Eray Ak, "'Çişin ehemmiyeti kaotik günlerde daha da güçleniyor", Cumhuriyet Gazetesi, 25 Mayıs 2015
Benzerlerinden çok da fazla artısı olmayan yazlık bir motel düşünün. Adı da Mavi Kumru Moteli olsun. Denize nazır bungalov evlerde konuklarını ağırlayan ve yazın, yıllık izinden çalınmış birkaç gününü orada geçirebileceğiniz sıradan bir tatil mekânı. Doğanın içinde kafa dinleyip çalışmaktan yorgun düşmüş dimağınızı dinlendirebileceğiniz huzur vaat eden bir yer. Buradan bile duyulan okey taşlarının şakırtısını bir kenara bıraktığımızda bu söylenenler kulağa kötü gibi gelmiyor. Bir çekiciliği var. Hele ki yaz, gelip kapıya dayanmışken...
Ancak bu Mavi Kumru Moteli'nin muadillerinden küçük bir farkı var. Türk edebiyatının önemli isimlerinden Sema Kaygusuz'un yeni romanı Barbarın Kahkahası'na ev sahipliği yapıyor bu motel ve Kaygusuz yeni romanında, bir motel içindeki bireysel huzursuzluklardan, toplumsal kırılma noktalarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor okurunu. Bunu yaparken de, bugüne kadar okuduğumuz Sema Kaygusuz kitaplarından izleri yanına katıyor. Barbarın Kahkahası, Kaygusuz'un o bilinen üslubuyla akıp giden, bunun yanında, yazarın metnin farklı noktalarına yerleştirdiği gerilim duraklarıyla başka bir damardan da beslenen bir roman.
Romanın tüm çarkları, aslında bir yazlık tatil mekânında herkesin başına gelebilecek bir olayla çalışmaya başlıyor. Motelin "girdiği her ortamı bozmak niyetiyle tatile çıkmış" gibi görünen sakini Turgay, gecenin bir yarısında, önce tuvalete doğru seyirtir ama vaz geçer. Ardından denize doğru yönelir ve tüm sıkıntısını denize döker; işer. Ve bu olaya, motelin okey takımı Serpil, Gülenay, Aysu ve Dilek tanık olur. Olaylar tabii ki bu noktada kalmaz ve ertesi sabah Dilek'in baştan çıkarmasıyla deli olan kocası Faruk, Turgay'a, bu menfur "iç döküş"ten dolayı saldırır. Turgay yüzünün şekli biraz değişmiş olarak karısı Nihan'la tatiline devam ederken, Faruk ve eşi Dilek ise motelden ayrılır. Tam olaylar duruldu derken bu "çiş hadisesi" farklı bir boyut kazanarak tekrar motelin gündemine gelir. Bu kez motelin farklı bir yerinde çarşaflar sidikle bulanmıştır. Haliyle en büyük şüpheli de Turgay. Ancak bu kez, olayın çirkinliğini de işin içine katarak farklı şüpheliler de aranmaya başlar. Bu da herkrsin zan altında kalması demek.
Barbarın Kahkahası, bu basit diyebileceğimiz bir olaydan yola çıkarak derdini dökmeye başlıyor bize. Ancak komik bile bulunabilecek bu "pisletme" olayını, görüldüğü boyutuyla almamak gerekir. Kaygusuz, bunu güçlü bir simge olarak yerleştirmiş romanına. Hikâye ilerledikçe birer birer karşımıza çıkacak, toplumun belirli kesimlerinden tiplerle daha da güçlenecek, yazarın bize düşündürmek istediği soruyu ortaya çıkaracak bir zemin için ilk dokunuş bu. Sema Kaygusuz'un motelin pisletilişiyle akıllara düşürmek istediği soru ise şu: Böylesi kirlenmiş bir ortamda, kendilerini sorumlu tutmayanlar ne kadar temiz? Ve paralelinde, eğer bu kirlenişe bir sorumlu aranacaksa, herkesin bunu aramaya kendisinden başlaması gerekmez mi?
Bu soruların bizi götüreceği yer de şüphesiz Türkiye ve hesaplaşılmamış geçmişi olacak.
Aslında Türkiye'yle de sınırlamamak gerekir Kaygusuz'un romanını üstüne kurduğu güçlü simgeyle doğan yakıcı soruları. Dünyanın haksızlık coğrafyası çok geniş ve biz bu coğrafyanın herhangi bir yeri için de yineleyebiliriz Sema Kaygusuz'un romanıyla düşündürdüklerini. Ancak acı Türkiye tarihi, bu romanın sorgulatmak istediği esas mesele.
Bu bağlamda birçok kahraman kendi dertleriyle giriyor romanın içine. Ozan, Melih, İsmail, üç kuşak tatile çıkmış yapışık aile, Ferhan, Selçuk, Alikâr, Eda, Ufuk... Birçok yaşanmışlık da bu kahramanlarla dile geliyor. Sonuçta ise ortaya bireysel dertler çıkmasını beklerken, bu portreler uç uca eklenip bir büyük ülke resmine dönüşüyor. İşte tam da bu nedenle "romanın başkahramanı" diyebileceğimiz güçte birini yerleştirmemiş romanına Sema Kaygusuz. Yazarın derdi, dertleri öne çıkarmak Barbarın Kahkahası'nda.
Ancak romanın, yine başkahramanı diyemeyeceğimiz, ama diğerlerine bakışla biraz daha önde olan bir kahramanı var: Yüzünü kapatan geniş şapkası, elinde sürekli bir şeyler yazdığı defteri ve ilerlemiş yaşına rağmen düzgün fiziğiyle dikkat çeken bir nevi tıp tarihçisi diyebileceğimiz Simin. Sinirleri bozuk motel sakinleri için defterine yazdığı gizli reçetelerden biri ülke için de gerekli yanıtı veriyor sanırım bize: Türkiye'nin ağzına bir karanfil şart.