babaannesiyle “yaşamak zorunda” diyorum, çünkü Alisan’ın babaannesiyle bir duygu birliği yok. Aralarındaki ilişkiye bir isim vereceksek, bu olsa olsa “kader birliği” olabilir, ancak daha fazlasını söylemek Alisan ve babaanne... Devamını görmek için bkz. | |
M. Said Aydın, “Son Adım’a daha çok var”, Kitap Zamanı, 7 Mart 2011 ‘Son Adım’a daha çok var Kitaplar arasında ilişki kurmanın akademide bin bir türlü yolu var, üstelik buna gerek de var. Metinleri analojik bağlantılarla ilişkilendirmek, “yeniden okuma”lara tâbi tutmak, ikili karşıtlıklar üzerinden sonuçlara varmak, akademilerin amentüsü olmalıdır; –çoğu zaman iyi ki vardırlar da. Fakat okuyucu için, yazınsal herhangi bir bağ kurmak konusunda kendini zorunlu hissetmeyen okuyucu için benzer türlerdeki metinler arasındaki görünür/görünmez bağlar oldukça keyfi ve hadi diyeyim “güzel”dir. Kendi hesabıma, son zamanlarda ne zaman iyi bir roman okusam, elim Mehmet Açar’ın Çok Uzaklarda Bir Yaz’ına gitti sık sık. Orada adını bilmediğimiz ama hayatının neredeyse tamamını, ‘güzel’ bir anlatıcı mesafesiyle okuduğumuz karakterin hafızası, gençliği, aşkları, dönemin siyasi atmosferi vs. o kadar canlıdır ki, bir süre sizinle, gündelik hayatınızın içinde yaşar. ... Devamını görmek için bkz. | |
Ömer Özgüner, “Son Adım’ı mutlaka okuyorsun…”, Vatan Kitap, Mart-Nisan 2011 Bir eleştiri yazısı okuyorsun. A. Ömer Türkeş, bir kitabı anlatırken, yazarından, çağdaş Türk edebiyatının en parlak isimlerinden biri diye bahsediyor. Sen daha Ömer Türkeş’in A’sının açılımını çözememişken, böyle bir “parlak” ismi neden daha önce okumadığını düşünerek hayıflanmaya, sonra adını bile duymadığın için kendine daha fazla kızmaya başlıyorsun. Yazarının adının Ayhan Geçgin, kitabın adının Son Adım olduğunu öğrendiğin eseri öylesine okumaya başlıyorsun. Senin de gençliğinin komşu semtlerinden Küçükçekmece’de büyüyen, senin gibi Eskişehir’de okuyup okulu yarıda bırakan, annesini babasını kaybedip zaten pek konuşmadıkları ağabeyinin Rusya’ya gitmesiyle evi doksanlık babaannesiyle paylaşan, asıl adı Ali İhsan olan ama ailesinin seslenişiyle giderek Alisan’a dönüşen o tuhaf gencin dünyasına kendini kaptırıyorsun. Alisan işini kaybediyor. Üzülüyorsun. Ama o üzülmüyor. Babaannesin... Devamını görmek için bkz. | |
Ceren Cevahir Gündoğan, "Gövdenin kökle kavuşması", biletsiz.com, Aralık 2012 Haydar Karataş’ın, Gece Kelebeği (Perperık-e Söe) (İletişim, Mayıs 2010) adlı Dersim ’38 kırımını bir küçük kızın gözünden anlattığı eşsiz romanını okuduğumdan beri, ikinci kere Türkçe yazılmış bir roman karşısında içine düştüğüm duyguları tarifleme sıkıntısı yaşıyorum. Bu yazı, bir kitap tanıtma yazısı değil bu yüzden. Okurken ve okuma bitiminde hissettiklerimi tarif etme çabası. Öncelikle kendime. Sonra, yazıyı okuyan herkese… 34 yaşındaki Ali İhsan, Eskişehir’deki yarım kalmış üniversite öğrenciliğinden sonra ‘döndüğü’ Küçükçekmece’de, ‘babaevi’nde, 80 yaşlarındaki babaannesiyle yaşar. Annesi ve babası ölmüştür, ağabeyi yıllar önce gittiği Rusya’da ‘yeni ailesiyle’ yaşamaktadır. Arada bir, ‘kardeşlik icabı’ arar Ali İhsan’ı veya babaannesinin Doğu aksanıyla telaffuz ettiği üzere; Alisan’ı… Kendi duygularıyla –benim gibi, senin gibi, onun gibi… – boğuşan, ‘... Devamını görmek için bkz. | |
Cem Öztüfekçi, "Yitip gitmiş, kenarda ve anti-kahraman", Agos Kitap / Kirk, Eylül 2011 Ayhan Geçgin, 1970’te doğmuş, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde (ODTÜ) felsefe okumuş; İstanbul’da yaşıyor. Metis Yayınları’ndan çıkan üç romanı var: Kenarda (2003), Gençlik Düşü (2006) ve Son Adım (2011). Açıkçası, üçüncü romanının özetini bir kitap ekinde görüp, yayınevinin de Metis olduğunu fark edince, okur olarak acaba bir yazar keşfeder miyim –ki ilk iki kitabıyla sadık okur kitlesini oluşturmuş bir yazardı ama ben cahilin tekiydim– diye düşündüm ve hazır yazarın sadece üç romanı varken, bari hepsini okumaya çalışayım, dedim. Kenarda ile başlamaya çalıştım ama birkaç denemeden sonra, aklıma hastası olduğum yazar Barış Bıçakçı’nın yarıda bıraktığım ilk kitabı Herkes Herkesle Dostmuş Gibi geldi, hemen Kenarda’yı elimden bıraktım ve Geçgin’in ikinci kitabı Gençlik Düşü’nü okumaya koyuldum. Bu arada, ne mutlu... Devamını görmek için bkz. | |
Gün Zileli – Ceren Cevahir Gündoğan, "Ayhan Geçgin Romanında Kent, Zaman, Birey", Mesele Dergisi, Ocak 2015 Ayhan Geçgin romanı bir kent ve birey romanıdır. Onun romanlarında kent, moloz yığınlarıyla, çöplerle ve yığıntılarla sürüklenen başıboş bir sel akıntısıdır. Önüne geleni kendine katar ve akar. Nereye aktığı belli değildir, bir amacı yoktur. Delice çalkanır. Sonra durulur ve bataklığa dönüşür. Dışlanmışları kendine katar, onları örter, gizler. Geceyle gündüzün birleştiği noktalarda içinden kusup atar ve yeniden hareketlenir her şey. Bir taslak, bir tamamlanmamışlıktır, kalabalığı yalnızlıktır. Bireyler tek başına moleküller gibi birbirine düğümlenen sokaklarda sürüklenip durur. Kentin öyküsüyle bireyin öyküsü lağımsı bir akıntıda birleşir böylece. Hayalet Sokaklar Okur romanın içindedir artık. Binalar arasından bir siluet belirir. Yüzünü görmek mümkün değil bu uzaklıktan ama algılamak mümkün. Üç roman boyunca onunla birlikte ... Devamını görmek için bkz. | |
Ömer İzgeç, "Edebiyat bir hiç değildir", BirGün, 2 Eylül 2013 Romancılığımızda son dönemlerde hikayenin üsluptan daha öne çıktığı söylenebilir. Anlatım biçiminin hikâyenin gerisinde kalmasını farklı nedenlerle açıklamak mümkün. Görünen o ki çoksatan olgusunun son yıllarda ülkemizde karşılığını bulmasıyla birlikte revaçta olan konulara eğilen ve hızlı tüketilebilen metinler okuyucuları olduğu kadar yazarları ve yazar adaylarını da cezbediyor. Edebiyatın dönüştürücü gücünün yerini oyalayıcılığa ve müşterek olana dahil olma dürtüsüne bıraktığı böylesi bir ortamda, yazının özünde olan dil işçiliğinin, üslûp arayışının önemlerini kaybettiği görülüyor. Edebiyatı insan ruhunun arkeolojisini yapmak, özde olanı anlamak, haksızlığın ve zulmün karşısında direnmek için bir araç belleyen yazarlar ise her daim olduğu gibi bir vaha etkisi yaratıyor. Bu yazarlar anlattıklarına olduğu kadar biçeme de özen gösterip, her cümlenin üzerinde itinayla sebat ederek ve anlatılarıyla uyu... Devamını görmek için bkz. | |
|