Fethiye Çetin:
"Hrant’ın infaz kodu 80 85"
Cansu Çamlıbel, Hürriyet gazetesi, 21 Ocak 2014
Hrant Dink’in ölümünün yedinci yılında hem cinayet davası hem de savcılıktaki soruşturma, son dönemin flaş davalarındaki hızın aksine olabildiğince yavaş devam ediyor. Şubattaki duruşmada davanın yeniden ele alınmasını talep edecek olan Dink ailesinin avukatı Fethiye Çetin’le emniyet ve yargıdaki hükümet-Cemaat savaşının sürece olası etkilerini konuştuk. Bugün kavgalı olan tarafların cinayette aynı ölçüde sorumluluğu olduğunu söyleyen Çetin, soruşturmalar sırasında koruma altına alınanların sadece Cemaat cephesinden olmadığını hatırlattı. Çetin, cinayete dair bütün detayların MİT’te kaydı olduğundan emin.

Tüm kurum ve grupların sorumluluğu var

Emniyetteki Cemaat-hükümet çekişmesi Dink davasının neresindeydi?

Soruşturma ilk başladığında Cemaat’le hükümet müttefiktiler, müttefikler ile asker arasında kıyasıya bir kavgaya tanık olduk. Bu gruplar birbirleriyle ne kadar kavgalı olurlarsa olsunlar Dink’i korumama konusunda hemfikirler, bunu hep birlikte hayata geçirmişler. Ogün Samast yakalandığında Samsun’da ona yapılan muameleyi hatırlayın. Fotoğraflar çekilirken onun yanında yer almak için jandarmayla polis yarıştılar. O CD’yi görseniz utanırsınız, katille aynı kareye girmek için birbirlerini ittiriyorlar. Dink’in katiline kahraman muamelesi yaptılar.

Bugünkü kavga o dönemlerdeki sessiz mutabakatı bozar ve soruşturmalardaki tıkanık noktaların çözülmesine vesile olabilir mi sizce?

Kuşkusuz umutlanmayı çok istiyorum ama kısa dönemde çok umutlu değilim. Çünkü birbirleriyle kavgalı bu kurumlardaki kamu görevlileri hangi gruba mensup olurlarsa olsunlar cinayette sorumlulukları var. Kasti ya da ihmali, süreçte rol alanların hepsinin dahli var bu olayda. Şimdiki şeytanımız Cemaat oldu. Bütün suçu ona yükle kurtul durumundayız. Öyle değil işte. Muammer Güler, Nihat Ömeroğlu gibi örnekleri nereye koyacağız? Dünya kadar örnek sayabiliriz. Kim kimden daha masum?

Şubattaki duruşmaya siz nasıl bir gündemle gidiyorsunuz?

Dink davası yeniden ele alınmalıdır. Bu yeniden yargılamadan farklı bir şey. Yanlış anlaşılmasın. Bütün belgeler devletin bütün istihbarat kurumlarından yeniden istenmeli. Eğer bu duruşmada esasa geçilirse, talebimiz bu yönde olacak. Çünkü bugüne kadar şöyle oldu; İstihbarat Daire Başkanlığı’ndan bilgi istiyorsunuz, Ramazan Akyürek imzalı bilgi geliyor. Biliyorsunuz, görevinden alındı ama dosya onun gönderdiği belgelerle dolu.

Cemaat ekibi dışındaki polisler de korundu

Hrant Dink’in tehditler aldığı dönemde valilikte yaptığı görüşme konusunda Başbakan soruşturma izni vermişti. Ama sonuçta savcılık yine takipsizlik kararı verdi. Bu, paralel yapıyı kanıtlayan bir örnek midir mesela?

Bu konuda kesin bir şey söyleyemem. Kararı veren savcıyı tanımıyorum, bilmiyorum, o nedenle bu konuda bir spekülasyon olsun istemem. Bir örnek vereyim, İstanbul ve Trabzon emniyeti ve Trabzon jandarmasıyla ilgili şu ana kadar 30 civarında ön inceleme yapıldı. İstanbul’da bazı polislerle ilgili soruşturma izni verildi. Ama Muammer Güler, bu izni Celalettin Cerrah’ı, Ahmet İlhan Güler’i ayırarak verdi. Birkaç polis memuru hakkında verilen soruşturma iznini de bu kez İstanbul Bölge İdare Mahkemesi engelledi. Mahkemeyi o dönemki HSYK’ya şikâyet ettik. O şikâyetlerimiz de gerekçesiz olarak reddedildi. Bildiğim kadarıyla İstanbul’da soruşturma izni istenen ekip bugün Cemaatçi olarak adlandırılan ekipten değil. Celalettin Cerrah ve ekibiydi, Ahmet İlhan Güler’di.

Onları korudu demek istiyorsunuz?

Evet. Cemaat’e karşı olan bir grubun da yargı tarafından korunması olabilir bu sefer. Müfettişlerin bulguları çok açık olmasına rağmen, İstanbul Bölge İdare Mahkemesi’nce izin verilmedi soruşturmaya. Bugün, psikolojik harp yöntemlerinin alabildiğine kullanıldığını ve bir algı savaşı yapıldığını düşünüyorum. Türkiye’deki yargı sorunu sadece Cemaat’e yüklenerek kurtulabileceğimiz bir sorun da değil.

Bu devlet her şeyin kaydını tutar, iddia ediyorum her şeyin kaydı MİT’te

Bugün MİT’in başında Başbakan Erdoğan’ın yakın çevresinde en çok güvendiği isimlerden biri var. Hükümetin başından beri ‘Bu aslında bize yönelen bir cinayetti’ dediği bir davada MİT hâlâ neden kilidi açmak yönünde bir tavır ortaya koymuyor?


Biz pek çok defa MİT’ten ellerindeki ne kadar belge ve bilgi varsa mahkemeye gönderilmesini istedik. Her seferinde ‘Elimizde hiçbir belge ya da bilgi yok’ diye yanıt geldi. Bu hiç inandırıcı değil. Emniyette var, jandarmada var ama bu ülkenin en büyük en yetkili istihbarat kurumunda nasıl olmaz? Çok iyi biliyoruz ki bu devlet her şeyin kaydını tutar. Her şeyin kaydı var MİT’te. Bugün faili meçhul cinayetler dosyaları MİT’in gönderdiği belge ve bilgilerle açıldı. İnanıyorum ve iddia ediyorum ki MİT’te Hrant Dink cinayeti davasıyla ilgili yeterince bilgi var. Genelkurmay Başkanlığı’nda da var.

Dink davası askerle pazarlığa feda edildi

Cinayetin hemen ardından Başbakan’a verildiği söylenen şemanın akıbeti ne oldu?

Hükümet, cinayetin olduğunda iktidardaydı ama henüz muktedir değildi. Askeri vesayetle savaş sırasında bugün kavga eden taraflar birlikte yürüdüler. İktidarı askerden alabilmek için birlikte hareket ederken bazı davalar feda edilebilir davalar olarak görüldü bence. Hrant Dink davası askerle pazarlıkta bir koz olarak kullanılmaktan ileriye gitmedi. Ergenekon, Balyoz, Kafes davaları kanalıyla hükümetin iktidarını engelleyen grup tasfiye edildi, diğer grupla anlaşma sağlandı.

Kimleri kastediyorsunuz?

Sezgisel olarak söyleyebilirim. Erdoğan’ın 2007 Mayıs’ında Dolmabahçe’de dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile yaptığı görüşmeden sonra Ergenekon soruşturması başladı. Genelkurmay başkanları ve pek çok kuvvet komutanı sanık oldu ama Büyükanıt’a hiçbir şekilde dokunulmadı. Kendisine zırhlı araba tahsis edildi. Belli ki bir riskli durum var ki korumaya alındı. Acaba Büyükanıt ile anlaşma sırasında Dink cinayeti de bir koz olarak mı kullanıldı diye düşünüyorum. Zira o görüşmeden sonra davada hiçbir ilerleme olmadı. Feda edilebilir bir dava olarak görüldü ve orada bırakıldı.

Yargıda bugün pek çok savcı kritik davalardan el çektirildi. Bu kaotik hava sizin dava sürecini nasıl etkileyebilir?

Eğer yargıdaki sorunların çözümü için getirdiğiniz öneriler demokratik devletin inşası için gereken hak ve özgürlükleri temel alıyorsa bu Hrant Dink davası dahil pek çok faili meçhul cinayeti açıklığa kavuşturur. Hrant Dink davası bütün savaşan tarafların bir biçimde sorumluluğunun olduğu bir cinayet. Yargı denetimi yapan üst kurulu ele geçirilecek bir mevzi olarak görmekle olmaz bu. Birileri de yarın gelir sizin elinizden alır.

'İnfaz emri mit belgesinde'  iddiasının peşine düşülmedi

Ramazan Dündar olayının esrarını çözebildiniz mi? Fransız istihbaratı neden size MİT içinden ihbarda bulunduğunu öne süren birisini kaçırsın? Ya da Kanada istihbaratının olayla ilgisi nedir?

Bu bize gelen pek çok ihbardan biri. O dönem Emre Taner’in ayrılıp Hakan Fidan’ın başa geçeceği dönem. Ramazan Dündar bize diyor ki; “Yeni bir yönetmelik çıktı, artık herkes suça bulaşık sayılacak. O nedenle kopmalar başladı. Ben de elimdeki bir takım belgelerle Fransız istihbaratına sığınıyorum. Kanada istihbaratı da bunu biliyor. Gelin ertesi sabah belgeleri vereceğim’ diyor. İki avukat arkadaşımdan rica ediyorum onlar Antep’e gidiyor. Sabahın 7’sinde kapıları çalınıyor, hangi otelde kaldıklarını biliyorlar. Belli ki takip var. Arkadaşlar o atmosferden gerçekten ürküyorlar. Köşe başlarında bir takım adamlar bekliyorlarmış, ajan filmlerindeki gibiymiş oluşturulan atmosfer, görüşme yapılıyor, iki tane belge fotokopisi veriyor arkadaşlara bu şahıs.  Sadece Kiril alfabesiyle yazılmış yere baktığımızda Hrant Dink çıkıyor. Altındaki 80-85 kodlamasının da infaz emri olduğunu söylüyor. MİT içinde bu emrin kodu budur diyor. Belgelerin altındaki seri numarasından bunun hangi kuruma ait bilgisayardan çıktığını bulabilirsiniz diyor. Savcılar bunu MİT’e sordular, iki satırlık yanıt geldi, “Böyle bir çalışanımız yok, belge de yok” diye. Bu kez, seri numarası verilen bilgisayarların hangi kuruma verildiğini, Devlet Malzeme Ofisi kayıtlarından araştırın diye dilekçe verdik. Ne yapıldığını bilmiyorum, çünkü soruşturma gizli. Bunların hepsi tartışılmaya muhtaç. Ben kitapta yazdım, ama ilginçtir bu konu hak ettiği ilgiyi görmedi, tartışılmadan kapatıldı ve unutuldu. Ama savcılık dosyasında duruyor. Yani Muammer Akkaş’ın iki gün öncesine kadar elindeki dosyada.

Zekeriya Öz ilgilendi, polis üzerine gitmedi

Zekeriya Öz’ün samimiyetle yardım etmek istediği ancak engellendiği yönünde bir kanaatiniz vardı. Ne derecede yardımcı oldu

Kendisine kredi vermenizi eleştirenler oldu. Zekeriya Bey ile Fikret Seçen aynı odayı kullanıyorlardı. Seçen, Hrant Dink soruşturmasını yürüten savcı olduğu için gittiğimde her ikisiyle de görüşüyordum. Bir gizli tanık meselesi vardı mesela. Emniyette yardımcı istihbarat elemanı olarak çalışmış bu kişiyi gizli tanık olması için zorla ikna etmiştik ve savcılara götürdük. Zekeriya Öz, bu şahsın anlattığı bilgileri önemsedi, ajandasına notlar aldı, emniyet görevlilerini telefonla arayıp sordurdu. Araştıracaklarını söylediler. Haber çıkmayınca ben tekrar gittim, yanımda tekrar telefon açarak sordu. Benim izlenimim şu oldu; emniyettekiler işin üzerine gitmiyor, inisiyatif emniyette gibi geldi bana. Sonra da zaten gizli tanık olmayı kabul eden kişi ortadan kayboldu.

Ramazan Akyürek, Zekeriya Öz, Muammer Akkaş hep Cemaatçi olduğu söylenen isimler. Ben bilmiyorum bunu ama öyle söylüyorlar. Ben insanlara şucu bucu diyemem.

Bu dava üzerinde epey çalışan meslektaşım Nedim Şener’in şöyle bir yorumunu gördüm; ‘Muammer Akkaş neden şimdi Sabri Uzun’u ifadeye çağırıyor, Cemaat’i aklama operasyonu mu?’ Bu tür bir şüpheyi paylaşıyor musunuz?

Kesin olarak böyle bir şey diyemem çünkü Muammer Akkaş’ın elindeki dosyayla ciddi bir soruşturma yapacaktıysa zaten Sabri Uzun’u da Ramazan Akyürek’i de dinlemek zorunda. Birkaç kere görüştüğümde “İfadeleri alıyorum” diyordu ama şu ana kadar kimlerin ifadesini aldı bilmiyorum. Celalettin Cerrah’tan Ramazan Akyürek’e, Reşat Altay’dan Ali Fuat Yılmazer’e kadar hepsini dinlemesi lazım.

Peki ya Muammer Güler?

Biz Muammer Güler’i de bildirdik ama sanıyorum onunla ilgili takipsizlik verilmiş. Henüz bize iletilmedi.

Muammer Akkaş yolsuzluktaki cevvalliği neden dink dosyasında göstermedi?

Muammer Akkaş’ın geçen hafta özel yetkileri alınıp Tekirdağ’a gönderildikten sonra ‘Tam da Dink soruşturmasında operasyona hazırlanıyordum’ dedi. İnandırıcı mı?

Biliyor musunuz, Muammer Bey aynı cümleyi bir buçuk yıl öncesinde kendisiyle görüştüğümde bana da söylemişti ama bu nasıl bir operasyon ise bir türlü gerçekleşemedi. Kuşkusuz yolsuzlukla ilgili soruşturma sonuna kadar yapılmalı, gerçekler de ortaya çıkmalıdır. Ama Muammer Akkaş’ın o yolsuzluk dosyasında gösterdiği hızı, aculluğu biz Hrant Dink soruşturmasında göremedik. Dink dosyası 3 yıldır ondaydı. Defalarca görüşmemiz oldu. Dosyaya gizlilik kararı verildiği için bireysel başvuru yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne götürdük. O da orada bekliyor. Aynı savcı o cevvalliği bizim dosyada neden göstermedi? Soruşturma dosyası artık Muammer Akkaş’ta değil ama kime verileceğini bilemiyorum.

Devlet bir Ermeni için bir memurunu feda etmeye değer bulmadı

Hrant Dink’in Ermeni olması bu davanın bu kadar uzamasında ne kadar etkili oldu sizce?


Hrant Dink konuşan, geçmişi hatırlatan bir Ermeni olduğu için hedef seçildi. Hrant Dink Ermeni olduğu için cinayet öncesinde
kimse onu korumadı. Cinayet sonrasında da bir Ermeni için herhangi bir kamu görevlisini feda etmeye değer bulmadı bu devlet. Öldürülen sonuçta bir Ermeni’ydi. Bir emniyet müdürünü, bir valiyi, bir istihbaratçıyı bir Ermeni’ye feda etmek istemediler sanıyorum. Bu bakış, bu yaklaşım bütün soruşturmaya ve yargılamaya gölge düşürdü.

O dönemin siyasi iklimiyle bugünkü farklı iklimler. Bugün böyle bir suikast olsa devletin reaksiyonu farklı olur mu? Bugün artık devletin arka odalarında böyle bir cinayet rahatlıkla planlanamaz diyebiliyor musunuz?

Hayır diyemiyorum, çünkü devlet temizlenmedi. Çünkü o devletin geleneksel yapısı değiştirilemedi, devlet dönüşmedi, demokratikleşmedi. Devletin içinde hâlâ bu yapı var. Biz bu mücadeleyi daha yıllar boyu sürdüreceğiz. Derin devlet denecek, paralel yapı denecek, kumpas kuranlar denecek. Ama biz bunları yaşamaya devam edeceğiz. Özel Harp Dairesi ile Genelkurmay’ın bir kısım yetkileri MİT’e aktarıldı. Bugünkü sanıyorum MİT’in ele geçirilmesi için verilen kavga bu, çünkü MİT’i ele geçiren devleti tümüyle ele geçirmiş olacak. Vatandaşını düşman, tehdit olarak gören, vatandaşını sürekli izleyip fişleyen, kurumları el geçirilecek mevziler olarak gören bir anlayışla biz ne yazık ki aynı acıları yeniden yaşayabiliriz.

Cemaat ‘Rahatsızız’  demiş

Fethullah Gülen’den 7 yıl içinde size ya da aileye hiç mesaj geldi mi?

O kesimden olduğu bilinen bir kişinin aileye bu cinayetten çok rahatsız olduklarını ve açığa çıkarılması için ellerinden geleni yapacaklarını söylediklerini duydum. Ama bunun da bir sonucu olmadı.
Okuyabileceğiniz diğer Fethiye Çetin söyleşileri
▪ "Adlarını bile yazamadık"
Müjgân Halis, Pazar Sabah, 1 Kasım 2009
▪ "Anneanneden Torunlara"
Isabelle Kortian, Nouvelles d’Arménie Magazine No:158, 2010
▪ "Adım Seher değil, Heranuş"
G. Serpil Geçmen, Tempo Kitap, 18-25 Mayıs 2007
▪ "Gerçek hakem halklar ve onların vicdanlarıdır."
Emre Terekli, Fatih Kızıltaş, Onur Aytaç, Bir+Bir, Ocak-Şubat 2014
▪ "Adı Seher değil Heranuş'tu"
Özkan Güven, Milliyet Pazar Eki, 26 Aralık 2004 Pazar
▪ "Bu toprakların öyküsü"
Ahu Erkıvanç Yıldız, Akşam, 20 Ocak 2005
▪ "Birlikte Ağlamadan Birlikte Gülemeyeceğiz"
Buket Aşçı, Vatan Kitap, 6 Nisan 2005
▪ "Hrant Dink, onlara suç dolu geçmişlerini hatırlatıyordu"
Murat Hocaoğlu, okuryazar.tv, Kasım 2013
 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X