| ISBN13 978-975-342-999-3 | 13x19,5 cm, 152 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Beyza Becerikli, "Barbarın Kahkahası Üzerine", Varlık Dergisi, Haziran 2015 "(…) sanıyor musunuz ki herkes kendisinin kendisidir?" [1] Kaygusuz’un dokuzuncu kitabı ve üçüncü romanı Barbarın Kahkahası, Nisan ayında Metis Yayınları’ndan çıktı. Barbarın Kahkahası, deniz kenarında bir motelde, bir Ağustos ayında geçen 5 günü anlatıyor. Mavi Kumru Moteli’nin pek de sakin olmayan geçici yerleşikleri, roman boyunca gerilimli hikâyelerin farklı gözleri oluyorlar. Romanın birinden diğerine kayan akışkan karakterli yapısıyla, motelin üst belirleyici işlevine binaen mekân ile kurulan sabit ilişki dengeleniyor. Üç kuşak birlikte tatil yapan aileler, okeye yeterli sayıyı tamamlayan evli arkadaş çiftleri, yalnız ve yaşlı kadınlar, yalnız evli çiftler, sevgililer, dört bir yandan gelen ve her an yerine yenisi getirtilebilen otel çalışanları, bahçıvanın köpeği, iskele, bungalovlar, masalar, masa örtüleri ve havlular… Her birinin bir (ve/ya birkaç) hikâye kazandığı kişiler ve nesneler, yazarın sunduğu her an patlamakta olan bir rahatsızlık atmosferi içerisinde yerlerini alıyorlar. Romanın ‘rahatsızlığı’, temel olarak iki boyutta karşımıza çıkıyor. İlkin, yakın ve (görece) uzak ülke tarihinden, bu tarihin hem resmi yazımında hem halk arasında söylenegelmiş, çeşitli ön kabullere dayalı aksettirilme biçimlerinden duyulan bir rahatsızlık süzülüyor. Aynı önemle fakat farklı bir boyutta, yine norm/al olarak kayıt edilmiş kadın ve erkek rollerinden, çocuktan, hayvandan ve öldürmekten, düzen kabul edilen arındırılmış halden, dilden ve dinden düşünceye gelen kaygılar dile dökülüyor roman boyunca. Kaygusuz’un romanında dillendirdiği ‘kendisinin kendisi ol(a)mamak’ hükmü, kabullere dayalı tarih/ülke ve kişi/rol algılarındaki konforun sarsılması anlamına geliyor. Okuyucu da karakterlerin ağzından bölük pörçük ve eksik, yalan veya yanlış söylenen sözler ile kendi konforunu sorgulamak zorunda kalıyor. Tüm karakterlerin arasında, romanın 147 sayfalık az denilebilecek hacmine karşın taşıdığı bunca yükü bölüştürdüğü, ağırlıktan daha fazla payı alan kimi kişileri öne çıkıyor: Ozan, Melih ve İsmail, Nihan, Eda, Simin ve Alikâr. Kitabın kapağında, Avusturyalı heykeltıraş Mario Dilitz’in Büyük Balık adlı ahşap heykelinin bir görüntüsü yer alıyor. Hem romanın adındaki ‘barbar’ kelimesinin Avrupamerkezli duruşuna hem karakterlerden Ozan’ın tasavvuruna denk düşüyor bu heykel. Toplumsal erkek ve milliyet rollerini tüm gücüyle sahiplenen baba Okan ile anne-kadın ve kocasını destekleme misyonlarını yüklenen Serpil’in oğlu Ozan, ailesinin ve çocukluğunun vahşetini taşıyor. Avcı olmayı ava konu olan canlıdan önce keşfeden çocuğun, roman boyunca şevkle taşıdığı hayvan ölüleri romanın soluğunu kesen noktalar oluyor. Hikâyelerin gerilimleri ve rahatsızlık balonunun çeperlerini aşındıran patlama şiddeti bu noktalarda yükseliyor. Çocuk olmanın vahşiliği ile doğa arasında kurulan ilişki, rahatsızlığın düzen boyutunu deşiyor. Kaygusuz, zıt yönlerden kadın olmanın üzerine kurduğu Eda-Nihan ve Dilek-Serpil uçları, erkek olmanın üzerinden kurduğu Turgay-Ufuk-Melih ve Faruk-Okan köşegeni kimi noktalarda birleşerek rollerine hizmet eden veya etmeyen, kimi noktalarda uzaklaşarak karakterlerini kazanan kişilerini yaratıyor. Melih ve İsmail arasında dile dökülmeyen ve motelin en dış noktası olan iskelede konumlandırılan tedirginlik, yazarın cinsiyet ile birlikte cinsel kimlik noktasında da düzen ile gergin hesaplaşmasını sürdürdüğünü gösteriyor. Belki de sessizleştirilmiş olanın sessizliğini taşıma yükünden sebeple ancak romanın sonunda kocası ağzından dillendirilen hikâyesi ile Nihan, bu ‘cinsiyet belası’nın bir diğer yüzü oluyor. [2] Neyse ki Eda, az gelişmiş penis addedilen ve nedense geç keşfedilen pek şahane klitorise dair, kadın semboller ve Freud’ün kadın tasavvurları ile derdi olan tüm kadınların ‘rahatsızlığını’ bir çırpıda dile döküyor. [3] Son olarak, fesatlık, teessüf ve tenezzül üzerine üç reçetesi ile ‘nereli olduğunu bilmeyen’ Simin’in geçmişi ve sırasıyla fasuk, tağut, müşrik, kâfir ve mürted olan hafız Alikâr’ın geçmişi romanın rahatsızlık eksenindeki temellerine oturuyorlar. [4]Geçmişten aldıkları yükü dillerine yansıtan bu iki karakter, iki farklı noktadan günün hesaplaşmalarını sürdürüyorlar. Bir yandan Simin, resmi tarih anlayışının tüm ‘rahatsızlık verici’ noktalarına teğet geçen geçebiliyor. Öte yandan Alikâr, düzenin dini içerisinde sözü geçen tüm noktalarda duraklıyor ve her ikisi de yaşadıkları gün, çevrelerindeki karakterler üzerine uzun düşünmelerden kendilerini alamıyorlar. Kaygusuz’un rahatsızlıkları; karakterleriyle, olağan giden bir yaz tatili içerisine düşen ve tam da bu görüntüdeki olağanlığın sorgulanmasını bekleyen kurgusuyla, biçimde ve dilde esneyen kalemi ile Barbarın Kahkahası’nda bir bütün oluyor. Yazarın önceki romanlarında benimsediği huzursuzluk, bu sefer açık bir gerilim olarak ortaya çıkıyor, belirgin olay örgüleri ile ilerliyor. Yazarın deyimiyle evcil hayatlarımıza sızan barbarların hicveden kahkahaları bu romanda sesleniyor. [5] Sorguladıkları ve sorgulattıkları ile roman, okuyucunun elinde ağırlaşıyor. |