| ISBN13 978-975-342-122-5 | 13x19,5 cm, 88 s. |
KAMPANYADA Liste fiyatı: 120.00 TL İndirimli fiyatı: 72.00 TL İndirim oranı: %40 {"value":120.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"483","item_name":"Altı Ay Bir Güz","discount":48.00,"price":120.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
Troya'da Ölüm Vardı, 1963 | Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı, 1970 | Göçmüş Kediler Bahçesi, 1979 | Kısmet Büfesi, 1982 | Gece, 1985 | Kılavuz, 1990 | Narla İncire Gazel, 1993 | Ne Kitapsız Ne Kedisiz, 1994 | Öteki Metinler, 1999 | Lağımlaranası ya da Beyoğlu, 1999 | Susanlar, 2009 | Halûk’a Mektuplar, 2013 | Şiir Çevirileri, 2014 | Enis Batur’a Mektuplar ve Ankara Yazıları, 2024 |
Diğer kampanyalar için | |
|
| | Altı Ay Bir Güz Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Resmi: Süleyman Seyyit Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Eylül 1996 | 7. Basım: Ocak 2025 |
Altı Ay Bir Güz, 1995 yılında yitirdiğimiz yazar, çevirmen Bilge Karasu'nun, hasta olduğu aylarda tamamlayamayacağına karar vererek yayınevine teslim ettiği, ancak ölümünden sonra yayımlanmasını vasiyet ettiği son yapıtı. "İstediğim, denizi yazmak. Zümrütlerin, gökyakutların sabrını; ağaçların tarihsizliğini... Bir tek kıyısını kavrayabildiğimiz, anlamını ancak bir tek kıyısıyla kurduğumuz denizin öyküleri yoktur bir kara adamı için. Yolculuklara, ister gerçek ister düşsel olsunlar, yakıştırdığımız son, öbür kıyıda bitse bile, deniz gene tek kıyılıdır, üzerinde yaşayıp çalışan biri olmadıkça. Deniz, kara adamının yalnız sınırlarını kaldırışı değil, sınır düşüncesini içinden çıkarıp atıvermesidir. Her şeyin bir aradalığının bir yerde başlaması ya da bitmesidir. İstediğim, denizi yazmaktı. Her şeyin bir aradalığına yenik düşeceğimi bile bile." "Taşların sabrı dediğim, yaşlandıkça yaşamağı öğrendiğimiz, can sıkıcı bir boş laf olmaktan çıkan sabır değil; insanların kusursuz bulacağı o duruma gelesiye bir taşın bir başka taşın bağrında sıkışıp durarak geçirdiği –insanın hiçbir ölçüsüne sığmaz– bir vakti damıtmsı, sonra, kalması. Taşlar doğmaz, doğrulur; sabır, taşın değil, insanın erdiği; dolayısıyla, yakıştırabildiği, tansıdığı; değerini artırmkta çılgınca, küstahca kullandığı. O sabrı yazmağa kalkışmak, emeklemekten öteye geçememek olacağı için, onurlu bir alçakgönüllülük sayılır." | OKUMA PARÇASI |
Bölüm 2, s. 19-27 "Bir zamanlar kediymişim ben Halûk. Sonra, herhalde kediler arasında işlenebilecek en büyük suçu işlemişim ki dünyaya bir daha gelişimde insan olmak cezasına çarpılmışım…" Çakıllığın üzerinde sırt, bel, omuz, dirsek sızıları içinde yatıyoruz. Karnımızla göğsümüzü, nedense, daha az acıtıyor çakıl çıkıntıları. Yerimizi, biraz sağa biraz sola dönerken bile, değiştirdikçe, kızmış çakıllarda çeşitli yerlerimiz yanıyor, sonra, terimiz, soğutuyor çakılları. Çakıllarla denizin itiştiği çizgi biraz aşağıda; hışıltı, ara ara duruyor gibi. Denizin yağ dökülmüş saatlerinden biri. Halûk ince ince gülüyor. Ne desem gülüyor bu çocuk. "Hindistan da epey uzak ağabey; nereden çıkardın bu kedi masalını şimdi?" "Edepsizlik etme, çocuk! Bir arkadaşım zaten, çok iyi bilir bu işleri, benim çok acemi olduğuma bakıp yeryüzünde, insan olarak ilk yaşamımı yaşadığıma karar vermiş…" "Peki, o arkadaşın kaçıncı yaşamındaymış, biliyor mu?" "Bilir elbet. Dokuzu... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Sadık Yalsızuçanlar, "Bilge Karasu ve çokkatlı dil", Dergibi Edebiyat Dergisi Bilge Karasu'nun diline, dünyasına ilişkin yeterince yazılıp çizilmedi. O'nun, modern Türk edebiyatının en zengin yazarının dili kullanış biçimi, nesneleri, onlarla ilişkisini, nesnelerin arasındaki ilişkiyi adeta bir dalgıç gibi derinlerde seyrederek anlatması bana daima ilginç görünmüştür. Bu dil, çokkatlıdır, uzantıları, kapsadıkları ve öteledikleri bakımından üzerinde dilbilimsel çalışmaları gerekli kılar. Karasu'nun 'kapalı' metinlerin yazarı olduğu kanısı yaygın olmakla birlikte, böylesi derin bir yazar üzerinde yeterince durulmamış oluşu, bana, edebiyat düşünürleri açısından ne denli çorak bir toprakta bulunduğumuzu da düşündürmektedir. Dilden, dilin gövdesinden, o gövdeden göğeren filizlerden, onlardan uç veren dallardan, kökenden, köklerden, kökün kılcal uçlarından, dil oyunlarından, olayın dilde nasıl olup bittiğinden söz edilmesi gerektiğinde, bence karşımıza ilk çıkan yazar Bilge... Devamını görmek için bkz. | |
Selim İleri, "Yirmi yıl sonra...", Radikal Kitap, 24 Şubat 2016 Yirmi yıl sonra Altı Ay Bir Güz’ü yeniden okudum. Altı Ay Bir Güz 1996’da yayımlanmış; Metis Yayınları şöyle bir not düşmüş: "Altı Ay Bir Güz, yazarın ölümünden sonra yayımlanmasını vasiyet ettiği son yapıtıdır." Bilge Karasu’dan geriye kalanları sonra Füsun Akatlı yayına hazırlamıştı. Derken Füsun’u da yitirecektik. Birkaç ay önce Zeynep Altıok Akatlı’yla buluşmuştuk: Bilge Karasu’dan geriye kalanlar hâlâ bir doluymuş. Zeynep hepsini saklıyormuş. Yaşamı bir anlamda yazıya adanmış Bilge Karasu az yayımlayan bir yazardı. Altı Ay Bir Güz bir ayrılık anlatısı olarak okunabilir. Ölümle, amansız hastalıkla yüz yüze geliş olmasaydı, sevgili Bilge Karasu’nun bu eser üzerinde kim bilir daha ne kadar zaman uğraşacağını, didineceğini tahmin etmek güç değil. Bırakın eserin bütününü, her sözcüğünün hesabını veren, vermek için günlerini, aylarını harcayan çok tit... Devamını görmek için bkz. | |
|