Can Çeviri: Günay Çetao Kızılırmak Yayıma Hazırlayan: Özde Duygu Gürkan Kapak Resmi: Andrew Wyeth Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Eylül 2010 | 6. Basım: Ekim 2023 |
"Biliyorum o halkı ben, orada doğmuştum," dedi Çagatayev. "Bu yüzden gönderiyorlar ya seni oraya," diye açıkladı sekreter. "Ne denirdi o halka, hatırında mı?" "Bir şey denmezdi," diye yanıtladı Çagatayev. "Ama kendi kendisine kısa bir ad vermişti." "Nasıl bir ad?" "Can. Ruh ya da tatlı hayat anlamında. O halkın, ruhundan ve kadınların, anaların ona bağışladığı tatlı hayatından başka hiçbir şeysi yoktu – halkı doğuran analardır çünkü." Sekreter kaşlarını çattı ve kederlendi. "Demek varı yoğu göğsündeki yüreğiymiş, o da çarptığı sürece..." "Sırf yüreği," dedi Çagatayev onaylayarak, "bir tek yüreği; vücudunun dışında kalan hiçbir şeye sahip değildi. Zaten hayat da onun sayılmazdı, yaşadığını sanırdı sadece." Gerek dili gerekse dünyaya bakış açısıyla sadece çağının değil tüm zamanların edebiyatında apayrı bir yere sahip olan Platonov'un bu kısa romanı, "İnsan ne için yaşar?" sorusu üzerine derin, sarsıcı ve özgün bir tefekkür niteliğinde. Hayata duyulan inancın dönüştürücü gücünün öyküsü Can; açlığın, yokluğun, unutulmuşluğun ve süreğen acının hissizleştirdiği bir halkın uyanışının öyküsü. En tanıdık konuyu bile ilk kez ele alınıyormuşçasına ilginç kılan ve tüm eserleri sadece insana değil, bir bütün olarak doğaya yönelik muazzam bir sevgi ve şefkatle ışıldayan Platonov'un Can'ı, edebiyatseverleri derinden etkileyecek güçlü bir roman. | OKUMA PARÇASI |
s. 31-35. Köhne Derya Nehri'nin kuru yatağına varan Nazar Çagatayev lığın içine ön ayaklarına dayanarak insan gibi oturmuş bir deve gördü. Deve zayıftı, hörgüçleri çökmüştü, kara gözleriyle akıllı, üzgün bir insan gibi ürkek ürkek bakıyordu. Çagatayev yanına geldiğinde deve ona en ufak bir ilgi bile göstermedi; rüzgârın sürüklediği ölü otların hareketini takip etmekteydi: Yaklaşıyorlar mıydı yanına, yoksa geçip gidiyorlar mıydı önünden? Tozun üzerinde ilerleye ilerleye ağzına kadar yanaşan küçük bir ot sapını dudaklarıyla çiğneyip yuttu. İleride yuvarlak bir perekati-pole sürükleniyor, deve bu büyük canlı otu ümitle aydınlanan gözleriyle takip ediyordu, ne var ki perekati-pole geçip gitti yanından; o zaman deve gözlerini yumdu çünkü nasıl ağlanacağını bilmiyordu. Çagatayev devenin ötesini berisini inceledi: Açlık belasından zayıf düştüğü çok olmuştu, neredeyse tümden dökülen tüylerinden geriye birkaç tutam kalmıştı ve halini yadırgamaktan, bir de soğuktan titreyip d... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Lemi Özgen, “Balık düşünmez çünkü her şeyi bilir”, K dergisi, 3 Eylül 2010 Geniş omuzları, artık enikonu bir bıyık şeklini almış dudak üstü tüyleri, güçlü kasları ve yere sımsıkı basan kocaman ayaklarıyla bir delikanlıyı andıran kadın öğretmen, önündeki son kum tepesini de aştı ve biraz aşağılardaki köyü seyre durdu. Sessiz bir Temmuz öğlesiydi. İnsansız, ağaçsız, hareketsiz ve tümüyle ıssız bir manzara gözlerinin önünde uzanıp gidiyordu. Güneş, tutuşmuş bir gökyüzünün yükseklerinde yanıp kavruluyor, kızgın kum tepeleri bu kadar uzaktan sanki alevler halinde yanan çalılar gibi görünüyordu. Sonra ansızın fırtına başladı. Öğretmenin doğup büyüdüğü yer de çöle yakın sayılırdı ve orada da ara sıra fırtınalar olurdu ama böylesini o zamana kadar hiç görmemişti. Güneş bir anda yoğun ve sarımsı bir lös tozundan sönükleşti ve rüzgar inleyen kum yığınlarını hışırtılarla kovalamaya başladı. Rüzgar kuvvetlendikçe kum tepelerinin başları daha da koyu tütüyor, hava kumla dolu... Devamını görmek için bkz. | |
Ayşe Başak, “Hayata tutunanların romanı”, Kitap Zamanı, Sayı 57, 4 Ekim 2010 Okuyanlar hatırlayacaktır, Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’inin en genci Aleksey Fyodoroviç Karamazov, kısaca Alyoşa, romanın sonunda genç arkadaşlarına hayatı kucaklamalarını öğütler. Karamazov Kardeşler’in iyilik sembolü, meleksi karakteri Alyoşa gibi Andrey Platonov’un etkileyici romanı Can’ın başkahramanı, bir azizi hatırlatan Nazar Çagatayev de Orta Asya bozkırlarında karşılaştığı unutulmuş insanları hayatın yaşamaya değer olduğu konusunda ikna etmeye çalışıyor. Bu her zaman çok kolay olmasa da... İdealist genç adam Nazar Çagatayev, yazarı Andrey Platonov ile karşılaşsa onu bu konuda ikna edebilir miydi? Platonov, tüm yaşadıklarından, sistemin ve düzenin ona yaptıklarından sonra yine hayata tutunur muydu? Bu sorunun cevabı yazarın kısa hayat öyküsünde saklı. Platonov, Can romanının kahramanı Çagatayev’i kendi deneyimleriyle yaratmış, onu kendi h... Devamını görmek için bkz. | |
Behçet Çelik, “Canlı olmaktan utanmak”, Notos Edebiyat Dergisi, Aralık 2010-Ocak 2011 “Kimi zaman canlı olduğu için neden utandığını, kendisini kadın gibi, insan gibi hissettiği, mutluluk ve keyif istediği için ne diye üzüldüğünü açıklayamıyordu.” Can’ın arka planda kalan kişilerinden Ksenya’nın duyguları böyle tanımlanır romanın sonlarında. Bir gün önce de Ksenya’nın yüzünün kızarması, “alınan zevkten ötürü yaşamın ayıp bir iş gibi göründüğü gençli[ğiyle]” ilişkilendirilmiştir. Ksenya, romanın başkahramanı Çagatayev’le yıllar sonra karşılaşınca “baş edemediği [bir] heyecan[a]” kapılmıştır. Ksenya’nın duyduğu heyecanın “utanç” içermesi ilgi çekicidir. Mutluluk istiyor olduğu için, ya da “aldığı zevk”ten utanmaktadır, ama yaşının gereği olan utanç duygusunu aşan bir yan daha vurgulanır ?“canlı olduğu” için de utanmaktadır. Bu noktanın altını çizmemin nedeni roman boyunca böylesi hisleri bizim de duyuyor olmamız. Kendilerine “Can halkı” diyen bir grup ... Devamını görmek için bkz. | |
Ayşe Başak, “Hayata tutunanların romanı”, Kitap Zamanı, Sayı 57, 4 Ekim 2010 Okuyanlar hatırlayacaktır, Dostoyevski’nin Karamazov Kardeşler’inin en genci Aleksey Fyodoroviç Karamazov, kısaca Alyoşa, romanın sonunda genç arkadaşlarına hayatı kucaklamalarını öğütler. Karamazov Kardeşler’in iyilik sembolü, meleksi karakteri Alyoşa gibi Andrey Platonov’un etkileyici romanı Can’ın başkahramanı, bir azizi hatırlatan Nazar Çagatayev de Orta Asya bozkırlarında karşılaştığı unutulmuş insanları hayatın yaşamaya değer olduğu konusunda ikna etmeye çalışıyor. Bu her zaman çok kolay olmasa da... İdealist genç adam Nazar Çagatayev, yazarı Andrey Platonov ile karşılaşsa onu bu konuda ikna edebilir miydi? Platonov, tüm yaşadıklarından, sistemin ve düzenin ona yaptıklarından sonra yine hayata tutunur muydu? Bu sorunun cevabı yazarın kısa hayat öyküsünde saklı. Platonov, Can romanının kahramanı Çagatayev’i kendi deneyimleriyle yaratmış, onu kendi ha... Devamını görmek için bkz. | |
Pakize Barışta, “Andrey Platonov’un gizemli, poetik ve realistik romanı: Can”, Taraf, 26 Eylül 2010 İnsan ne için yaşar, edebiyatın ana sorusudur bence. Hayat, umudunu göndererek bu soruyu cevaplaması için yardımcı olur edebiyata. Bir bilge kişi olan yazar, bu asal soruyla yaşarken, insanlığı kelimenin en yalın haliyle altüst ederek, kesintisiz bir biçimde yeniden manalandırır. Edebiyat, aslında bu çabasıyla yaşamaya değer olanın, derin, gizli ve gizemli hallerini ortaya çıkarır. Misyonu budur zaten. Rus yazar Andrey Platonov, Can adlı romanında insanın ne için yaşadığını ve –hayatı sıfırdan yeniden kurarcasına ele alarak– umudun ölümsüzlüğünü hatırlatıyor okura. Platonov’un umudu çok yönlü. Yazar, “yoksulun aklı denilen hayal gücüyle”, kendi hayal gücünü mükemmel bir biçimde buluşturmuş Can’da. Bu öyle bir yoksulluk ki, romanın başkahramanı Nazar Çagatayev’i hayatta kalabilmesi için daha çocukken, yaşadığı yerden –hatta ölümde... Devamını görmek için bkz. | |
Özer Erdoğan, “Kurtarıcısını bekleyen bir halk”, Remzi Kitap Gazetesi, Ocak 2011 Rus yazar Andrey Platonov’un Can’ı, kahramanı Cagatayev’le birlikte yollara düşürüyor okurunu. Orta Asya bozkırlarında içinde doğup büyüdüğü Can adı verilen halkını bulmak, bulduktan sonra da kalkındırmak için dolanıyor Cagatayev. Stalin tarafından Can halkını bulma ve rejimi bu halka götürme görevi verilmiş olan Cagatayev, halkını nerede nasıl bulacak, bulunca yoksulluktan nasıl kurtaracak, kendisi de bilmiyor. Bilse de aklındaki düşünceleri okura ulaştırma ihtiyacı hissetmiyor. Okurun daha çok, Cagatayev’in etrafında olup bitenle, bozkırlardaki ot çeşitleriyle, yolda karşılaşılan deveyle, köpekle, kaplumbağalarla, Can halkının insanlarıyla ilgilenmesine izin veriliyor. Dekorların arasında yürüyen bir baş kahramandan çok, durağan bir baş kahramanın sağından solundan akan dekorlar kurgulanmış gibi. Hive hanlığı tarafından zulmedilen, insanları teker teker alıkonulup idam edil... Devamını görmek için bkz. | |
Günay Çetao Kızılırmak, "Edebiyatçı vicdanı, mühendis titizliği", Kitap Zamanı, 5 Ağustos 2015 Andrey Platonov’u yanında rahat olabileceğim az sayıda insandan biri olarak görürüm. Elbet, bir eser üzerinde çalışması için çevirmenin böyle hissetmesi şart değil, hatta biraz mesafe daha objektif olmayı sağlayabilir. Örneğin Tolstoy’u çevirirken büyük bir filozofu çevirdiğimi bilirim. Platonov ise arkadaştır, talihi hiç yaver gitmeyen, oradan oraya sürüklenip sonunda yeni bir keşif ve hikâyeyle çıkıp gelen bir derviş. Onu okurken, çevirirken büyük bir yazar karşısında olmanın mahcubiyetini duymazsınız. En hayati meselelerden söz açtığında bile sıradanlığın inceliğini daima koruduğunu düşünürüm. İnsana ilişkin keşifleri onu ulaşılmaz yükseklere çıkarmamış, daha da içimizden biri kılmıştır. Andrey Platonov, Sovyet edebiyatına bir işçi-yazar olarak ve ilkin şiirle girmişti. Şiiri sonraları bıraktıysa da bana kalırsa imgeler dolayımında düşünmeyi ve yazmayı ... Devamını görmek için bkz. | |
Feride Cihan Göktan, "Platonov’un Işığını Fark Ettiniz mi?", Kitapeki.com, 16 Mart 2016 Can. Daha ilk satırlarından itibaren gerçek bir edebiyat eseri ile karşı karşıya olduğunuzu hemen anladığınız bir roman. İnsana dair inanılmaz estetik, incelikli ve derinlikli ifadeler var. İlk paragraflardan birinde roman kahramanı yıllar sonra döndüğü bir yeri şöyle betimliyor : “Çocukluk anılarından bilirdi ki, uzun bir ayrılığın ardından tanıdık bir yeri yeniden görmek tuhaf ve üzücü gelir; yüreğin bağlılığını korumuştur mekana oysa kıpırtısız nesneler seni unutmuştur, anımsamazlar, duyguların karşılıksız kalır, acınası meçhul bir varlık gibi dikilirsin karşılarında.” (s.8) Daha yazarın ne anlatacağını bile tam bilemezken bu sizi sarsan ifadeyle neye uğradığınızı şaşırıp okumaya devam ediyorsunuz. Can bir kavmin adı. Türkmenistan sınırında Asya Çölü’nde Sarıkamış, Üst Yurt ve Amuderya Deltası dolaylarında yaşayan sadece göğüslerinde atan bir kalplerinden b... Devamını görmek için bkz. | |
Murat Erdin, "Platonov’un Canları", oggito.com, 22 Mart 2018 Andrey Platonov’un hayatı pek çok Rus aydınıyla benzerlik gösterir. Rejim tarafından yakından izlenen, sürülen, kitapları yasaklanan bir yazardır o. Toplumu üniformalı inşa etmeye çalışan her devletin yaptıklarına maruz kalan önemli bir Rusça kahramanıdır. 1990’lı yıllara kadar yok sayılmış olsa da bugün tüm eserleriyle nefes almayı sürdürüyor. Andrey Platonoviç Platonov 1899’da Moskova’nın 450 km güneyinde bulunan Voronej kenti yakınlarında dünyaya geldi. Bir demiryolu işçisinin oğluydu. Rus iç savaşında Bolşeviklerin safında savaştı. Savaştan sonra elektrik mühendisliği ve tarımla kalkınan bir ülke için önemli bir görev sayılan arazi ıslahı uzmanlığı yaptı. Rusya’nın uçsuz bucaksız topraklarında edindiği tecrübeleri ve yaşanmışlıkları öykü ve şiirlerinde görebiliriz. Bunlar 1918’den itibaren çeşitli gazete ve dergilerde yayınlanmaya başladı. Ancak yazdığı yazılarda rejime ve Stalin’e yönelik a... Devamını görmek için bkz. | |
Bedriye Korkankorkmaz, "Platonov üzerine dağınık satırlar!", Cumhuriyet Kitap Eki, 26 Ağustos 2021 Her koşulda insan kalmayı başardı! Yitik hayatlarımızın mezarlığında ölülerimizle birlikte yaşadığımızı şimdi daha iyi anlıyorum. Soluduğum nemli havaya sinen hayal kırgınlıklarını ciğerime çekiyorum. Söyleyecekleri çok olan bu insanları düşüncelerini ifade etmeleri için uyandırmak istiyorum. Kabirlerinde uyuyanların üstünlüklerinden ürperiyorum, yüzleşmekten korktuğum gerçekleri bana anımsattıkları için. Öbür dünyaya dair bilmek istediklerim haddinden fazla. Bu konuda bilgilenmek de istemiyorum. Ansızın düşmek istiyorum bu karalık kuyuya onlar gibi. Beni kimin attığını anlamak için dönüp arkama bakacak zamanım olsun istemiyorum. Ben bu düşüncelerle cebelleşirken Rus yazar Platonov yanıma yaklaşıyor. Bana yaklaşımından olacak üstünlüğünden korkmuyorum onun. Kendisini öldüren değil; onu benim için yaşatan soylu ruhundan sesleni... Devamını görmek için bkz. | |
Leyla Alp, "Can", Gazete Kadıköy, 5 Temmuz 2024 Andrey Platonoviç Platonov bir demiryolu işçisinin oğlu olarak 1899'da Voronej yakınlarında dünyaya geldi. İç savaş sırasında Kızıl Ordu'da savaştı, daha sonra elektrik mühendisi ve arazi ıslahı uzmanı oldu. 1918 yılından itibaren çeşitli gazete ve dergilerde makale, şiir ve denemeleri, 1926 yılından itibaren de kısa öyküleri yayımlanmaya başladı. Yeteneği Maksim Gorki tarafından keşfedilince ilk etapta parlak bir başlangıç yaptı, fakat daha sonra kimi eserleri Stalin dahil pek çok kişinin sert eleştirilerine hedef oldu. İkinci Dünya Savaşı sırasında savaş muhabiri olarak çalışan ve bir kere daha resmi olarak tanınmaya başlayan Platonov, savaş sonrasında yine çeşitli saldırılara maruz kaldı ve zorunlu çalışma kampından dönen oğlundan kaptığı tüberkülozun ilerlemesi sonucu 1951 yılında öldü. Platonov'un öyküleri 1950'lerin sonlarında Rusya'da yeniden yayımlanmaya başladıysa da başlıca eserleri 1980'lerin sonuna dek ... Devamını görmek için bkz. | |
|