Murat Belge, “Zorla komünizm olur mu?”, Milliyet Kitap Eki, Ağustos 2010
Platonov benim tanıdığım bir yazar değildi. Şimdi üstüne yazı yazmakta olduğum Çevengur'unu okumam da biraz rastlantısal oldu. Ama kitabı bitirince okumaya değer bir yazar olduğu sonucuna vardım. Şimdi öteki kitaplarını da sıraya koyacağım.
Yazarı tanımamakta şaşılacak bir şey yok. 1951'de ölmüş, ama Sovyetler Birliği'nde yazdıklarının çoğunun yayımlandığını görmek zaten kendisine nasip olmamış. Stalin onu ancak dolaylı yoldan öldürmüş, diyelim. Çünkü oğlunu on beş yaşında bir çocukken Sovyet düşmanı diye yakalayıp Gulag'a sürüyorlar. Üç yıl sonra, orada kaptığı veremle dönüyor; çok geçmeden de ölüyor. Babası da ona bakmaya çalışırken verem ona da geçiyor. Bunun için 'dolaylı kurban' diyorum.
Öncü olabilirdi
Platonov'un romanını okurken rejime yönelttiği eleştiriye rağmen bir komünist olduğu izlenimini edinmiştim. Sonra biraz internette bakındım ve okuduğum metinlerde bunun böyle olduğu doğrulandı. Babası bir demiryolu işçisiymiş. Bu romandaki başmakinist ve bir ölçüde Zahar Pavloviç o modelden esinlenerek yaratılmış olabilir.
Platonov kendisi de çeşitli işlerde, kol emeği gerektiren işlerde çalışmış. Belli ki komünizmin Rusya'da yerleşmesine katkıda bulunabilmek için özel çaba harcamış. Makinayla, teknolojiyle ve maddeyle ilginç bir entelektüel ilişkisi olduğu anlaşılıyor. Makinayı önemsiyor, çünkü insanı insana yakışmayan çalışma biçimlerinden kurtaracağına inanıyor. Marx'ın kitap okuyan, balık tutan insan hakkında yazdıklarını okuyup okumadığını bilemiyorum ama o sözlere fazla bir itirazı olmayacağını düşünüyorum. Özgürleştirici bir düzen yoksa, insanın makinaların kölesi olabilir; ama makinayı işe koşup insanı özgürleştirecek düzeni kurmak gerekiyor.
Çevengur, 'ampirik gerçeklik' kuralları çerçevesinde yazılmış bir roman değil. Olmayınca, 'sosyalist gerçeklik' kalıplarına uyması büsbütün mümkün değil. Daha yakın bir zamanın olgunlaşmış büyülü gerçeklik akımına giren romanlarını düşününce, tam öyle de değil gibi. Ama belki bunun erken bir aşamasına denk düştüğünü söyleyebiliriz. Bu başlı başına çok ilginç, çünkü yaşadığı yıllar içinde bilinmeyen, sözü edilmeyen bir tarzda yazdığını ileri sürmüş oluyoruz. Bu da önemli bir öncülük durumu olabilirdi, dünya yazarlarının o yıllarda Platonov'u okuma imkânları olsaydı.
Devrimin başarısızlığı
Simgesel veya alegorik gibi nitelemelerin Platonov'un eserlerine aykırı düşmeyeceği kanısındayım. Böyle bir tarz tutturmasında bütün o baskı sisteminin payı var mıdır, varsa ne kadar vardır? Bence mutlaka 'payı' vardır, ama tek neden o değildir, sanırım. Anlatmak istediği şeyin niteliği daha belirleyici olmalı.
Çevengur'u 1929'da yazmış. Yani Devrim'in üstünden on iki yıl geçmiş; Lenin ölmüş, Troçki gitmiş, Stalin başta. İşler çok da yolunda yürümemiş, yürümüyor. Platonov duyarlılığında bir adam özellikle siyasi düzeydeki başarısızlığı keskin bir biçimde hissediyor olmalıydı. Bunu anlatmak istiyordu. Ama bunu bir ampirik olay örgüsü üstünden anlatamazdı. Daha genel bir edebi araca ihtiyacı vardı: 'simge' gibi. Bunun için de, ampirik gerçekliğin bir miktar dışına çıkması gerekiyordu.
1929'da, Marquez'in Yüzyıllık Yalnızlık'ındaki gibi ampirik gerçekliği büsbütün geçersiz ilan edemezdi. Ama bir miktar uzaklaşmadan da edemezdi. Buraya kadar, Brecht'in yaptığından, daha doğrusu, onun da duyduğu ihtiyaçtan farklı bir şey yok ortada. Bu ihtiyaç, ikisini de, babadan kalma 'alegori'yi denemeye itmişti.
Alegoriden söz edip de Frederic Jameson'ı hatırlamamak mümkün değil. Ayrıca, tam da onun bulduğu tamlamayla 'politik ulusal alegori'.
Teori okuyarak değil, diğerleriyle uyuştuğu için, özlemlerine uyduğu için komünist olmuş adamlar var romanda. Bunlar, toplumun komünistleşmesini hızlandırmaya çalışıyor ve bu amaç için çeşitli zorlama yollara başvuruyorlar. Kitabın özetinin özeti böyle bir şey.
Yıllar önce, şimdi adını unuttuğum bir Rus yazarın gene böyle alegorik bir hikayesini okumuştum. Çevengur bana onu da hatırlattı. Orada bir kente, Sovyet halkının yeterince komünistleşmemiş olup olmadığına karar vermek üzere bir komite gelir. İnsanları sorguladıkça, içlerindeki burjuva izlerinin tamamen silinmediğini görür ve adamları idam ederler. Sonunda komite başkanı kendisinin ne olduğunu düşünür ve intihar eder.
Genç yaşta ölmüş, kısa bir ömre belli ki çok yoğun acı sığdırmış bir yazar ve bir insan Andrey Platonov. İlginç bir yazar. Siyasi bakışıyla olduğu kadar edebî deneyciliğiyle de dikkati çeken bir yazar.