| ISBN13 978-975-342-775-3 | 13x19,5 cm, 152 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Özer Erdoğan, “Kurtarıcısını bekleyen bir halk”, Remzi Kitap Gazetesi, Ocak 2011 Rus yazar Andrey Platonov’un Can’ı, kahramanı Cagatayev’le birlikte yollara düşürüyor okurunu. Orta Asya bozkırlarında içinde doğup büyüdüğü Can adı verilen halkını bulmak, bulduktan sonra da kalkındırmak için dolanıyor Cagatayev. Stalin tarafından Can halkını bulma ve rejimi bu halka götürme görevi verilmiş olan Cagatayev, halkını nerede nasıl bulacak, bulunca yoksulluktan nasıl kurtaracak, kendisi de bilmiyor. Bilse de aklındaki düşünceleri okura ulaştırma ihtiyacı hissetmiyor. Okurun daha çok, Cagatayev’in etrafında olup bitenle, bozkırlardaki ot çeşitleriyle, yolda karşılaşılan deveyle, köpekle, kaplumbağalarla, Can halkının insanlarıyla ilgilenmesine izin veriliyor. Dekorların arasında yürüyen bir baş kahramandan çok, durağan bir baş kahramanın sağından solundan akan dekorlar kurgulanmış gibi. Hive hanlığı tarafından zulmedilen, insanları teker teker alıkonulup idam edilen Can halkı, şarkılar söyleyerek hanlığa yürümüş, Hive hanı “neşeli insanları nasıl öldüreceğini bilemediğinden” onlara hiçbir şey yapamamış. Can halkı o günden sonra özgürlüğünü kazanmış ama yoksulluğu yenememiş, kölelik ruhundan kurtulamamış. Can’da yoksulluk, açlık en çıplak haliyle sayfalarca çizilmiş. Ne dostluğun, ne aile bağlarının, ne de aşkın bahsi geçiyor. Orta Asya’nın develeri, köpekleri kaplumbağaları, koyunları ve hatta çalıları bir ruh sahibiyken, Can halkının ruhu yok. Ölmek bile istemeyen, amacını kaybetmiş, açlığını uykuyla yenmeye çalışan bir halk. Bir yanda Moskova’da “zenginler ölmüş”, sosyalizm kurulmuş. Stalin, umudu tüm dünyaya yayacakken, yakın bir coğrafyada, Asya’da; sosyalizmden çok gerilerde, kölelik düzeninde yaşayan bir halk var. Platonov etrafındaki hayvanları da Can halkının ruh haline benzer anlatıyor. “Deve zayıftı, hörgüçleri çökmüştü, kara gözleriyle akıllı üzgün bir insan gibi ürkek ürkek bakıyordu… Adamakıllı çöküp yatmak istemiyordu, kalkamazdı bir daha çünkü, böylece kâh uyanık, kâh uykulu oturup oturacaktı devamlı, ölüm kendisini aşağı çekene ya da herhangi bir zavallı çöl hayvanı minik pençesinin tek darbesiyle bitirene kadar işini”. Bazen de bir mezar kazıcısı o ruhu yansıtma görevini üstleniyor: “Sonları gelene kadar gömeceğim, sonra da gideceğim buralardan, görevimi yerine getirdim diyeceğim.” Daha da ileri giderek çalıları bile köleden daha insancıl anlatıyor Cagatayev “İlk önce ruh öldü. Evet yürek hissetmez oldu. Perekati-pole çalısı bile topraksız bir emekçiden daha özgür ve canlıdır.” Halkını ararken, bulduktan sonra, yoksulluktan kurtarmak için.. Hep yollarda Cagatayev. Can halkı da başından beri yollarda. Hive hanedanını yıkmak için ölüm yolculuğuna çıkıyor, hanedanı yıktıktan sonra amaçsız kalıp yoluna devam ediyor ve en sonunda, gittiği yerlerde açlıktan sefaletten kurtulamayıp Cagatayev’in ve bir koyun sürüsünün öncülüğünde eski coğrafyasına dönmek üzere yola koyuluyor. Okuru karamsarlığa boğan havasına karşın Cagatayev umutsuzluğu yenmeyi başarıyor, görevini tamamlıyor. Can halkının “cansızlığının” resmedildiği bölümler okuyucunun zihnine öylesine işliyor ki, Cagatayev’in görevini tamamlamayı başarması, destansı geliyor. Romanın gerçekçiliğinin bozulduğunu hissettiriyor. Yine de bir halkın kölelik ruhundan kurtuluşunu yansıtmasıyla ve toplumcu kahramanı Cagatayev’le umudun yolunu gösteriyor Platonov. |