Merve Bağdatlı, “Düşle Düş Kırıklığının Dansı”, Remzi Kitap Gazetesi, Temmuz 2006
T. S. Halman’dan bir alıntıyla başlar Göçmüş Kediler Bahçesi: “En doğru masal, anlamadan korktuğumuzdur”. Anlatıcı, yamacın ortasında, eski hanlara benzetilmiş bir otele iner; biraz dinlendikten sonra açlık hissine dayanamaz ve yemek için dışarı çıkar. Kendisi de dahil dört kişi vardır. Sırtı dönük olan da yazı yazar, “belki mektup, belki yazı”. Anlatıcımız da bir masaya ilişip, “laf olsun diye” yazdığı Göçmüş Kediler Bahçesi’nin ilk masalına başlar.
Kitabın ilk masalı olan “Avından El Alan”da Melih Cevdet Anday’ın, “denizim ben, batık aşklarla dolu” cümlesiyle, Karasu, okuyucuya düşle gerçeğin iç içe geçeceğinin haberini verir. “Güneşli, ılık, ilkyaz koktu kokacak bir kış günüyle, onun dört gün ardından gelecek tipili, kürtünlerin iki üç karışı bulduğu bir kış günü arasındaki ikircik... Masalımı bu günlerden hangisine yerleştireceğimi düşünüyorum.”
Bilge Karasu’nun masallarında, onu bir anlatıcı olarak duyarız. Karşısında bir dinleyici, aralarında da bir muhabbet vardır. Deniz ve balıkçı arasındaki geçit olan orfinozların bir köprü gibi kullanıldığı masalın ana teması ölüm korkusudur. “Denizin karanlığında bir balık; toprağın karalığında bir yılan. Ölüler ülkesinin iki ulağı.”
Bilge Karasu masallarının çoğunda hayvan imgesine yer verir. “Avından El Alanı”ın orfinozuna, tekboynuzuna, “Yengece Övgü”nün Kekovalı yengecinden “Korkusuz Kirpiye Övgü”nün kirpisine, Karasu’nun anlatılarında karşımıza çıkacaktır hayvan imgesi.
Kendini kayırana saldıran, kendi yıkımını hazırlayan Kekovalı yengecin masalıdır “Yengece Övgü”. Bu masalda, Karasu sevgiyi yırtıcı ve vahşi havanların üzerinden anlatmayı uygun görmüştür. “Derler ki Yengeçlerin bir yöntemi de, usandırmaktır, bezdirmektir; durmadan nazının çekilmesini beklemektir.”
“Korkusuz Kirpiye Övgü”deki, düşmanlara meydan okuyarak yollara koyulan yaşlı kirpinin masalında, kirpinin dilinden anlatımla da karşılaşırız. “Dikenliyim, yaratılışım öyle. Yanıma yaklaşıldı mı tortop olurum. Bu yanıma yaklaşanlar ister kedi, ister köpek, ister insan olsun... Bir kez insanlara akıl erdiremiyorum. Cırnakları gözükmüyor, yok belki de. Sonra öbürlerinden çok daha ağırkanlılar. Ama bu yüzden de hiç mi hiç kestiremiyor, apışıp kalıyorum karşılarında.”
Bildiği her şeyi kedilerden öğrendiğini söyleyen Karasu, “Masalın da Yırtılıverdiği Yer”de, evcil bir kedi figürünü kullanır. İnsanla birlikte yaşamayı öğrenmiştir kedi. Karasu’nun kedileri, hem kestirilmezliği hem de yatışmışlığı içerir. Masaldaki kedi, gençtir, umursamazdır ve özgürlüğüne düşkündür. Bu yapısıyla ona söz geçirmek kolay değildir. Kedi, karşındakinin efendisidir. Karşısındaki ise hoşgörülü, bağışlayıcı tavırlarıyla kusuru işleyen kediyi ezer. Kedi ve sahibinin sevgi ilişkisi “Yeşil Gözlü Yontu”yla yontucunun ilişkisinde olduğu gibidir: Bağımsızlığı olan genç gider çünkü usanmıştır; sonra tekrar geri döner. Bu masalda Karasu, aşk ilişkisini yorumlar, iki farklı karakterin bir arada olma çabasındaki çatışmaları tanımlar.“Kedi sevmek, kedinin, kendisini seven kişi karşısındaki umursamaz bağımsızlığını baştan kabul etmek demektir.”
Göçmüş Kediler Bahçesi’nde on iki masal, hem olay örgüsüyle birbirine bağlı hem de kendilerine özgü bir yapıya sahip. Masallarda anlatıcının sesini duyarız; araya giren karakterlerin düşünceleri de masalın gidişatını belirler.