| ISBN13 978-975-342-324-3 | 13x19,5 cm, 112 s. |
Liste fiyatı: 128.00 TL İndirimli fiyatı: 102.40 TL İndirim oranı: %20 {"value":128.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"172","item_name":"Çengelköy Defteri","discount":25.60,"price":128.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et |
de ki işte, 1990 | tümceler, 1990 | yürüme, 1992 | hani, 1993 | yakın, 1997 | ile, 1999 | uzak, 1999 | olmayalı, 2003 | Doğançay’ın Çınarları, 2004 | benlik, 2005 | sayıklamalar, 2005 | Geç Gelen Ağıtlar, 2005 | kesik esin/tiler, 2005 | ol/an, 2005 | Meşe Fısıltıları, 2007 |
Diğer kampanyalar için | |
|
| | Çengelköy Defteri Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Temmuz 2001 | 6. Basım: Temmuz 2023 |
2001 tarihli Çengelköy Defteri, okura kısmen tümceler'i hatırlatacak; ama daha defter gibi, parçalar, notlar, karalamalar halinde... Kitabın açılışında Bilge Karasu'nun 1977 tarihli şu paragrafına yer veriyor Oruç Aruoba: “Bu deftere uzunca bir süre ara verdiğimde üzüntü duyarım. Uzunca bir aradan sonra yeniden yazmağa oturduğumda biriktirdiğim ‘yazılacaklar’ arasında bir seçme yapma gerekir. Oysa baştan beri, ‘seçmeler yaparak araları doldurmayacağım’ diye verdiğim bir karar var. O günü yazacağım; o gün yazabileceğimi yazacağım. İster aralardan, ister o günden gelsin, o günün yazısı olarak yazacağım yazacağımı.” | OKUMA PARÇASI |
"Nisan", s. 7-9 10. Beylerbeyi Çakarı'nı (adı bu mu — ya da, adı var mı — haritaya bakmalı) niye Güneş batmadan çok önce yakıyorlar? (Kırmızı, iki kısa çakış, bir uzun boşluk: bunun saniye cinsinden bir 'formül'ü vardır herhalde.) 16. Nâzım'ın Süleymaniye tutkusunu düşündüm: Burada, önünde oturduğum küçük pencereyi, bakışıma göre tam ortaladığımda, Süleymaniye pencerenin orta pervazının arkasında kalıyor; göremiyorum onu — ama kafamı sağa ya da sola biraz kaydırınca, görüyorum : tam karşımda, yani... 17. Ya peki şimdi : daha öğlen görmüştüm; şimdi de (... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Hikmet Temel Akarsu, “Boğaziçi’nde Başo + Kant…”, Radikal Kitap, 7 Eylül 2001 Uzun yıllardan beri, anlaşılması son derece güç, felsefi boyutu yüksek, yoğuşmuş edebi ögelerle dolu yazınsallık serüvenini sürdüren Oruç Aruoba'nın Çengelköy Defteri pek çok edebiyatçı tarafından menfi bir değerlendirmeyle anılmaya başlandığında, meseleyi inceleme altına almak, pekçok defa söz aldığımız Oruç Aruoba yazarlığı hakkında -artık uygun kaçmasa da tekrar kaleme davranmak bir zorunluluk halini aldı. Oruç Aruoba'nın Çengelköy Defteri'ni sözkonusu değerlendirmelerin baskısı altında bir parça kaygılı olarak ele aldığımızda gerçekten de bu anlaşılması çok zor yazarın yazınsallığına mercek tutmamızın kaçınılmaz olduğunu gördük. Çünkü söylenenlerin hilafına, 'Çengelköy Defteri'nde üstün edebi ve felsefi gizlerle dolu bir yazınsallık ustaca kâğıda dökülmüştü. Lakin Aruoba'nın yazınsallık serüveninde ne tür bir koza örme kaygısı içinde olduğunun herkesçe anla... Devamını görmek için bkz. | |
Selim İleri, “Çengelköy Defteri”, Cumhuriyet, 17 Temmuz 2001 ''Şehir geri çekiliyor-ışıkları küçülüp, belirsizleşiyor-Boğaz'ın Kanal'ı kopkoyu, simsiyah...'' Temmuz'da erken kalkılmış bir sabah, Oruç Aruoba 'nın Çengelköy Defteri'ni bitirdim. O tuhaf, yabansı sonbahar ürpertisiyle. Oysa yaman sıcak bir güne başlıyorduk. Defter, nisanda başlıyor. Beni ilk çarpan 'nisan' oldu. İki sebebi var: İlki, nisan, oldum bittim irkiltir. İlkyaz ayıdır, ama mayıs kadar ilkyaz değildir. Nisanlarda yazlara karşı durmaya çabalayan bir direnç vardır. İkincisi, şimdilerde aralıksız çalıştığım Hayat Sönüp Giderken... Nisan gecesinde geçiyor. Gerçi yaza direnmemiş, nisan için hayli bungun, boğucu bir gece. nisanla yatıp nisanla kalkıyorum. Çengelköy Defteri'nde nisan çabuk geçiyor ve Oruç Aruoba kasıma kadar uzanıyor, sona eren güz. Nedir bu defter? Bitirdikten sonra bunu düşünmeye başladım. Yayınevinin tanıtımına bakarsak: ''bir kol... Devamını görmek için bkz. | |
|