| ISBN13 978-975-342-746-3 | 13x19,5 cm, 512 s. |
Liste fiyatı: 382.00 TL İndirimli fiyatı: 305.60 TL İndirim oranı: %20 {"value":382.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"473","item_name":"Nostaljinin Geleceği","discount":76.40,"price":382.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Nostaljinin Geleceği Özgün adı: The Future of Nostalgia Çeviri: Ferit Burak Aydar Yayıma Hazırlayan: Savaş Kılıç Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Aralık 2009 | 2. Basım: Temmuz 2021 |
Yurtdışında savaşan İsviçreli askerlerde teşhis edilen "yurt özlemi hastalığı" için kullanılan nostalji kelimesi, zamanla "geçmişe duyulan özlem" hastalığının adı haline geldi. Modernlik bir yandan ilerlemenin nostaljiyi yeryüzünden sileceğine inandı, bir yandan da bu şifası olmayan hastalığını ölesiye sevdi. Halen Harvard Üniversitesi Slav Dilleri ve Edebiyatları bölümünde sürdürdüğü öğretim üyeliğinin yanı sıra, çeşitli sergilere imza atarak sanat kariyerine de devam eden Svetlana Boym, nostaljiyi, son yüzyılda çeşitli badireler atlatmış St. Petersburg, Moskova ve Berlin kentlerinin tarihsel coğrafyasında ve Nabokov, Brodski ve Kabakov gibi modern sanatçıların eserlerinde gezinerek keşfe çıkıyor; sıradan göçmenlerin hatıra-eşya koleksiyonlarını inceleyerek, onulmaz nostaljikliğimizin köklerine inmeye çalışıyor. Hatırat, felsefi deneme, tarihsel analiz ve edebiyat eleştirisi gibi yazı türlerini özgün bir biçimde harmanlayan kitap, ulusal kimliği kişinin kendi kendini yaratma çabasına bağlayan kolektif nostalji mekânlarında dolaşıyor. Kısacası, Boym "nostalji incelemeleri" diyebileceğimiz yepyeni bir araştırma alanı, yeni bir sınıflandırma ve yeni bir estetik ortaya çıkarmayı başarıyor. Sevgiyle anıyoruz... Svetlana Boym (1959-2015) Türkçede Nostaljinin Geleceği, Tırnak İçinde Ölüm ve Ninoçka kitaplarıyla tanınan yazarımız Svetlana Boym 5 Ağustos 2015’te bir senedir mücadele ettiği kanser nedeniyle hayatını kaybetti. Sıradışı yaşam öyküsünü Masha Gessen’in 7 Ağustos’ta The New Yorker’da çıkan yazısından alıntılarla paylaşmak istiyoruz: Svetlana Boym, Harvard Üniversitesi Slav Dilleri ve Edebiyatları ve Karşılaştırmalı Edebiyat profesörüydü. Akademik olmayan dünyaya 2001’de Nostaljinin Geleceği kitabıyla adım attı. Ayrıca çetrefil bir roman yayımladı: Ninoçka. Bu kitapla, günümüzde Rusya’nın milliyetçilik-yayılmacılık deliliğinin bir parçası olan Avrasyacı hareketin yükselişe geçeceğini tahmin ettiği söylenebilir. Daha sonra kendisini fotoğraf çekerken, dijital baskı, çoklu pozlama ve ilk dijital fotoğraf makinelerindeki on altı saniyelik video özelliğiyle deneyler yaparken bulacaktı. Böyle böyle görsel sanatlarla uğraşmaya başladı; çok geçmeden kendini gösterecek, takdir görecekti. Haftalarını, aylarını alan yoğun emek vererek yaptığı araştırmalarını sadece can alıcı bir tesadüf gibi anlatan o insanlardandı. Çalışmalarını kolay şeyler gibi göstermeyi severdi, içinde bariz atlamalar olan betimlemeler hoşuna giderdi. Boym yazılarının çoğunda henüz tam anlamıyla gözler önüne serilmemiş olana odaklanıyordu, gölge oyunlarına. En sevdiği metinlerinden biri, Hannah Arendt ve Mary McCarthy’nin ilişkisinde, bilgiye direnen böyle bir yakınlık üzerinde durduğu, “Scenography of Friendship” (Dostluğun Skenografisi) başlıklı denemesiydi. “Dostluk her şeyi aydınlatma veya karartma değil, birlik olup gölgelerle oynama meselesidir,” diye yazıyordu, “amacı aydınlanma değil parlaklıktır, gözleri kör eden bir hakikat arayışı değil, zaman zaman berraklık ve dürüstlük arayışıdır.” On dokuz yaşında, tuzlanmış balık sırasına girmiş bekliyor, Kırım’da bir sahilde. Genç bir adam onunla muhabbete başlıyor, çok geçmeden “Benimle Amerika’ya gelmek ister misin?” diye soruyor ve Boym’un buna cevabı “Evet” oluyor. Batı’yı Maria Schneider’ın saçlarını ebediyen özgürlük rüzgârında savurduğu bir Antonioni filminin sekansı olarak hayal ediyor. Gerçekte ise çıkış vizesi için bir seneden fazla bekliyor, ardından Viyana ve Roma’daki mülteci kamplarında kalıyor, sonunda da Boston’a geliyor. Neyse ki şansı yaver gidiyor da idari işler buluyor, ama gönlünde yatan felsefe okumak, bunun için de Boston Üniversitesi’ne gidiyor. İşte bu sıralarda, kendine yeni bir kimlik uyduruyor. Herzen Enstitüsü’nde İngilizcenin yanı sıra İspanyolca da öğrenmiş; dil öğretme becerisiyle para kazanmaya karar veriyor ve kendisini “Susana” diye, İspanya İç Savaşı’ndan kaçan bir çocuk mültecinin kızı olarak tanıtıyor. Profesörlerin kapısını çalıp bu hikâyeyi anlatmaya başlıyor, böylece birkaç saat ders verme imkânı kazanıyor ve bazı akademisyenlerin ilgisini çekiyor. Sonunda yüksek lisans programına kabul ediliyor, İspanyol Dili ve Edebiyatı’na yoğunlaşıyor; İspanyolca yazdığı ilk ödevinden B+ alıyor, çünkü hocasına göre metnin şiirselliği ileri sürdüğü argümanı gölgeliyor. Svetlana, veya Susana, aldığı notu görünce perişan oluyor. Bunun üzerine başka bir hocası ona okuması için Barthes, Foucault ve Derrida’yı öneriyor ve böylece önünde yeni bir hayatın kapıları aralanıyor. Marksist teorinin aslında bilinmediği ama yaşandığının, bilindiğinin varsayıldığı bir ülkeden geliyordu. Hayatını değiştirecek yazarların metinleri bu teoriyle diyalog halindeydi. Öyleyse söz konusu metinleri nasıl anlamıştı? Aslında anlamamıştı, en azından o zaman için. “Oyunsu bir tarafları vardı. Oyunsuluğa ve mizaha güvendim.” Tonlama düşüncelerden önce gelmiş ve düşünmeye bambaşka bir yaklaşım sunmuştu; ABD’de öğrenim görmenin bir yolunu bulmaya çalışırken aradığı tam da buydu belki de. Susana tekrar Svetlana oldu, Harvard’dan doktorasını aldı; tezinin adı “Tırnak İçinde Ölüm: Modern Şairle İlgili Kültürel Mitler”di. Şairlerin kendi ölümleri hakkında yazdıkları üzerine yazıyordu – son derece riskli bir şeydi bu yaptığı, fiziksel olarak yazara ve onun fiilen ölmesine odaklanıyordu. Ardından Rusya etrafında dönmekle beraber oradan ayrılan üç kitap yayımladı. Sonuncu kitabın fikri 1999’da Moskova’da katıldığı bir yemekten gelir. Aynı masada oturduğu kişilerden biri, Svetlana’nın Boston’dan geldiğini öğrenince, Amerika’nın özgürlükle uzaktan yakından alakası olmadığına dair nutuk çekmeye başlar. “Orada nasıl yaşayabiliyorsun?” diye atılır adam, “Her yerde ‘Özel mülk, geçmek yasaktır’ yazıyor!” Uzun bir akşam olur bu. Birkaç sene sona adam işini bırakıp felsefe okumak için üniversiteye dönecektir. Bu arada Svetlana da zikzaklar çizerek antik Yunanlardan Arendt’e kadar ilerleyen tarihsel ve felsefi bir tur olan Başka Bir Özgürlük: Bir Fikrin Alternatif Tarihi (Metis, 2016) yazmaya başlamıştır. Yine o sıralarda, 1990’lar boyunca pek çok yayın yaptığı ve konferanslara katıldığı Rusya’ya gelmez olur. 2012 ve 2013’te bir konferans ve gösteri için gelir Rusya’ya, ama gönülsüzce. Bir şeylerin mümkün olduğu izlenimi veren bir yerde olmayı tercih etmektedir – sözgelimi Venedik’te, Tel Aviv’de veya Arnavutluk’un başkenti Tiran’da (bu şehrin sanatçı bir belediye başkanı vardır ve Boym 2010 Venedik Mimarlık Bienali’ndeki Tiran sergisinin küratörlerinden biri olmuştur). Rusya’yı iki kere terk eder: Amerikalı bir entelektüel olmak için, ardından da görsel sanatçı olmak için. Yıllar boyunca, güz dönemlerinde çarşambaları üçten beşe bir Nabokov dersi vermiştir. Dersin başlarında, Nabokov’un Konuş Hafıza’da “senkop” kelimesini göçü tanımlamak için kullandığına dikkat çeker. Bu kelime müzikte ritmin değişmesi veya kısa süreli bilinç kaybı anlamına gelir. Hayatlar arasındaki boşluktur. Peki diğer hayatlara ne olur? Svetlana’nın göçten sonra, göç etmeden önceki benliğin göçmenin erişimine kapalı kaldığı, hatta bu şekilde varlığını sürdürdüğü yolunda bir teorisi vardı. Son birkaç yılında işte bu benlikleri arıyordu. Yayımlanmamış bir hikâyesinde, nasıl hayatlar sürmüş olabileceğini anlatıyordu. Ayrıca 1981’de kendisinin ve daha başka Sovyet Yahudilerinin tutulduğu bir mülteci kampını bulmaya gitmişti; kampın yeri bir sır olarak saklanıyordu ve orada tutulanların çoğu, kampın varlığını itinayla unutmuştu. Öldüğü sırada, kampla ve kampı arama süreciyle ilgili bir filmi tamamlamak üzereydi. İlk filmi değildi bu: O bir sinemacıydı, sanatçı, yazar, öğretmendi; o Svetlana’ydı, Susana’ydı, biraz Zenita (babası tuttuğu takım nedeniyle ona bu adı vermeyi istemişti) ve biraz da Olga Carr’dı (göz alıcı ve yadırgatıcı görünen ama Facebook’ta mevcudiyetini sürdüren ve sık sık sanal bir asistan gibi Svetlana’dan üçüncü bir kişi gibi bahseden e-postalar atan bir benlikti bu da). Bir ara web sitesinde, Svetlana Boym “zaman zaman kesişen paralel hayatlar yaşıyor,” diye yazmıştı. İşte o hayatlar 5 Ağustos’ta sona erdi. [1] Notlar [1] The New Yorker’da yayımlanan “Postscript: Svetlana Boym” ve çalıştığı Harvard Üniversitesi’nin Slav Dilleri ve Edebiyatları bölümünün web sayfasında yayımlanan “In Memoriam; Professor Svetlana Boym” metinlerinden derlenerek çevrilmiştir; bkz. newyorker.com/n…/news-desk/postcript-svetlana-boym-1959-2015 ve slavic.fas.harvard.edu/news/memoriam-professor-svetlana-boym. Metne dön.
| İÇİNDEKİLER |
Teşekkürler Giriş: Nostalji Tabu mu?
Birinci Bölüm Kalp Hipokondrisi: Nostalji, Tarih ve Hafıza 1 Tedavi Edilen Askerlerden Tedavi Edilemeyen Romantiklere: Nostalji ve İlerleme 2 Tarih Meleği: Nostalji ve Modernlik 3 Dinozor: Nostalji ve Popüler Kültür 4 Yeniden Kurucu Nostalji: Komplolar ve Kökenlere Dönüş 5 Düşünsel Nostalji: Sanal Gerçeklik ve Kolektif Hafıza 6 Nostalji ve Komünizm Sonrası Hafıza
İkinci Bölüm Şehirler ve Yeniden İcat Edilmiş Gelenekler 7 Metropol Arkeolojisi 8 Rusya'nın Roma'sı: Moskova 9 Kozmopolit Taşra: St. Petersburg 10 Sanal Başkent: Berlin 11 Avrupa'nın Eros'u
Üçüncü Bölüm Sürgünler ve Hayali Memleketler 12 Diaspora Mahremiyeti Üzerine 13 Vladimir Nabokov'un Sahte Pasaportu 14 Joseph Brodski'nin Yarım Göz Odası 15 İlya Kabakov'un Tuvaleti 16 Göçmenlerin Hatıra-Eşyaları 17 Estetik Bireycilik ve Nostalji Etiği
Sonuç: Nostalji ve Küresel Kültür: Uzaydan Siberuzaya
Dizin | OKUMA PARÇASI |
5. Bölüm, Düşünsel Nostalji’den, s. 90-92. Bar Nostaljisi: Günlük Hatıralar Üzerine Düşünmek 1997'de Lyublyana'nın merkezinde, hiçbir şeyi desteklemeyen gösterişli müstakil sütunlarla süslenmiş ünlü Cobbler Köprüsü civarında bir kafeye gittim. 1960'lar tarzında süslenmiş kafedeki ambiyans az biraz tanıdık ve huzur vericiydi. Beatles ve Radmila Karaklayiç çalıyordu. Duvarlar Çin saatleri, baharat kutuları (Sovyetler Birliği' nde bunun bir lezzet belirtisi olduğu düşünülürdü) ve yeryüzüne bir daha dönememiş olan talihsiz köpekler Belka ve Strelka'yı taşıyan Sputnik'in posterleriyle süslenmişti. Ayrıca Tito'nun ölüm haberini veren büyütülmüş bir gazete kupürü vardı. Hesap fişi geldiğinde gözlerime inanamadım. Mekânın adı Nostalji Snack Bar'dı. Zagrebli bir arkadaşım, "Zagreb'de ya da Belgrat'ta böyle bir bar hayatta bulamazdın," dedi. "Orada 'nostalji' sözcüğü yasaktır." "Neden?" diye sordum. "Hükümetin Zagreb ve Belgrat'ta yaptıkları tam da nostalj... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Karin Karakaşlı, “Geçmiş özlemli gelecek hayali”, Milliyet Kitap Eki, 16 Ocak 2010 Kimi kavramların kaderinde, sadece belli bir akademik alanla sınırlı kalmayıp farklı anlamlar kuşanmak yer alır. Nostalji de işte böylesi kavramlardan biri. Harvard Üniversitesi Slav Dilleri ve Edebiyatları bölümünde öğretim üyeliğinin yanı sıra çeşitli sergiler de açan sanatçı-yazar Svetlana Boym, Nostaljinin Geleceği başlıklı kapsamlı incelemesinde nostaljiyi geçmişten günümüze tarihsel bir perspektif içinde ele alırken kültürel ve sosyal boyutlarıyla da kavrama umulmadık derinlikler katıyor. Ferit Burak Aydar’ın çevirisiyle Metis Yayınları’ndan çıkan kitabı, özenli bölümlemesi ve fotoğraflarıyla Savaş Kılıç yayıma hazırlamış. Mesleğinde farklı disiplinleri buluşturan ve Sovyetler’den ABD’ye uzanan kişisel hikâyesiyle Svetlana Boym, tam da nostaljinin çok katmanlı yapısını ortaya koyacak bir harman oluşturmuş. Yurt özlemi hastalığı “Çağdaş bir Rus... Devamını görmek için bkz. | |
Semih Gümüş, “Nostaljinin dünü ve yarını”, Radikal Kitap Eki, 12 Şubat 2010 Geçmiş zamanların kimin ilgi alanında daha çok kaldığını söyleyebilir miyiz? Uzman tarihçinin mi, tarihsel romanlar okumaya meraklı okurun mu, yoksa yeni zamanların gençlerinden hoşnutsuz yaşlının mı? Zaman geleceği yakalamak için çok daha hızlı akıp insanın gitgide uzaklaştığı geçmişe duyduğu özlem onu endişelendirirken içinde yaşadığımız günler daha çok mutsuzluk veriyor. Svetlana Boym, Nostaljinin Geleceği kitabında, “Çağdaş bir Rus deyişine göre, geçmiş gelecekten çok daha tahmin edilemez hale gelmiştir,” diye yazıyor. Geçmişin gizlerinden kurtulmak, bugün sanırım dünden daha zor, ama hem geçmişten gitgide daha çok uzaklaşmak, hem de geçmişi yorumlama biçimlerinin zaman içinde çoğalması yüzünden bir geçmiş gerçekliğinin, geçmişin ne olduğunun daha çok belirsizleşmesi, geleceğe dünden yakın olduğumuz duygusunu güçlendiriyor. Geride kalan ve yeniden yaşanması olanaksız görülen z... Devamını görmek için bkz. | |
Aslı Güneş, “Hatırlanan, unuttuğumuz şey değildir”, Agos kitap/Kirk, 17 Mart 2010 Marshall Berman, Katı Olan Her Şey Buharlaşıyor’da modernizmi “sürekli değişen bir dünyada kendimizi evimizde hissetmek için yapılan bir mücadele” olarak tanımlar. Berman’a göre, modernizmin tüm toplumsal pratikleri ve insan ilişkilerini parçalayan sürecinin, Marx’ın deyimiyle “katı olan her şeyin buharlaştığı” ânın insanda yarattığı korku, ‘yurt’ ve ‘ev’ özlemini de beraberinde getirir. Asırlardır dönüş yolundayız Modernizm, kamusal hayatı bir karnaval neşesiyle insanın önüne serip geçmişin tekdüze hayatını yeni coğrafyaların, deneyimlerin, mekânların sonsuz çeşitliliğiyle değiş tokuş ederken, sokağın o cezbedici karmaşası, modern bireye evin duvarlarını aşması için karşı konulmaz bir davet gönderiyordu. Tıpkı, sirenlerin büyüleyici seslerinin kendisini eve dönmekten alıkoymaması için tayfasının kulaklarını balmumu ile tıkayan Odysseus gibi, modern insan da... Devamını görmek için bkz. | |
Elif Türkölmez, “Özlüyorum, o halde varım”, Radikal Kitap Eki, 19 Mart 2010 Çağdaş bir Rus deyişine göre geçmiş, gelecekten çok daha tahmin edilemezdir. Tahmin edilemezliği, onu tekinsiz kılar. Geçmişin tüm tekinsizliğine rağmen, hatırlamak büyülü bir huşu anıdır, lezzetlidir, haz verir. Donarak ölenin bedensel durumu gibidir, ‘hatırlayan’ın yavaş yavaş maziye gömülen zihninin durumu. Ne gam! Svetlana Boym’un Nostaljinin Geleceği adlı kitabı, kendisi ne kadar çoksa inkârının da o denli hararetli olduğu ‘nostalji’ üzerine bir başyapıt. Bugüne kadar ancak modernleşme çalışmalarında, romantizm konusu işlenirken şöyle bir değinilen ‘nostalji’, bu kitapta başlı başına bir ‘çalışma alanı’na dönüşüyor ve bu yönüyle ‘nostalji’ sevdalılarını pek mesut ediyor. Böyle bir çalışmanın, yeni ‘nostalji çalışmaları’na önayak olması umudu bile, ‘nostaljiyi’ bir çeşit ‘kötü söz’ ya da ‘samimi bir hakaret’ sayanlara cevap niteliğinde. Sözcüğün sık sık hor görüldüğü zamanlard... Devamını görmek için bkz. | |
Oylum Yılmaz, “Yepyeni bir araştırma alanı: Nostalji ve “olmayan” geçmişimizdeki geleceği!”, Sabitfikir, 2010 Gün gelir bir de bakmışsınız “nostalji hastalığına tutulmuşsunuz! İçinizde geçmiş günlere dair bir özlem, eve dönme arzusu; yoğun bir melankoli halinde çocukluğunuzun sokaklarında dolaşıp dururken buluyorsunuz kendinizi ya da eskiciler çarşısını her gün gezmeden içiniz rahat etmiyor; ilkgençlik yıllarının müziklerini dinliyor, kıyıda köşede kalmış eski hediyelerle avunup bazı mektupları tekrar tekrar okuyorsunuz... Pekâlâ olabilir. Ancak bu dertten kurtulmak tamamen size kalmıştır, psikiyatristlere koşup kendinizi ilaçlayabilir ya da yavaş yavaş geçmesini bekleyebilirsiniz, zira çevrenizde de kimseler sizi pek ciddiye almayacaktır. Oysa bir zamanlar, bu hissettikleriniz neredeyse ölümünüze dair bir işaret olarak yorumlanırdı: Bu, dertli muhayyilenin hastalığı “beynin el değmemiş kanallarından geçerek alışılmadık yollardan bedene yayılır”, “canlı ruhunuzu” takatt... Devamını görmek için bkz. | |
Yankı Enki, "Kayıp Cennetler", Remzi Kitap Gazetesi, Mart 2010 Nostalji, günlük dilimize işlenmiş, hepimizin aşina olduğu bir sözcüktür. Şarkılar, şiirler ve filmler sayesinde nostaljinin bireysel hayatımızda önemli bir yeri olduğunu da kabul edebiliriz. Ne var ki nostalji kavramının bu denli sık kullanımı, sözcüğün anlamını ve esas işaret ettiklerini kültür haritamızdan silmiştir. Halbuki Svetlana Boym’un kitabında bize yansıttığı gibi, nostalji başlı başına bir kültürel inceleme alanıdır. Bugün, nostaljik plaklar dinleyip nostaljik filmler izlemek, ancak hafıza tazelemek olacaktır. Diğer yandan nostaljinin kendisi üzerine düşünmek, yani nostaljiyi hatırlamak, şimdiyi yorumlamak için en değerli girişimlerden biri olabilir. Ne de olsa şimdi, hem hafızanın tazelendiği hem de geleceğin tasarlandığı andır. Nostaljinin Geleceği kayıp cennetlerin ele alındığı, sürgünler ve göçmenlerin incelendiği, neye nasıl özlem duyduğumuz ve neyi neden hatırladığımız ya da ... Devamını görmek için bkz. | |
Kaya Özsezgin, “Nostalji bir hastalık (mı?)”, Cumhuriyet Kitap Eki, 18 Mart 2010 Nostaljiden, yani yaşamın dünüyle bugünü ya da yarını arasındaki gel-gitlerden esinlenen her tür sanat eseri söz konusu olduğuna göre, bu dönüşümlü duygunun kökenleri ve geleneği üzerine kişisel ve toplumbilimsel verilerden yola çıkan bir araştırma ilginç tespitler yaratacaktır. Kuşkusuz bu tür tespitlerin kaynak oluşturduğu sanat eserleri, özellikle de büyük kırılma dönemlerinin ürünleri arasında yer alır. Ama biraz geriye giderek bakılacak olursa karşımıza çıkacak ilk yapıtlardan biri, belki de birincisi, Dürer'in 1514 tarihinde tahta üzerine kazıdığı gravürü Melencolia'dır (I). Özlüyorum, o halde varım! Nostalji kavramı üzerine derinlemesine bir inceleme değeri taşıyan Nostaljinin Geleceği kitabında Svetlana Boym'un 'dertli muhayyile' olarak tanımladığı bu kavramın farklı kültürlerdeki yeri ve dilsel karşılıkları ya da türleri , evrensel nitelikli bu d... Devamını görmek için bkz. | |
Berk İnan Berkant, “Tüm suçlardan arınıp eve dönme hayali...”, Star Kitap Eki, 3 Nisan 2010 Esiri olduğunuz bir şeyden kuvvetini alabilmek için onu somutlaştırmanız gerek, derler... Sovyetler’den ABD’ye uzanan kişisel hikâyesiyle, Slav Dilleri ve Edebiyatı uzmanı ve sanatçı Svetlana Boym’un Ferit Burak Aydar tarafından Türkçeye çevrilen Nostaljinin Geleceği, yazarın kendi ifadesine göre kendi nostaljisinden kaçınmak için yaptığı bir çalışma. Cevabı aranan ilk soru, nostaljinin bir tabu olup olmadığı... Bu kitapta nostalji için sihirli bir tedaviden ziyade, nostaljinin aldatma ve manipülasyon mekanizmalarından bazılarını aydınlatabilecek bir tipoloji öneren Boym; parçası olduğu 21. yüzyılda, değişikliğin hızlı ritmine ve ekonomik şok terapisine karşı bir savunma mekanizması haline gelerek kaçınılmazlaşan nostaljiden yararlanmanın yollarını arıyor ve modernleşmeye içkin bir ilerleme anlayışının geçmişin takıntılarını tamamıyla ortadan kaldırma umudunun boş... Devamını görmek için bkz. | |
A. Cüneyt Issı, “Görüntüler Üst Üste Binerse Fena: Nostaljinin Geleceği”, İnceeleyen Kitap Eleştiri ve Tanıtım Dergisi, Aralık 2010 İlk, İsviçreli Doktor Johannes Hoffer’in 1688’de yazdığı tıpla ilgili bir tezde kullanılan nostalji kelimesi, nostos (eve dönüş) ve algia (özlem)¬ gibi Yunanca iki kökten gelmektedir. Uzun süre memleketlerinden uzak kalan askerlerin yakalandığı bir hastalık olarak düşünülen nostalji’nin belirtileri cansız ve süzgün bir görüntü ve her şeye karşı kayıtsızlık, geçmişle şimdiyi, gerçek olanla hayali olanı birbirine karıştırma şeklindedir (s. 26). Tedavisi için çeşitli tıbbi yöntemler denenen hastalık, 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren bireysel ve toplumsal anlamda modernizm’e direnişin ifade aracı, ona karşı geliştirilen savunma refleksi olarak sosyolojik bir mahiyet kazanmıştır. Aydınlanma çağı, akılcılık ve tüm bunların bileşeni olan modernizm, ilk önce felsefede olduğu gibi edebiyatta da romantizmle sorgulanmaya başlanmıştır. Bu bakımd... Devamını görmek için bkz. | |
Safiye Altıntaş, "Geçmişin İzinde 'Nostaljinin Geleceği'", Birikim, 10 Nisan 2018 Son yıllarda sosyal bilimler alanında yürütülen araştırmalarda farklı disiplinlerin metot ve kavramlarını kullanarak hazırlanan çalışmaların sayısında artış görülmektedir. Bu eğilim doğrultusunda bilimsel araştırmalarda, kavramların tek-boyutluluğunun tersine farklı, çok-boyutlu ve katmanlı bir kavramlar dizini ile çalışma anlayışı ağırlık kazanmaktadır. Nostalji kavramı da bu anlayışın özgün örnekleri arasında yer almaktadır. Nostaljinin Geleceği, yerleşik tanımı ile geçmişe ait olanı ve memleket özleminin sıla hastalığıyla harmanlandığı bir kavram olan nostaljiyi “tarihsel bir olgu” (s. 36) olarak elen alan araştırma ve inceleme kitabıdır. Bu çalışma St. Petersburg doğumlu, Harvard Üniversitesi Slav ve Karşılaştırmalı Edebiyat Profesörü ve aynı zamanda da sanatçı ve tasarımcı Svetlana Boym (1959-2015) tarafından kaleme alınmıştır. Yazarın, Sovyetler’de başlayan ve... Devamını görmek için bkz. | |
|