Feridun Andaç, “Engin Geçtan’dan bir ‘Zamane’ sorgusu”, Dünya, 22 Şubat 2010
"Benim yazarım" sözünü severim. Öğrencilerime de, dilime pelesenk ettiğim şu sözü sık sık yinelerim: "Kitap değil yazar okumalısınız..."
Ama oraya varmak için ilkten kendi yazarlarınızı seçmelisiniz. Neyi/ niçin/ neden anlattıklarını bilenlerdir bunlar da çoğunlukla. Ben öyle algılarım "benim yazarım" dediklerimi. Bir kanıksama hali, her dediğini benimseme durumu da değildir bu.
Bazen siz ona eşlik edersiniz düşüncelerinde, kimi zaman da o sizin duygularınıza dokunur, içinizin sesini kanatlandırır...
Ne yanıyla bakarsak bakalım, sizin yazarınız olan size yeni şeyler taşır sürekli; baktırır, gördürür, ayaklandırır, söz çadırları kurdurur, düşünce iklimlerinden geçirerek sizi bir dünya insanı olmaya çağırır.
İşte Engin Geçtan da, "benim yazarım" dediklerimdendir sevgili okurum. Onun her bir sözüne ulaşmak yedi iklim dört bucağa gitmek gibidir benim için. Biriktirdiği sözlerinden kurduğu bir kitabını elime geçirmeye göreyim, zamanı durdurur, kitabının sayfalarını ağır çekimdeki bir kameranın dönüşüne verir, gözlerimi duygu dili/ göz iklimi kılarak okurum her bir sözcüğünü.
Daha dün, yeni yayımlanan Zamane kitabına kavuşunca durdurdum zamanı bir an . Okşadım kitabının kapağını. Hatırladım yazarımın hiç görmediğim yüzünü, dinlediğim sesinin tınısına uzandım o duran zamanın içinden.
"Yaratıcı yazarlık" dersine girdiğimde, Nabokov'un; biraz da, "aileleri uyarmak için yazdığım" dediği, ama bir bakıma da çağının ahlâki sorununu irdelediği, Lolita romanını çözümlerken, dönüp Geçtan'ın denemelerinden Çocuk Yalnızlığı’nı okudum bir ara. Bir yazarın yaşadığı çağı okuması/ anlaması gerektiğini dillendirirken, başka yazarların bilincine neden gereksinme duyduğunun da altını çizdim.
Bir psikiyatr, iyi bir yazar olan Engin Geçtan bu kitabında günümüz Türkiyesi'nin dönüşüm süreçlerinin ruhunu okuyor. İnsana bakarak yol alıyor her bir yazısında. Kuşkusuz karşısında duranları bir "denek" olarak algılayarak yapmıyor bunu da. Sezgili bakışını insanlarının yüzlerinde gezindirirken, algısını onların sorunlarının nedenlerine döndürüyor.
Kuşkusuz, bu, onun yazı yolunun bir aralığı. Öte yanlarına bakınca gözlemleri, tanıklıkları, çağını/ dünyayı/ ülkesini okuma bilinci en belirgin yanları olarak öne çıkar.
Okurken Zamane’sini, 1998'de yayımlanan Kimbilir?’ine döndüm sık sık.
Benim "damıtılmış bilinç" dediğimi bize taşıyan bir yazarın yaşam görüsü, yeryüzü algısı size benzersiz bir dünya sunuyor. Öyle ki, zaman zaman, çözümsüz kaldığınız anların nedenlerini oradan tutulan aynada görüyorsunuz. İçinizde saklı duran öfkenizin karşılığını bulduran, ama inceden inceye anlatan bir sezgili bakışın açtığı yola çıkarıyorsunuz düşüncelerinizi.
Şimdi, araya girerek, Geçtan'ın yazılarının başlıklarını vermek istiyorum burada: "Türkiye Adaletli Bir Yer Değil", "Süreçler", "Dinlemek, İşitmek", "Toplumsal Değişme", "Özerk İnsan", "Şeyler Dünyası", "Kimlik Sorunları", "Otorite ve Öfke", "Üç Beyinli İnsan", "Çözülen Değerler ve Umursamazlık", "Aidiyet Duygusu", "Depresyon ve Sıkışmış Kızgınlıklar", "Çocuk Yalnızlığı", "Korku", "Kolektif Regresyon", "Persona ve Gölge", "Gölgenin Başkaldırısı", "Sıradışı Davranış Salgınları", "Ensest", "Havalimiz".
Başlıklardan da anlaşılacağı üzre, her bir denemede bize dokunan, zamanımızı anlama bakışını yansıtan bir gözün yolculuğuna çıkarız.
Geçtan, insana/ topluma dair birçok gerçeklikten sorundan söz ederken, birbirine açımlanan ana sorunsalların neden/ niçinlerini de gösterir. Kavrayıcı olan bakışını gezindirdiği her sorun önce anmayı içerir; onun "zamane" dediğinin anlamı da burada yatmaktadır. Evet, bu zamanı nasıl okumak/ anlamak gerekir? gibisinden de birçok soruyu getirip önümüze koyar.
Kendi payıma bir sosyologun, bir siyasetbilimcinin, yakın çağ tarihçisinin dile getirdiklerinden daha çok şeyi gören/ gösteren bir bilinçle karşımda duran bir yazar Geçtan. Ondaki toplumu/ çağı okuma görüsü, günümüz Türkiyesi'ne bakma bilinci aydınlık bir bilinçtir. Getirdiği çözümlemeler, yaptığı sorgulamalar herkesin okuması, üzerinde düşünmesi gerekenlerdir. Bir eğitimciden işadamına, bir yöneticiden ev kadınına, bir politikacıdan hukukçuya, bir askerden esnafa...özcesi toplumun her kesiminden insana sözü olan bir birikimi taşıyor bize Zamane’deki düşünceleriyle Engin Geçtan.
Eğer Türkiye'yi birilerine, bir yerlere anlatmak gereğini hissediyorsak; sanki, buna Geçtan'ın bu kitabını okutarak başlatmak en iyisi diye düşünürüm.
Önümüzdeki denemeleri yalnızca bir psikiyatrın Türkiye algısı gibi de düşünemeyiz. Bir aydının çağı okuma bilincinin yansısı gibi görmek, dünya değişirken Türkiye'nin dönüşümünün neleri içerdiğine bakmak bilincinin bize taşıdığı sezgili yolculuğun izleri olarak algılamak gerekir Geçtan'ın bu denemelerini.
Evet, Zamane’yi bir de bu gözle okuyun sevgili okurum; hayatımızda ne çok yazılmamış konu, dillendirilmemiş sorun, dile getirilememiş sanrının olduğunu bir kez daha gözlersiniz...Ve dilerim, siz de benim gibi, Engin Geçtan'ın bakışını hep yanınızda hissedersiniz.