| ISBN13 978-975-342-744-9 | 13x19,5 cm, 416 s. |
Liste fiyatı: 318.00 TL İndirimli fiyatı: 254.40 TL İndirim oranı: %20 {"value":318.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"839","item_name":"Çevengur","discount":63.60,"price":318.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Çevengur Özgün adı: Çevengur Çeviri: Günay Çetao Kızılırmak Yayıma Hazırlayan: Özde Duygu Gürkan Kapak Resmi: Aleksey Savrasov Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 2010 | 3. Basım: Aralık 2017 |
2010 Dünya Kitap Ödülü Sovyetler Birliği'nin ilk yıllarındayız, bir grup devrimcinin komünizmi tek hamlede kurmaya niyetlendiği ücra bir kasabada: Çevengur'da. Burjuvalar, "yarı-burjuvalar" ve karşıdevrimciler (mezarlarına gönderilmek suretiyle) saf dışı bırakılmış, mülkiyet feshedilmiş, yaşamak için çalışıp didinmeye son verilmiş, toprağı işleme görevi "evrensel proleter" ilan edilen güneşe bırakılmış, sömürünün olmadığı bir hayat başlamıştır bundan böyle Çevengur'da. Ve bu emeksiz, amaçsız, belirsiz hayat pek çok komik ve trajikomik olaya gebedir. Sovyetlerin "sakıncalı" yazarı Andrey Platonov'un 1926-29 yılları arasında kaleme aldığı Çevengur, hayatı değiştirme fikrine samimiyetle sarılan "insancıklar"ın hikâyesini absürde kayan mizahi bir dille anlatıyor. Ünlü devrimcilerin bedensiz hayalleriyle kuşatılmış, değişim için yapılacak tek şeyi -yani devrimi- hallettikten sonra öylece kalakalmış garip bir topluluğun öyküsü Çevengur. Her şeyin bittiği ve hiçbir şeyin başlamadığı bir dünyada insanın tabiatla bile mücadele etmek istemediği bir can sıkıntısının öyküsü. Platonov'un kendine has dilinin ve sıradışı bakış açısının ürünü olan bu roman, kahramanlarıyla birlikte hayatın ve ölümün sırrını çözmeye çalışan, hakikatin arayışta olduğunu sezen ve sezdiren bir aydının Rus devrimi üzerine engin düşüncelerini yansıtan bir başyapıt. | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümünden, s. 7-12. Eski taşra şehirleri viran ormanlıklarla bitişiktir. İnsanlar tabiatın içinden çıktıkları gibi yaşamaya gelirler buralara. İşte keskin gözleri ve insanın içini burkacak denli bitap yüzüyle bir adam çıkagelmişti böyle bir yere; her şeyi onarıp donatma becerisine sahipti, oysa kendi hayatını donatısız yaşıyordu. Tavadan çalar saate kadar her tür alet bu adamın elinden muhakkak geçmişti. Kunduraya yeni taban çakmaya da, kurt saçması(1) dökmeye de, eskinin köy panayırlarında satılmak üzere sahte madalya basmaya da hayır demezdi. Kendisine ise hiçbir zaman hiçbir şey yapmamıştı – ne bir aile, ne bir ev. Yazları tabiatın içinde yaşayıp giderdi, aletlerini bir çuvala kor, çuvalı da yastık yapardı – yumuşak olsun diye değil, alet emniyette olsun diye. Erken sabah güneşinden korunsun diye gözlerinin üzerine dulavratotu koyardı akşamdan. Kışları ise, yazın kazandığından artanlarla geçinir, geceleri kilise çanını çalar ve böylece dairesini kiral... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Lemi Özgen, “Balık düşünmez çünkü her şeyi bilir”, K dergisi, 3 Eylül 2010 Geniş omuzları, artık enikonu bir bıyık şeklini almış dudak üstü tüyleri, güçlü kasları ve yere sımsıkı basan kocaman ayaklarıyla bir delikanlıyı andıran kadın öğretmen, önündeki son kum tepesini de aştı ve biraz aşağılardaki köyü seyre durdu. Sessiz bir Temmuz öğlesiydi. İnsansız, ağaçsız, hareketsiz ve tümüyle ıssız bir manzara gözlerinin önünde uzanıp gidiyordu. Güneş, tutuşmuş bir gökyüzünün yükseklerinde yanıp kavruluyor, kızgın kum tepeleri bu kadar uzaktan sanki alevler halinde yanan çalılar gibi görünüyordu. Sonra ansızın fırtına başladı. Öğretmenin doğup büyüdüğü yer de çöle yakın sayılırdı ve orada da ara sıra fırtınalar olurdu ama böylesini o zamana kadar hiç görmemişti. Güneş bir anda yoğun ve sarımsı bir lös tozundan sönükleşti ve rüzgar inleyen kum yığınlarını hışırtılarla kovalamaya başladı. Rüzgar kuvvetlendikçe kum tepelerinin başları daha da koyu tütüyor, hava kumla dolu... Devamını görmek için bkz. | |
Murat Belge, “Zorla komünizm olur mu?”, Milliyet Kitap Eki, Ağustos 2010 Platonov benim tanıdığım bir yazar değildi. Şimdi üstüne yazı yazmakta olduğum Çevengur'unu okumam da biraz rastlantısal oldu. Ama kitabı bitirince okumaya değer bir yazar olduğu sonucuna vardım. Şimdi öteki kitaplarını da sıraya koyacağım. Yazarı tanımamakta şaşılacak bir şey yok. 1951'de ölmüş, ama Sovyetler Birliği'nde yazdıklarının çoğunun yayımlandığını görmek zaten kendisine nasip olmamış. Stalin onu ancak dolaylı yoldan öldürmüş, diyelim. Çünkü oğlunu on beş yaşında bir çocukken Sovyet düşmanı diye yakalayıp Gulag'a sürüyorlar. Üç yıl sonra, orada kaptığı veremle dönüyor; çok geçmeden de ölüyor. Babası da ona bakmaya çalışırken verem ona da geçiyor. Bunun için 'dolaylı kurban' diyorum. Öncü olabilirdi Platonov'un romanını okurken rejime yönelttiği eleştiriye rağmen bir komünist olduğu izlenimini edinmiştim. Sonra biraz internette bakındım ve okuduğum ... Devamını görmek için bkz. | |
Esra Yalazan, “Merhamet, devrim ve Platonov”, Taraf, 3 Nisan 2011 Öyle bir yer var mıdır acaba? Olsun isterdim. “Her şeyin bittiği, hiçbir şeyin başlamadığı bir dünyada insanın tabiatla bile mücadele etmek istemediği bir can sıkıntısının hikâyesi...” diye tarif edilen bir aleme aitmişim gibi bezgin ve kendime yabancıyım çünkü. Bu günlerde çok düşündüğü için atmaktan vazgeçen kalbimle birlikte, ruhu da hırpalayan bahar yorgunluğunu sırtlanıp aralarında çelimsiz otların bittiği parke yokuşlardan tırmanırken Saşa gibi hayallerimi kovalıyorum. Hayat yekpâre bir rüya misali parçalanmadan geçip gidiyor. Dip uğultusu gibi derinden, sessizce akıyor zaman. Aklını yitirmişçesine telaşla koşturup duran insanlar hakkında onun gibi tahminlerde bulunuyorum. Acı çeken sesini duyurmak için hırıltıyla konuşan ihtiyar bir adama acıyorum durup dururken. Buğulu pencere önlerinde titreyen kumrularla yekvücut olmanın bilinci beni sakinleştiriyor. Bazen o çelimsiz, yetim çocuk g... Devamını görmek için bkz. | |
Günay Çetao Kızılırmak, "Edebiyatçı vicdanı, mühendis titizliği", Kitap Zamanı, 5 Ağustos 2015 Andrey Platonov’u yanında rahat olabileceğim az sayıda insandan biri olarak görürüm. Elbet, bir eser üzerinde çalışması için çevirmenin böyle hissetmesi şart değil, hatta biraz mesafe daha objektif olmayı sağlayabilir. Örneğin Tolstoy’u çevirirken büyük bir filozofu çevirdiğimi bilirim. Platonov ise arkadaştır, talihi hiç yaver gitmeyen, oradan oraya sürüklenip sonunda yeni bir keşif ve hikâyeyle çıkıp gelen bir derviş. Onu okurken, çevirirken büyük bir yazar karşısında olmanın mahcubiyetini duymazsınız. En hayati meselelerden söz açtığında bile sıradanlığın inceliğini daima koruduğunu düşünürüm. İnsana ilişkin keşifleri onu ulaşılmaz yükseklere çıkarmamış, daha da içimizden biri kılmıştır. Andrey Platonov, Sovyet edebiyatına bir işçi-yazar olarak ve ilkin şiirle girmişti. Şiiri sonraları bıraktıysa da bana kalırsa imgeler dolayımında düşünmeyi ve yazmayı ... Devamını görmek için bkz. | |
Hüseyin Kıran, "Platonov, insandan yanadır", K24, 20 Eylül 2018 Andrey Platonov, Sovyetlerin en önemli romancılarından. Sovyet iktidarı ve bizzat Stalin tarafından sakıncalı bulunmuş, hayattayken pek çok bürokratik engelle karşılaşmış, neredeyse yaşamasına izin verilmemiş bir sanatçı. Büyük romanı Çevengur ise, bize Sovyet devrim süreci içinden, Birinci Büyük Savaş ve akabinde yaşanan iç savaş henüz yer yer sürerken, Çevengur isimli ücra bir kasabada yaşanan devrim deneyimine dair ilginç bilgiler verir. Kitabı incelemek için yeterli motivasyondur bu; nihayet, tarihin bu dönemi, özellikle sol-sosyalist çevreler tarafından bütünüyle lider/ parti/ iktidar gibi dar kavramlara hapsedilerek anlaşılmaya çalışılır. Sol hareketin sosyalizmin kuruluşu meselesini sadece bir iktidar aparatı ele geçirmek ki bu olsa olsa devlettir, olarak anlaması, yeni bir dünyanın insandan bağımsız, onun istek ve arzularından, hınç ve öfkelerinden, temelsiz istençleri... Devamını görmek için bkz. | |
Bedriye Korkankorkmaz, "Platonov üzerine dağınık satırlar!", Cumhuriyet Kitap Eki, 26 Ağustos 2021 Her koşulda insan kalmayı başardı! Yitik hayatlarımızın mezarlığında ölülerimizle birlikte yaşadığımızı şimdi daha iyi anlıyorum. Soluduğum nemli havaya sinen hayal kırgınlıklarını ciğerime çekiyorum. Söyleyecekleri çok olan bu insanları düşüncelerini ifade etmeleri için uyandırmak istiyorum. Kabirlerinde uyuyanların üstünlüklerinden ürperiyorum, yüzleşmekten korktuğum gerçekleri bana anımsattıkları için. Öbür dünyaya dair bilmek istediklerim haddinden fazla. Bu konuda bilgilenmek de istemiyorum. Ansızın düşmek istiyorum bu karalık kuyuya onlar gibi. Beni kimin attığını anlamak için dönüp arkama bakacak zamanım olsun istemiyorum. Ben bu düşüncelerle cebelleşirken Rus yazar Platonov yanıma yaklaşıyor. Bana yaklaşımından olacak üstünlüğünden korkmuyorum onun. Kendisini öldüren değil; onu benim için yaşatan soylu ruhundan sesleni... Devamını görmek için bkz. | |
|