| | Bejan Matur: "Huzursuz edici şiirler" Sema Arslan, Milliyet, 9 Mayıs 2002 Neden aynı anda iki kitap? Her iki kitaptaki şiirler iç içe yazıldı, toparlanmaları da aynı dönemde oldu. Hangisini önce yayımlasam, karar veremedim. Temaları farklı; biri aşk, diğeri bir coğrafyayla kurulan ilişkiden doğan şiirlerden oluşuyor. Kendimi tekrarlamayı sevmediğim ve gündemde kalmak gibi hesaplarım olmadığı için birlikte yayımlansınlar istedim. Nasıl bir ilişki, şair-şiir ilişkisi?Yazı, yaşadığım şeyin anlamlandırılması, dilinin kurulması demek. Varoluşsal bir problem. Bu nedenle şiir bana "gelir". Burada hiçbir kurgu, hiçbir hesap yok. Bilinçakışı yöntemiyle yazıyorum. Bu şekilde yazdığım metne geri dönmem bazen iki yılımı alıyor. Şairlik hüneri, işçilikle belli eder kendini. Matematiğin, müziğin, mimarinin kuralları şiir için de geçerli; şiirleri yanlış dizmişseniz, o kitabı okutamazsınız. Mesela Onun Çölünde’de üç ayrı aşk var ve onlar aşkın kronolojisine göre dizildiler. Bir de şairin kimliği ve sunumu meselesi var.Şairlik kimliğiyle barışmam yıllarımı aldı. Ben yazıyı seçmiş bir insan değilim, yazı zorunlu olduğum bir şey. Duyduğunuz bir sesi dillendiriyorsunuz, söz orada biter aslında. Üzerine söylenenler onu artırmayacağı gibi bazen eksiltir de. Öte yandan yayımladığınız andan itibaren artık yeni bir işleyişin de parçası oluyorsunuz. Sizden kendinizi açıklamanız istenir, çünkü iyi sanatın huzursuz edici yanı insanın merakını da kışkırtır. Sizi her yönünüzle tanımlayarak rahat etmek isterler, ontolojik güvenlik duygusuyla ilgilidir bu, magazin tarafı böyle. Şiirlerinizi ürkütücü bulanlar çoğunlukta. Şiirin hoş duygularla işi olmaz, provake etmeyen ruhunuzda bir uyarılmaya neden olmayan şiir başka bir kategoride değerlendirilmeli, böyle yazanlar yok değil. Hafif, güzel duygular yaşatacak şeyler yazmıyorum, çünkü ben yazarken karşımda bir okur yok, çoğu zaman ben bile yokum. Sadece bir ses var. Giderek daha sertleşen daha keskin şeyler yazdığımı biliyorum. Bir şey sert yaşanmışsa sert bir ses verir. Ayın Büyüttüğü Oğullar’da yer ve yersizlik hâkim duygular.Yer duygusu önemli. Mekânla kurulan ilişki, aidiyet... Bir yere özlem değil, kopuş sancısıyla ilgili bir süreçten söz edilebilir. Bir aidiyet sorununuz var mı? Herhangi bir kimliğin, bir yerin, bir durumun içinde kendimi tamamlanmış hissetmedim hiç. Tabii ki kimliğin kazandırdığı zenginlikler oluşturuyor insanı fakat orada ne kadar huzur bulup ne kadar kalabileceğiniz sizin arayış ve derinliğinizle ilgili. Ben herhangi bir kimliğin içinde mutlak ve olmuş gibi hissetmiyorum kendimi. Şiirimle Türkçe edebiyata başka bir ses verdiğim ortada. Sanırım Eliade'nin sözüydü; "Şairler, kendilerinin ve ırklarının çocukluk öncesi aklıyla düşünürler," diyordu. Doğaldır ki hep geriye dönüş olacak. Bütün bu aidiyet sorunsalı içinde sizce "öteki" olana yaklaşım nasıl?Bir şeyle acıyarak ilişki kurmakla ona karışarak ilişki kurmak arasında çok fark var. Bir insanla, bir halkla acıyarak ilişki kurmak bir tür aşağılama. Eşit ilişki arzusu yok ortada. Düşmanımla nasıl başedebileceğimi bilebilirim ama benim dil kodlarımın içinde hareket eden biriyle başedebilecek araçlarım yok. Suçluluk duygusunun yol açtığı vicdan üzerine daha çok düşünmeliyiz. Okuyabileceğiniz diğer Bejan Matur söyleşileri ▪ "Mevlana'nın pergeli" | Derya Bengi, Roll, Şubat 2008 | ▪ "Şiir insan ruhunun kalesi" | Mehmet Sebatlı, Ayrıntı Edebiyat, Aralık 2002 | ▪ "Bakışım mecburen politik" | Merve Erol, Radikal Cumartesi Eki, 22 Mart 2008 | ▪ "Varoluş sorgusu İbrahim'e götürdü" | Hatice Saka, Yeni Şafak Kitap Eki, 4 Nisan 2008 | ▪ "Sebebi sebebin yokluğundadır" | Yeliz Kızılarslan, Agos, 11 Nisan 2008 | ▪ "İnsanı iyileştiren hayat gibi" | Oylum Yılmaz, Radikal Kitap, 31 Mayıs 2002 | ▪ "Yaslı bir kız kardeş olmak benim seçimim" | Tolga Meriç, Vatan Kitap Eki, 15 Nisan 2008 | ▪ "Taşların içindeki şiir" | Ufuk Matara, Akşam Kitap Eki, 26 Mayıs 2008 |
|