| ISBN13 978-975-342-999-3 | 13x19,5 cm, 152 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Canan Hatipoğlu, "Kaygusuz'dan topluma panoraması", Milliyet Kitap, Mayıs 2015 Hayat dediğimiz şey aslında bulaşıcı bir hastalıktan ötesi değil. Birbirimize değerek, hissederek, hatta aynı yerkürenin üzerinde aynı havayı soluyarak bile kendi hastalığımızı başkalarına bulaştırıyor, onların hastalıklarını kendi vücudumuza alıyoruz. Aynı virüsün milyarlarca varyasyonu kanımızda geziyor. Başkalarının hayatları bizi, bizim hayatımız başkalarını etkiliyor. Geçmişte yaşamış bir köylünün hayatı, henüz doğmamış bir şehirlinin hayatına eklenip bağlanıyor, sonsuza giden bir zincir oluşturuyor. Sema Kaygusuz’un yeni romanı Barbarın Kahkahası aslında bunu anlatıyor. Birbirini tanımayan insanların, aynı yerde bulunması bile bir başkasının hayatını farklılaştırabilir. Aynı motelde kalan, birbirlerinden farklı meşreplerdeki tatilcilerin hayatı birdenbire birbirine eklenebilir. Hayat sürüp gitse de her zamanki gibi olmayabilir. Tatil, her ne kadar tembellik ve dinlenme vakti olsa da aynı zamanda çıplaklık vaktidir. Sadece tensel olarak değil, ruhsal olarak da gevşer, kendimizi bırakır, maskelerimizi çıkarıp atmasak bile daha az kullanır hale geliriz. O yüzden herkesle tatile gidilmez, o yüzden insanlar tatile çıkınca birbirlerini daha iyi tanır. Bu gevşemişliğin içinde, Mavi Kumru Oteli’nin birbirlerini mekanın içinde çeşitli yerlerde görmek dışında pek tanımayan geçici sakinlerinin hikayesini anlatan Barbarın Kahkahası her şeyden ziyade, bu yalınlığın romanı... Aslında tüm karakterler bir yönüyle kendilerini açık etmeye hikayenin en başından itibaren hazırlar. Hesaplaşmaların ortasında Gerçek hayatın gürültüsünden kopup gelmiş, kendini germeyi bırakmış, tatilin tadını çıkarmak dışında bir şeye odaklanmak istemeyen bir grup insan... Bir şekilde birbirlerinin hayatlarına temas eden karakterler, kendilerini sidikli bir serüvenin içinde bulduklarında sadece etraflarıyla değil, kendileriyle de alacak verecek hesaplaşması içine giriyor. 'Sidikli' derken, bunun bir benzetme olduğunu düşünmeyin, çünkü gerçekten sidik mevzusu onların hayatlarını altüst ediyor. İnsanlık için olup olabilecek en temel gereksinimin, tuvalet ihtiyacının, bir yanıyla hikayedeki karakterlerin ruhuyla birebir örtüştüğünü görüyoruz. Bir yandan olması zorunlu olan, diğer taraftan yalınlığıyla ve çıplaklığıyla tiksindiren, bu yüzden mahrem kalması gereken... Motel sakinlerinden Turgay’ın denize işemesiyle başlayan serüven, polisiye bir roman ritminde akarken karakterlere de bir bir yakından bakıyor. Bu arada sanki kendi kirlenmiş ruhlarının bir yansıması gibi sidik bütün tatillerini kaplıyor, her yerde karşılarına çıkıyor, kokusuyla genizlerini yakıyor. Rahat ve güzel anlara sahiplik etmesi gereken bir zaman dilimi, birdenbire gerilimli bir hikayeye dönüşüyor. Herkes kendiyle, yakınlarındakilerle, motel sakinleriyle bastırdıkları, yok saydıkları, görmezden geldikleri hesaplaşmaların ortasında buluyor kendini. Tatilin varlığı acıya ve soruya dönüşüyor. Elbette Barbarın Kahkahası'nı sadece kişilerin hesaplaşmaları üzerine bir roman olarak değerlendirmek mümkün değil. Aslında küçük çaplı bir toplum panoraması... Her dokudan ve kültürden insanın varlığı, halihazırda bütün bu insanlarla yaşıyor olmamız, küçük bir ülke manzarası sunuyor bize. Kanıt çabası Toplum düzenini bozacak en ufak şeyde bile ne denli şiddete yatkın olduğumuzu, aslında bir türlü erişkinliğe ulaşamamış, belki de uzun süre daha ulaşamayacak olan ergenler oluşumuzu bize hatırlatıyor. Her şeyin erginliğimizi kanıtlamak için yapılan bir gösteri olduğunu anlatıyor. Çünkü toplumdaki her birey için hayat bir gövde gösterisi... Motelde de durum değişmiyor. Sadece moteldekilere ve tatile geldiğimiz insanlara değil, kendi kendilerine bile gösteriş yapmaya çalışan insanların varlığı hiçbirimize yabancı değil, çünkü aslında bizden farklı değil. Sürekli ne kadar başarılı, ne kadar mutlu, ne kadar muhteşem bir toplum olduğumuzu kime ve neye olduğunu anlamadan kanıtlamaya çalışıp duruyoruz. Toplum ve birey olarak ergenliğimizin en görkemli zamanlarını yaşıyor olmak Barbarın Kahkahası'nı daha da trajik hale getiriyor. Barbarın Kahkahası içimizdeki hiç büyümeyen ergenle hesaplaşma savaşına giriyor ve tabir-i caizse kendi ergenliğimizi gözümüze sokuyor. Son sayfaya kadar taşıdığı gerilimi korurken, aslında asıl gerilimin kendi hayatlarımızda olduğunu, kendi sidik yarışımızın gereksizliğini gösteriyor. Sema Kaygusuz, kimi zaman sakin kimi zaman gösterişli akan üslubuyla külliyatına ve Türk edebiyatına mutlaka okunması gereken kitaplarından birini daha ekliyor. Barbarın Kahkahası dilin zarafetle kullanıldığı, özenli bir eser. Dilin bugününü değil, geçmişini de büyük bir yetkinlikle ve incelikle kullanıyor. Aslında bu konu, bir Sema Kaygusuz kitabına başlarken en az kafa yorulacak konu belki de. Zira Sema Kaygusuz, yazınını ve dilini kanıtlamış bir yazar. Özellikle öyküleriyle tanınsa da Yere Düşen Dualar ve Yeryüzünde Bir Yer'den sonra üçüncü romanı olan Barbarın Kahkahası'yla roman yazarı olarak yerini sağlamlaştırıyor. |