 | ISBN13 978-975-342-230-7 | 13x19,5 cm, 128 s. |
Liste fiyatı: 168.00 TL İndirimli fiyatı: 134.40 TL İndirim oranı: %20 {"value":168.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"3","item_name":"Ev Ödevi","discount":33.60,"price":168.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
Vitrinde Yaşamak, 1992 | Yer Değiştiren Gölge, 1995 | Kötü Çocuk Türk, 2001 | Kör Ayna, Kayıp Şark, 2004 | Mağdurun Dili, 2008 | Benden Önce Bir Başkası, 2011 | Sessizin Payı, 2015 | İkinci Hayat, 2020 | Örme Biçimleri, 2023 |
Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Ev Ödevi Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Resmi: Elif Naci Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 1999 | 8. Basım: Eylül 2021 |
Defter ve Virgül dergilerindeki eleştirel denemeleriyle tanınan Nurdan Gürbilek'in 1992 tarihli Vitrinde Yaşamak ve 1995 tarihli Yer Değiştiren Gölge'sinden sonra üçüncü kitabı. Bu üç kitap birlikte düşünüldüğünde Gürbilek'in iki ana izlek üzerinde odaklandığı ortaya çıkıyor: Biri Türkiye'nin son 20-30 yılı içine alan dönem boyunca geçirdiği kültürel değişim, diğeri Türkçe edebiyat. Yazar denemelerinde bu iki izleği birbirinin yardımına çağırıyor ve Türkçe literatürde az rastladığımız bir beceriyle hem yetkin bir kültür eleştirmeni ve sosyal bilimci hem de iyi bir edebiyatçı olarak yazabilme başarısını gösteriyor. Ev Ödevi'nde, Nurdan Gürbilek'in belli ki yapıtlarına büyük bir sevgi ve ilgi duyduğu Oğuz Atay, Latife Tekin, Tezer Özlü, Yusuf Atılgan, Bilge Karasu ve Vus'at O. Bener gibi Türkçe edebiyatın en önemli isimleri var. Ama denemelerin ilgi alanı edebiyat eleştirisinin disipliner sınırlarını aşıyor: Nurdan Gürbilek bu isimlerin yazdıklarına bakarken, onların öykü, roman ya da anlatılarının satır aralarında dolanırken, aslında Türkiye'de birbirini takip eden birkaç kuşağın evle, ana babayla, dil ve yazıyla ilişkisini arıyor, bu yolla bir öykü oluşturmaya ya da böyle bir öykünün, bir zihniyet tarihinin oluşmasına temel olacak malzemeleri toplamaya çalışıyor. Bu yüzden Ev Ödevi, bu kuşaklardan, evden kaçmış ya da kaçmanın hayalini kurmuş her okurun zevkle okuyacağı bir kitap... Nurdan Gürbilek’in şu sözleri kitabın arka kapağından: "Her çocuk er geç aynı şeyi yaşar: Bir zaman gelir, onun için ev olmaktan çıkar ev. Ne erken çocuklukta olduğu gibi keşfedilecek bir dıştır artık, ne de dış dünyaya karşı sığınılacak bir iç. Tam olarak ne zaman yaşarız bunu: Evin dışarıya karşı bir sığınak olduğu kadar bir engel de olduğunu fark ettiğimiz an mı? Evin geçici, ana babamızın güçsüz, ölümlü olduğunu sezdiğimiz an mı? Yoksa evin bize bir iç dünya bağışlarken aynı zamanda büyük bir iç sıkıntısı da verdiğini, bir iç dünyası olmanın bedelinin bu iç sıkıntısı olduğunu fark ettiğimiz an mı? Bu duygunun zamanı, yoğunluğu, katlanılabilirliği evden eve, çocuktan çocuğa değişir kuşkusuz. Tek bir şey dışında: Ömür boyu bize eşlik eden mutluluk imgelerimizin olduğu kadar, kurtulmak için hep çaba harcayacağımız korkularımızın, dağıtmak için her yolu denediğimiz iç sıkıntımızın da kaynağı, kaynağı değilse bile ilk sahnesi orası. İşte oraya, o mutluluk mekânının arka bahçesine, birçok düşün olduğu gibi birçok şiirin, öykünün, romanın da imgelerini topladığı o arka bahçeye bakmamın nedeni bu..."  | İÇİNDEKİLER |
Giriş Oyun ve Adalet Mırıltıdan Dile Memur Çocukları, Ev Ödevleri, Pazar Öğledensonraları Büyümenin Tarihi Kendine Ait Olmayan Oda  | OKUMA PARÇASI |
"Büyümenin Tarihi", s. 79-92 Bir yemişin, hamlığından kurtulması sürecini insancaya çevirirken, geçmesi gerekebilecek süreyi çok uzatıyorum; bu da, ağır kanlı birağaç olduğuma verilsin. Elimden ancak bu kadarı geliyor. "Masalın da Yırtılıverdiği Yer", Göçmüş Kediler Bahçesi Bilge Karasu'nun metinlerinin belirgin bir özelliği var: Birçok edebiyat metninde bir arka plan, bir dekor olan, öyle olmadığında bile bir metafor olmaktan öteye geçemeyen hayvanlar onun metinlerinde çoğu zaman anlatının merkezindedirler. Aslında bu yalnızca hayvanlar için değil, deniz için, ağaçlar, bitkiler, taşlar için de geçerlidir. Hepsi, Karasu'nun "dirim" dediği sahnedeki payları açısından metinde yerlerini almış gibidir. Çünkü bu metinlerin konusu biraz da bu sahnenin kendisidir: İnsanlar "dirimle kurdukları en eski ilişkileri" açısından, hep bu unutulmuş sahne içinde var olurlar. Ben bu yazıda Karasu'nun metinlerine oradaki hayvan imgesinden yola çıkarak bakmak istiyorum. Gerçekten de Karasu'nun birçok anlatısının merkezindedir hayvan. Narla İncire Gazel bir "İnsanlar Kitabı"nın yanı sıra bir "Hayvanlar Kitapçığı" da içerir. Göçmüş Kediler Bahçesi'nin birçok masalının ("Avından El Alan"ın, "Bir Ortaçağ Abdalı"nın, "Korkusuz Kirpiye Övgü"nün, "Yengece Övgü"nün) kahramanı bir hayvandır. "Sarıkum'a Giriş"in kör yılanından "Avından El Alanı"ın orfinozuna, karacasına, tekboynuzuna, "Yengece Övgü"nün Kekovalı yengecinden Uzun Sürmüş Bir... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Yılmaz Varol, “Tolstoy hariç!”, Virgül, Sayı 21, Temmuz-Ağustos 1999 Tarihtir ve yazılmıştır; bu topraklarda evden kaçan kız çocuğuna rastlanmamıştır. Bu ülkenin bütün kız çocuklarına, Nurdan Gürbilek'in Ev Ödevi adlı o nefis kitabının kapağında yer alan Elif Naci'nin o güzelim "Kapı Arkasına Saklanan Kız"ı olmak düşmüştür. Bu toplumun bilinçaltında, meşru gösterilsin ya da gösterilmesin erkek çocuklar evden kaçmış, kız çocukları ise küskün, incitilmiş yüz ifadeleriyle ya kapı arkasına saklanmış ya da ağlamak için mutfağa kaçmıştır. Bu yüzden bütün kapı arkaları kız çocuklarının siluetleriyle doldurulmuş, mutfaktaki bulaşıklar onların gözyaşlarıyla yıkanmıştır. Kapı üstlerine asılan bir karınca duasının yalnızlığıyla, masalların yegâne kahramanı beyaz atlı prensin o uzak, o ulaşılmaz varlığının tahayyülü, asırlardır kız çocuğu olmakla bir tutulmuştur. Tarihtir ve yazılmıştır, hiyerogliften çivi yazısına kadar hiçbir metinde, kurtarıcı bekleyen erkek çocuğuna rastlanmamıştır; bu durum da böylece, tarihin kirli yapraklarına not düşülmüştür! Nurdan Gürbilek, kendine verdiği ev ödevinden yine başarıyla çıkarak Türkiye'de modern romanın gözünü "varlığını borçlu olduğu orta sınıf yaşantısının merkezinde duran eve" diktiğini yazmıştır. Gözün dikkatinin "evden duyulan sıkıntıda, evden kaçma isteğinde, içinde büyünen evden, ebeveynlerden duyulan utançta" yoğunlaştığını belirten Gürbilek, yalnızca roman yazanların değil, roman okurlarının da her zaman, e... Devamını görmek için bkz. |  |
Ali Galip Yener, “Nurdan Gürbilek’in Endişeli Denemeleri Üzerine”, Hece Dergisi, Sayı: 118, Ekim 2006 Walter Benjamin’e göre: “Bugün hayatın kurgusu fikirlerden çok olguların hükmü altında; öyle olgular ki, neredeyse hiçbir zaman bir fikre dayanak olamamışlar. Bu koşullarda gerçek edebî faaliyet, edebî bir çerçeve içinde yer almayı hedefleyemez – böylesi bir çerçeve olsa olsa edebiyatın kısırlığının sıradan bir ifadesi olabilir. Anlamlı bir edebî faaliyet ancak eylemle yazının zorunlu olarak birbirini izlediği bir düzen içerisinde ortaya çıkabilir.”(1) Fikirlerin ciddiye alınmadığı, fikirsiz olguların kuru sonbahar yaprakları gibi amaçsızca uçtuğu bir edebî ortamın içinde denemecinin işlevi –eğer böyle bir işlev tanımlanabilirse- ne olmalıdır, sorusuna verilen bazı cevapları içeren beş ciltlik bir birikim okuyacağınız yazının konusudur. Nurdan Gürbilek (D. 1956), 1992-2004 yılları arasında, Metis Yayınları tarafından yayımlanan beş ciltte, (sıra ile: "Vitrinde Yaşamak" (1992), Yer Değiştiren Gölge (1995), Ev Ödevi (1998), Kötü Çocuk Türk (2001) ve Kör Ayna, Kayıp Şark (2004) ), toplam 708 sayfada deneme türünün temel meselelerine eğilmeyi ve sevdiği bazı Türk yazarlarının yapıtlarından yola çıkarak edebî denemenin seçkin, okuru yeniden okumaya özendirecek önemde örneklerini vermeyi başarmıştır. Denemeleri, Virgül ve Defter dergilerinde yayımlanmıştır. Okuduğunuz yazı kapsamında sondan başlanacak ve önce TYB’... Devamını görmek için bkz. |  |
Hayriye Ünal, "Kötü Çocuk Türk", Hece Dergisi, Ekim 2011 Nurdan Gürbilek, Tanpınar’ı incelerken zamanı merkezileştirerek (dikey bir tavır, geçmişe yönelik) ve bunu, geçmişi dişileştirmek suretiyle yaparken (aslında Tanpınar’dır kadınları simgeleştirerek zamanı dişileştiren), Tezer Özlü’yü incelerken mekânı merkezileştiriyor. Bu bir politika. Bir bakma şekli. Çünkü Tanpınar’a mekân merkezli de bakılabilir ancak mekânın Tanpınar’daki görünümü ikincildir ve çerçevedir, İstanbul bile. Atılgan söz konusu olunca Tanpınar gene çıkıyor karşımıza. Gürbilek, üç öğe saptar Atılgan’da: Taşra, cinsellik ve sıkıntı. Bunlardan sıkıntı ögesini ön plana çıkarır ve inceler. Tanpınar’la Atılgan’ı yan yana koyup, birincinin eserini genişleyen bir iç olarak sunarken ikincinin eserini bir daralma olarak sunar. Bu, bir okumaya göre yerinde görünüyor oysa tersini düşünmemiş Gürbilek. Daralan bir dünya, yok edilmiş bir yaşam değil mi Huzur sonuçta? Suad’ın intiharıyla imkânlarını yitiriyor aşk, yaşantı herkesten esirgeniyor romanda. Bizim bile soluğumuz daralıyor. Ne müzik sesi geliyor artık, ne Boğaziçi görüntüsü imgelemimizde. Tanpınar’ın kahramanları ayakyoluna gitmeyen, estetik, heykelimsi vs. olarak sunulsa bile onun zihninin gerilerinde Atılgan sırıtıyor. Tanpınarseverler bana kızacaklar belki ama ben biraz daha ileri gidip öğrenciyi hocasından başarılı bulduğumu söyleyeceğim. Bu, biraz da kuşağımın marazi haliyle ilgili olabilir; romanda takip ettiğim iki kalın, ... Devamını görmek için bkz. |  |
|