| | Fethiye Çetin: "Birlikte Ağlamadan Birlikte Gülemeyeceğiz" Buket Aşçı, Vatan Kitap, 6 Nisan 2005 İstanbul Barosu Azınlıklar Komisyonu eski sözcüsü olarak tanıdığımız Fethiye Çetin, Anneannem kitabında bir "muhtedi"nin (dönme, sonradan Müslüman olan) torunu olduğunu anlatıyor. Anneannesi, Elazığ'ın Palu (Maden) ilçesinin Habab köyünden. Bir Ermeni ve asıl adı Heranuş. 1915 Ermeni tehcirinde, askerlerce annesinin elinden zorla alınıp Müslüman kızı olarak büyütülmüş. Adı Seher olmuş, evlenmiş, torunları olmuş. Amerika'daki ailesini, kardeşlerini, yeğenlerini göremeden 95 yıl yaşamış. Ermeni doğmuş, Müslüman ölmüş. İşte Fethiye Çetin, kitabında yıllarca bu özelliğinden habersiz olduğu anneannesinin hikâyesini anlatıyor. Ona kitabı yazdıran sadece bu hikâye değil, giderek tırmanan hoşgörüsüz ortam da: Annemin ölümünden bu yana kitabı yazmayı düşünüyordum. 2001'de başlayan söylem de beni yaralıyordu. İşte, yabancı ülke parlamentolarında birtakım kararlar alınınca, refleks olarak ders kitaplarının değiştirilmesi, düzenlenen konferanslar, bir soru sorduğu için gözaltına alınan öğretmen... Artan bir hoşgörüsüzlük söylemi var. Buna karşılık farklı bir söylem geliştirmemiz gerekir. Çünkü bu tartışmalar sorunu çözmek yerine zorlaştırıyor ve burada yaşayanlara, Ermenisiyle, Kürdüyle, Müslümanıyla zarar veriyor. Ben de bu acıların insan boyutuna dikkat çekmek için yazdım. Kitabı yazarken anneannemi Amerika'daki akrabalarına ulaştım. Onlardan bilgiler aldım, elimdekileri doğrulattım. Onlara ulaşmamın da ilginç bir hikâyesi var. Anneannem ölünce Agos gazetesine ilan vermiştim. İlanı vermekteki amacım, bu ülkede "bu gerçekler var" demekti. "Onun adı Heranuş'tu" diye başlayan bir ilandı bu... Bu ilan daha sonra Fransa'da bir Ermeni gazetesine haber olmuş. O haberi bir Ermeni din adamı okumuş ve anneannemin akrabasıymış. O da Amerika'daki anneannemin kız kardeşine ulaşmış. Onlar beni aradı ve bu ilişki öyle kuruldu. Kitabı yazarken anneannemin 1913'lerde çocukken yazdığı mektuba ulaştım. İki amca kızı yazmışlar, biri bir yüzüne diğeri öbür... Amerika'daki amcalarına, babalarına bu mektubu göndermişler. Mektup beni çok duygulandırdı. Daha sonra anneannemin, 1915'ten önceki o hareketli, canlı köy yaşamı içerisinde, en sevdiği bir şarkıya da ulaştım. Müziği çok severdi. Yazmaya başlarken kendime güvenim yoktu. "Bu öyküyü ziyan edeceğim," diyordum. Hatta arkadaşlarımdan yazmalarını rica etmiştim. Bana "o ilan senin iyi yazacağının kanıtıdır," dediler. Bu kez de karşıma "nasıl yazacağım" sorusu çıktı. Kendi ağzımdan mı, anneannemin mi? Giderek kafamda bir kurgu oluştu. Kitabı yazarken çok ağladım. Amacım kimseyi ağlatmak değildi. Sanırım birlikte ağlamadan, birlikte gülemeyeceğiz. Yazdıktan sonra uykularım bile düzene girdi. Bu kitabı yazmak görevimdi sanki! Okuyabileceğiniz diğer Fethiye Çetin söyleşileri ▪ "Adlarını bile yazamadık" | Müjgân Halis, Pazar Sabah, 1 Kasım 2009 | ▪ "Anneanneden Torunlara" | Isabelle Kortian, Nouvelles d’Arménie Magazine No:158, 2010 | ▪ "Adım Seher değil, Heranuş" | G. Serpil Geçmen, Tempo Kitap, 18-25 Mayıs 2007 | ▪ "Gerçek hakem halklar ve onların vicdanlarıdır." | Emre Terekli, Fatih Kızıltaş, Onur Aytaç, Bir+Bir, Ocak-Şubat 2014 | ▪ "Adı Seher değil Heranuş'tu" | Özkan Güven, Milliyet Pazar Eki, 26 Aralık 2004 Pazar | ▪ "Bu toprakların öyküsü" | Ahu Erkıvanç Yıldız, Akşam, 20 Ocak 2005 | ▪ "Hrant Dink, onlara suç dolu geçmişlerini hatırlatıyordu" | Murat Hocaoğlu, okuryazar.tv, Kasım 2013 | ▪ "Hrant’ın infaz kodu 80 85" | Cansu Çamlıbel, Hürriyet gazetesi, 21 Ocak 2014 |
|