| ISBN13 978-975-342-302-1 | 13x19,5 cm, 248 s. |
|
Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar, 1975 | İnsan Olmak, 1983 | Psikanaliz ve Sonrası, 1988 | Varoluş ve Psikiyatri, 1990 | Kırmızı Kitap, 1993 | Dersaadet'te Dans, 1996 | Bir Günlük Yerim Kaldı İster misiniz?, 1997 | Kimbilir?, 1998 | Hayat, 2002 | Tren, 2004 | Seyyar, 2005 | Kuru Su, 2008 | Zamane, 2010 | Mesela Saat Onda, 2012 | Rastgele Ben, 2014 | Orada, Bir Arada, 2017 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Arzu Mildan, “Bu Kokuya Bayılacaksınız!”, Radikal Kitap, 20 Nisan 2001 Kızarmış palamut kokusu eşliğinde büyülü bir dünyanın kapısını aralamaya ne dersiniz? Psikiyatrist Engin Geçtan'ın, okuru kapıp götürüveren son kitabı Kızarmış Palamutun Kokusu, özellikle fantastik yazından tat alan okurlar için... Eğer şimdiye dek yazarın popüler psikoloji çalışmaları dışında kaleme aldığı diğer edebiyat eserlerinden birini okumadıysanız sizin için iyi bir başlangıç olacaktır... İlk gençliğinde, cazibesine kapıldığı Yeni Dünya'nın ucuzlukta satılan vatandaşlığını seçen İstanbul'un eski yerlisi kahramanımız, elli üç yaşına vardığında, geçmişinden gelip kendini oralarda, ta Amerikalarda bulan balık kokusunun izini sürerek, zaman okunu geri sarmaya çalışıyor. Hangimiz çocukluğumuzda soba üzerinde pişen kestanenin kokusunu, annemizin kurabiyelerinin tadını, dedemizin söylediği türküyü unutmuşuzdur; ve benzer çağrışımlar yapan kokuların, tatların, seslerin peşinden, bir ömür gibi uzun gelen geçmişimize dönmemişizdir? Birden fazla hayatı yaşamayı isteyen ve içindeki kilitleri açmak için gereken anahtarları bir türlü bulamayan kahramanımız, en son on iki yıl önce bütün ailesini bir trafik kazasında kaybettiği zaman doğup büyüdüğü şehre, İstanbul'a gelmiştir. Aradan geçen yılların ardından yirmi dört yıllık eşini de bir trafik kazasında kaybedince; zaten kaybedecek bir şeyi kalmamıştır; takıldığı bir kokunun peşinden, geç kalmışlık duygusundan kurtulmak istercesine o hangimizin başına dert olmamış edebi arzunun –"birden fazla hayatı yaşamak arzusunun"– izini sürerek ülkesine döner. Seyrettiği vitrinler, okurken taktığı gözlüğü, yaşadığı Manhattan şehrinde açılmayan camlar, çerçeveleyip duvara astığı diplomaları, televizyon ve bilgisayar ekranının arkasından, umulmadık olaylar dizisi –belki de yardımı– ile kendini camın öbür yanında yani yaşamın tam ortasında buluverir. İyi de olur. Çünkü kitabın bundan sonraki sayfalarında okurun önüne edebiyat tadı yüksek bir serüven yaşama şansı doğar. Ardından rastlantılar, istekler, geç kalmışlık duygusu, seçimler, vazgeçişler, arayışlar, kokular, istekler... Yoksa uzmanlık alanı insan ruhu olan romanın yazarı, bize hiçbir şeyin rastlantısal olmadığını mı göstermek istiyor, diye düşündürtecek satırlar... Birbiri ardına sıralanan olaylar dizisinde aynı kahramanın farklı kimliklerde yaşadığı maceraların tam ortasında, kendinizi Kartaca Zaferi'nin ertesi günü entrikalarla çalkalanan Bizans sarayında, ayaklanan yeniçerilerin eline düşmemek için bulunduğu yeri ve kendini havaya uçuran Alemdar Mustafa Paşa'nın dramının içinde, 6-7 Eylül olaylarında yağmalanan dükkânların arasında ve Müslüman olduklarını kanıtlamak için sünnetli yerlerini gösteren erkeklerin yanında, İkinci Dünya Savaşı sırasında Pera Palas'ta, ama ille de İstanbul dekorunun içinde bir yerde buluyorsunuz. Her devrin kenti İstanbul'un ve onun edebiyatımıza yansıyan yüzünde figüranlarsa travestiler, ateistler, uyuşturucu satıcıları, göçmenler, sadık uşaklar, gizleri açığa vurdukları için dilleri kesilen köleler, casuslar, iç oğlanları, hayat kadınları... Yine azınlıklar... Havaalanından Taksim Meydanına bakan oteline geldiği anda başlayan ve klişe birtakım polisiye olaylar dizisinin art arda sıralandığı sayfalarda ilerlerken, fantastik özelliklerle dikkati çeken farklı zaman dilimleri arasındaki geçişlerde, ipucu için bırakılan izler, klasik kurgu tadında da olsa okurun keyfini kaçırmıyor. Geçmişle bugün arasındaki labirentlerde yönünüzü bulmaya çalıştığınız kitapta, bir süre sonra yaşam ile ölüm arasındaki ince çizginin üzerinde de dolaştığınızı hissediyorsunuz. "Kızarmış palamut kokusu" eşliğinde sürdürülen farklı uzamlardaki maceralardan biraz da hüzün tadı kalıyor damağınızda. Dünyasızlığına ısmarlama bir dünya ile çözüm bulmaya çalışan kahramanımız ile birlikte, seçimlerinizin hayatınızdaki rolünü yeniden sorguluyorsunuz. Her devirde, bir kez daha... Kitabın sonunda bir de kaynakça var. "Bir romanda kaynakçanın işi olabilir mi, olmalı mı?" sorusu takılıyor aklınıza ilk anda. Esere akademik bir tarz kazandıran, edebi tarzı azaltan bu bölüm belki de bir postmodernite unsuru olarak algılanabilir. Buna kesin bir yanıt vermek zor ama bu kaynakçanın yazarın bir bilim adamı olduğunu hatırlattığı kesin. Kızarmış Palamutun Kokusu (yoksa palamut kokusu mu olmalıydı?) keyifli bir okurluk. Bana sorarsanız palamut kokusunun yanına buzlu rakı çağrıştıracak kadar keyifli... |