| ISBN13 978-975-342-324-3 | 13x19,5 cm, 112 s. |
|
de ki işte, 1990 | tümceler, 1990 | yürüme, 1992 | hani, 1993 | yakın, 1997 | ile, 1999 | uzak, 1999 | olmayalı, 2003 | Doğançay’ın Çınarları, 2004 | benlik, 2005 | sayıklamalar, 2005 | Geç Gelen Ağıtlar, 2005 | kesik esin/tiler, 2005 | ol/an, 2005 | Meşe Fısıltıları, 2007 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Hikmet Temel Akarsu, “Boğaziçi’nde Başo + Kant…”, Radikal Kitap, 7 Eylül 2001 Uzun yıllardan beri, anlaşılması son derece güç, felsefi boyutu yüksek, yoğuşmuş edebi ögelerle dolu yazınsallık serüvenini sürdüren Oruç Aruoba'nın Çengelköy Defteri pek çok edebiyatçı tarafından menfi bir değerlendirmeyle anılmaya başlandığında, meseleyi inceleme altına almak, pekçok defa söz aldığımız Oruç Aruoba yazarlığı hakkında -artık uygun kaçmasa da tekrar kaleme davranmak bir zorunluluk halini aldı. Oruç Aruoba'nın Çengelköy Defteri'ni sözkonusu değerlendirmelerin baskısı altında bir parça kaygılı olarak ele aldığımızda gerçekten de bu anlaşılması çok zor yazarın yazınsallığına mercek tutmamızın kaçınılmaz olduğunu gördük. Çünkü söylenenlerin hilafına, 'Çengelköy Defteri'nde üstün edebi ve felsefi gizlerle dolu bir yazınsallık ustaca kâğıda dökülmüştü. Lakin Aruoba'nın yazınsallık serüveninde ne tür bir koza örme kaygısı içinde olduğunun herkesçe anlaşılamamasının ne kadar doğal olduğunu da bu vesileyle bir kez daha farkettik. Oruç Aruoba yazarlığı, herhangi bir edebiyat türünün kapsamına alınamaz. O, kendi türünü kendi yaratmış ve bu alanda "kaçınık" hayatına yönelmeyi sanatının ve düşüncesinin bir gereği olarak görmüş ilginç bir yazı adamıdır. Onun herhangi bir eserinin tek virgülüne yayıncısı dokunamaz bile. Bu da yetmez, grafik tasarımından dizgisine kadar her şeyini kendi yapar. Onun her satırında, herhangi bir dilin kurallarına dahil olmayan pek çok işaret görürsünüz: espaslar, kesmeler, tireler, italikler, boldlar, parantezler... Ve bunların her biri küçük oynamalarla binbir anlam kaymalarına sebep olabilir. O yüzden de bir Oruç Aruoba tümcesini okumak ip üstünde cambazlık yaparken kılıç kalkan sallamak kadar risklidir. Yeterince iyi değilseniz oyundan düşersiniz ve o anda kafanız kırılır ve çalışmaktan ısınmış, sıvılaşmış zihniniz akıp buharlaşıp yok olur. Salt sözcüklerle değil, imalar, alıntılar, göndermeler, kuralları cendereye alan ifade bombardımanlarıyla kendine ait bir dil yaratmayı başarmış, son derecede farklı bir edebiyatçı-düşünürdür o. Çengelköy Defteri'nde ise edebiyatın has kişileri için çok daha büyük manalar ifade eden bir şeyi başarmış Aruoba. Uzakdoğu bilgeliğinin olağanüstü şairi Başo'nun haikularından alıp damıttığı imge zenginliğiyle, Batı felsefesinin en önemli üç düşünüründen biri sayılan Immanuel Kant'ın etkisini "laitmotiv" edinerek, bu referansların penceresinden bakıp, bize İstanbul'un bir yaşlı semtten görünüşünü yazmış. Çengelköy'den bakıldığında alelade bir insanın görebileceği nesne ve ögelere, Başo ve Kant ile hamur olarak bakıldığında görülenler üstün bir edebi estetik yaratabilmiş. Kimi zaman sıradan bir okura son derece sıkıcı ve itici gelebilecek tümceler, göndermeler ve haikular arasında Oruç Aruoba zaman zaman kendini kaybedip Almanca, zaman zaman İngilizce yazmaktan geri durmamış. Hatta hızını alamayıp sık sık haikular döktürmüş. Üstelik, son derece içe dönük ve ciddi bir düşünür olan Aruoba, bu kitabında kendi yaşamının, zaaf ve kaygılarının, özlem ve duyarlılıklarının ortaya dökülmesine gem vurmamış ki bu da kitabı içtenlikli bir noktaya taşımış. Çengelköy Defteri yüksek edebiyat ögeleriyle dolu incelemeye değer bir yapıttır. Aruoba'nın diğer kitaplarına kıyasla çok daha iyi organize edilmiş organik bir bütünselliği ve kompozisyonel anlatımı vardır. Lakin; mutlu bir okuma serüvenine girişmek için heves duyan okurların asla bulaşmaması gereken bir yapıttır. Aksi takdirde okumaktan da edebiyattan da nefret edebilirler. Ancak yeterli birikime ulaştığına inanan ve yazınsallığı zevk ve sefa değil, dertlerini azdırmak yolunda elit bir düşünsel serüven olarak görenler bu esere ellerini sürebilmeliler. |