| ISBN13 978-975-342-324-3 | 13x19,5 cm, 112 s. |
|
de ki işte, 1990 | tümceler, 1990 | yürüme, 1992 | hani, 1993 | yakın, 1997 | ile, 1999 | uzak, 1999 | olmayalı, 2003 | Doğançay’ın Çınarları, 2004 | benlik, 2005 | sayıklamalar, 2005 | Geç Gelen Ağıtlar, 2005 | kesik esin/tiler, 2005 | ol/an, 2005 | Meşe Fısıltıları, 2007 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | "Nisan", s. 7-9 10. Beylerbeyi Çakarı'nı (adı bu mu — ya da, adı var mı — haritaya bakmalı) niye Güneş batmadan çok önce yakıyorlar? (Kırmızı, iki kısa çakış, bir uzun boşluk: bunun saniye cinsinden bir 'formül'ü vardır herhalde.) 16. Nâzım'ın Süleymaniye tutkusunu düşündüm: Burada, önünde oturduğum küçük pencereyi, bakışıma göre tam ortaladığımda, Süleymaniye pencerenin orta pervazının arkasında kalıyor; göremiyorum onu — ama kafamı sağa ya da sola biraz kaydırınca, görüyorum : tam karşımda, yani... 17. Ya peki şimdi : daha öğlen görmüştüm; şimdi de (saat 18.00) hâlâ çakıp duruyor — acaba 24 saat çakıyor da ben mi farkında değilim... Göreceğiz— 18. Evet : sürekli çakıyor. — Akşam ezanı okununca görmek gerçekten de iyice güçleşiyor. 20. Bu yıl 'kazma-kürek yaktıran' Mart olmadı ya: Erik, dopdolu, meyveye durdu bütün çiçekleriyle — ben de bol bol atıştırıyorum, ufacık, çekirdeksiz, meyvelerini... — Daracık pencereden seyrettiğim kocaman Şehir... — Gün gelecek, pencere açık da oturabileceğim burada: Bülbüllerimle : bütün gürültülerin üzerindeler —üstlerinden sesleniyorlar— gene... 22. Belki de bu pencerenin bu kadar küçük, dar olması; camlarının eğri-büğrü (—97 yıllık?...) olması (Süleymaniye'nin minareleri eğilip bükülüyor, ben başımı oynattıkça!), yerindedir — şöyle kocaman, ('panaromik', 'flotal', falan! camlı) olsaydı, bu kadar sevimli olmazdı. 30. Orada, uzaktan seyrettiğim milyonluk kocaman bir dünya; burada da, iki (artı on...) kişilik bir tane — hangisi daha karmaşık?!... |