Açılış Bölümü, s. 5-10
Yakıcı sıcak bir yaz günü öğleye doğru. Bir kaldırım kahvesinde birbirinden uzak masalarda kendi başlarına oturan bir kadın ve bir erkek. Masa örtüleri, duvarlar, her şey beyaz. Arada bir görünen uzun boylu, sıska garsonun gömleği ve papyonu da öyle. Beyaz ve tenha kahvenin önündeki kaldırım ise her türden, her sınıftan, çeşitli kıyafetlerde insanlarıyla rengârenk bir mozaik.
Te, yirmi sekiz yaşında, çocuksu yüzü, yumuk gözleriyle, yakışıklı sayılabilecek bir genç. Üzerinde kısa kollu, beyaz bir gömlek, yüzünde düşünceli bir ifadeyle, sürekli uzaktaki masada oturan Ra'ya bakıyor. Ra, kırk beş yaşlarında, esmer, tombulca bir kadın. Beyaz elbisesinin açık, yuvarlak yakasının kenarı küçük ve renkli işlemelerle süslenmiş. Dudakları kalp şeklinde boyanmış, belirgin bir kırmızıyla. Kulaklarının ardından omuzlarına inen kuzguni siyah saçları dağınık. Yüzünde huzurlu bir ifadeyle büyük bir bardaktan renksiz bir içki yudumlarken, Te'nin bir ara taktığı güneş gözlüklerinin ardından sürdürdüğü gözaltından habersiz.
Yine de çok zaman geçmedi böyle ve bir süre sonra, Ra hesabını ödeyerek gitmeye hazırlandı. Te, kadın ayağa kalktığında, elinde taşıdığı kırmızı ciltli kitabı fark etti, cildin bir yüzü eksik. Bir de, sol bileğinde taşıdığı, değerli olduğu belli ve gösterişli bileziğe gözü takıldı. Ra kahveden ayrılmak üzere masaların arasından geçerken, Te yerinden fırlayıp hızlı adımlarla ona yaklaştı, heyecanlı olduğu belli.
— Sizi bir yerden tanıdığıma eminim!
Ra bir an Te'ye baktı ve başını hafifçe eğerek onu selamladı. Sonra zarif bir el hareketiyle yolundan çekilmesini belirtti ve bir şey söylemeden yoluna devam etti.
Te, uzaklaşan kadının ardından bir süre baktıktan sonra, yerine dönüp masasının üzerinde gazetesine bir göz atmak istedi ve gözleri iyice açılmış halde gazetenin ilk sayfasında bir yere takılıp kaldı. Tekrar yerinden fırladı ve Ra'nın gittiği yöne doğru koştu. Caddeye çıkınca durup, gözleriyle her yönü dikkatle taradı, ama kadın sırra kadem basmıştı. Düşünceli bir yüzle kahveye döndü ve gazetenin birinci sayfasındaki habere bir kere daha baktı: "Kimliği meçhul bir kadının cesedi Eski Kent'in dar sokaklarından birinde bulundu." Altındaki fotoğrafta Ra'nın maskeleşmiş yüzü ve biraz önce kahvede otururken üzerinde olan, yakası işlemeli beyaz elbise kana bulanmış. Haber Te'nin çalıştığı gazetenin o günkü nüshasında.
Te, gazetedeki çalışma arkadaşı Taos ve bir görevli ile birlikte şehir morgunun koridorunda yürürken Taos anlatıyordu:
— Oraya polisten biraz sonra ulaştım. Öleli birkaç saat olmuş dediler. Sanırım öğleden sonra beş sıralarında.
— Güpegündüz ve sokakta!
— Biliyorsun, o sokaklardaki evler yüksek bahçe duvarlarının gerisindedir. Dükkân ya da benzeri yerler de yoktur. Bu sıcakta öyle sakin bir sokakta kim dolaşır ki?
Te birden durdu, o durunca diğerleri de.
— Onu orada kim bulmuş?
— Şehirdeki eski yapıları dolaşan bir çevreci grup. Dün gazeteden izin almamış olsaydın oraya sen gitmiş olacaktın.
— Havaalanına gitmem gerekti, birini karşılamak için.
Tekrar yürümeye başladılar ve bir başka koridora saparak geniş bir kapının önüne geldiler.
Ra'nın, yüzünden örtüsü çekilmiş cesedi çevresinde Te gözlerini cesede dikmiş ve suskun. Taos arkadaşının yüzüne merakla baktı.
— Bu o mu? Fotoğraftaki kadın tanıdığım birine benziyor demiştin.
Te bir süre tereddüt etti, sonra başını iki yana salladı.
— Hayır!.. Hayır o değil... Yanılmışım.
Kendini toparlamaya çalışarak gülümsedi.
— Şu anda bir ölüye bakıyor olmaktan etkilenmiş olmalıyım. Benimle buraya kadar geldiğin için teşekkür ederim.
Sonra morg görevlisine döndü:
— Size de!
Caddede Taos'un arabasına doğru yol alırlarken yaşanan suskunluğun ardından Te'nin sesi duyuldu:
— Bıçaklanarak öldürüldüğü anlaşılıyor. Katile karşı koymaya çalışmış mı?
— Sanırım. Cinayetin hırsızlık amacıyla işlenmemiş olduğu kesin, çünkü bileziğine dokunulmamış. Oysa çok değerliymiş. Ama bana tuhaf gelen bir şey var.
— Ne gibi?
— Kadının elinde kırmızı bir kitap cildinin tek bir yüzü vardı. Kitabın kendisi zorla elinden alınırken yırtılmış gibi.
— Kalan parçanın üzerinde yazı var mıydı?
— Hayır yoktu! Polisin tahminine göre kadın, bir evin bahçe kapısından içeri girmek üzereyken ya da oradan çıkar çıkmaz saldırıya uğramış.
— Evde yaşayanlar kadını tanıyorlar mı?
— Yıllardır terk edilmiş bir ev olduğu sanılıyor. Polis bunları da araştırıyor.
— Kapıdan söz ettin, nasıl bir kapı o?
— Anlamadım.
— Kadını önünde buldukları kapı.
— Mavi bir kapı, oldukça harap ve rengi solmuş. Bunları neden soruyorsun?
— Bilmiyorum! Sanırım merak, yalnızca merak. Hikâye ilgimi çekti. Bu konuda bir gelişme olursa bana da bildirir misin?
— Tabii!
Taos'un arabasının yanına gelmişlerdi. Taos direksiyonun bulunduğu tarafa doğru gelirken Te seslendi:
— Seninle birlikte gelmesem! Yapmam gereken bir şey olduğunu hatırladım. Gazetedekilere bir saat kadar gecikeceğimi söyler misin?
— Tabii!
Bir an durup Te'ye baktı.
— Bugün sende bir tuhaflık var.
Sonra dostça gülümsedi.
— Hoşça kal!
— Sen de!
Taos arabasına binmek üzereyken birden duraksadı.
— Bana kimi karşılamak için havaalanına gittiğini söylemedin.
— Önceden tanımadığım biri. Bir dostum onunla ilgilenmemi istemişti.
— Umarım buna değmiştir.
Te gülmeye başladı.
— Gelen bir erkekti, yaşlı bir arkeolog, adı Ho!.. Seni düş kırıklığına uğrattığım için üzgünüm.
Taos arabasıyla uzaklaşırken, Te bir süre bulunduğu yerde durup onun gözden kaybolmasını bekledi, sonra bir taksi bulabilmek için bakınmaya başladı.
İki yanında yüksek bahçe duvarları ve ahşap dış kapılarıyla eski tarz evlerin sıralandığı bir sokak, yakıcı güneşin kimsesizliğinde sessiz. Sokağın caddeyle buluştuğu yerde Te taksiden indi, sürücüden parasının üstünü alırken gözü sokakta. Gizli bir iş yapanların ürkekliğiyle sokağa girdi ve yavaş adım yürümeye başladı. Sokağı yarılamak üzereydi ki gözleri birden az ötesinde ve yolun sağındaki bir yere sabitleşti. Mavi kapı!