| ISBN13 978-975-342-953-5 | 13x19.5 cm, 304 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Tülay Akkoyun, “Yere Düşen Dualar”, Cumhuriyet Kitap Eki, Ocak 2007 Yere Düşen Dualar Üzüm ve Altın olmak üzere iki bölümden oluşuyor. Gerçekten düşe geçilen iki bölümde de aynı karakterler yer almaktadır. Yakın tarihte, bir ada halkını anlatan birinci bölüm, amcasının ölümü üzerine annesinin evi terk etmesinden sonra babasıyla yaşamaya başlayan bir genç kızın ağzından anlatılıyor. Üzüm burukluğunda bir öykü. Romanda dil açısından dikkat çekici yenilikler var. Aslında yenilik demek ne derece doğru, bilmiyorum. Kullanılan sözcükler günlük yaşamda sıkça kullanmadığımız, kıyıda köşede kalmış sözcükler. Hamsini fırtınası, fırdolayı, yonga, bukağılı, bungunluk, yalazlamak, meftun, şehrengiz, ufunet, sitteisevir, vecit, yin, yülerzik, filizkıran fırtınası, eşkina, kapari, boşinan, dağdağalı, uzgörülü, tayf, benzeş, abraş, tekinsiz, helezon, eprimiş, tozan, canfes, pelür, pürçfosforışılı, lapis, helis, şom, ufunet, devcileyin, makastar, ortacılık, kayaç, lığlı, yalvaç, harım, turbalık, ağubozan, yekrenk. Eski sözcükler Söz konusu kelimelerin birkaçının sözlük anlamlarını belirttikten sonra kullanımlarını inceleyeceğiz. Ufunet: Sıkıntı, acı veya ağrı. (Daha çok Çankırı ve yöresinde kullanılır.) - Ufunetle dolmasına karşın anbean soylulaşan bir biçimi var onun. (sf. 139) Abraş: Alaca benekli, çarpık eğri, düzgün olmayan, halk dilinde çilli, çopur yüzlü, açık renk gözlü, çapar.- ".....kısa boylu, abraş suratlı genç bir adam kapıda belirmiş." (sf. 119) Vecit: Dini kaynaklı, gaza gelme, coşma halini ifade eden eski bir sözcüktür.- Geceler boyu vecit halinde sayıklayarak saf altın damıtmıştım kanımdan. (sf. 134) Tayf: Bir prizmanın içinden, beyaz bir ışık demeti geçirildiğinde elde edilen gökkuşağı renkleridir.-Yaşamı yenilemeyen, ölümü tekinsiz bir tayf gibi yaşamdan bağımsız kılan bir hayat." (sf. 113) Yin: Çin felsefesinde evrenin dişil öğesi, yin yangın siyah yarısı dişiyi temsil eder.- Dağarındaki söz, inanılmaz ölçüde değişkendir. Bazen tuhaf sözcükler de uydurur. Anlamını yalnızca ikimizin bilebileceği sesler... Sözgelimi "yin", sözgelimi "yülerzik" gibi. (sf. 83) Sitteisevir: Genelde nisan ayında oluşan, bazen bir hafta kadar sürebilen fırtına.-Sitteisevir günlerindeydik. Hava her saat değişiyordu. Kışı aratmayan sert rüzgâr iliklerimize kadar donduruyordu bizi. (sf. 75) Yalazlamak: Bir şeyi alevden geçirmek.-Biçimsiz pinokyolarını bir bir kanırtıyor, kalan kıymıkları ateşte yalazlayarak yaralıyordu onları... (sf. 65) Söz konusu sözcüklerin sözcük anlamları ve romandaki kullanımlarını verdikten sonra bu sözcüklerin yerinde ve doğru anlamlarda kullanıldığını görüyoruz. Neden eski sözcükler? Metne bu sözcüklerin gizemini katmak diye yanıtlayabiliriz. Romanda sadece eski sözcükler değil, eprimiş, boşinan, uzgörü gibi yeni sözcükler kullanıldığını da görüyoruz. Yazıda salt yeni sözcükler kullanmak kimi zaman sözcüğün metin içerisindeki gerçek anlamını vermekte yetersiz kalabiliyor. Birinci bölüm gerçek bir ada yaşamını ele alsa da masal havasında aktarılmaktadır. İkinci bölüm ise düşsel bir kurgudur.İkinci bölümde yer alan bazı sözcükleri de ele alalım. Bungun: Sıkkın.-Aygırlıktan beygirliğe uzanan bungun yaşamını fırlak kaburgalarından iletiyordu dünyaya. Huzme: Işın demeti.-Tavanındaki delikten ay huzmesinin sokulduğu kerpiçten bir kümbet. (sf. 152) Kunt: Ağır, kalın, dayanıklı ve sağlam-Anlattıklarına bakılırsa, atalarının daha önceden yaşadıkları bölge -adının anlamı Tuz Cehennemi gibi bir şey olacaktı- kunt mermerden, küçük bir adaymış. Çavlan: Şelale.-Hikâyenin sonlarına doğru, Kürekçiler Melifas'ın yılmak bilmez azmiyle dev çavlanları, dikenli tepeleri aşarak, geçit vermez bir uçurumun ağzına varmışlar. (sf. 170) İkinci bölümde Çingene mitolojisi, Çingene dilinden sözcükler yer alır. Phuvus, Mirigyelce gibi sözcükler bulunmaktadır.Örneğin Mirigyelce bir duadan söz edilir, Uğru sözcüğü de bir duaya göndermedir. Padişahları Zanko'nun "Yazı bize lanetlidir" dediği çingene mitolojisine bir göz atalım şimdi de. Zanko tarafından aktarılan, Kalderaslar'a ait 'Traditions'da -kapsam, içerik ve biçimlendirme açısından literatürde eşsiz olup, doğrudan Çingenelerden bize ulaşan bu yegane yazılı belgede- başka başka gelenek katmanlarına ait öğeler çarpıcı bir bütün içinde sunulmuştur. 'Traditions', dünyanın Tanrı ve şeytan tarafından yaratıldığına ilişkin Wlislocki'nin de kaydettiği eski pagan döneme ait sözlü gelenek ve ilk insan çiftinin yaratılışı, ayrıca ilk günah konusundaki İncil kökenli sözlü geleneklerden az çok etkilenmiş olan öyküyle başlar. Bunu, Firavun Efsanesi'nin ayrıntılı bir aktarımı izler. Bu efsanede, 'Pharavunure'lerin yaşamını yitirdiği fırtınalı met, 'Birinci Dünya'nın sonunu hazırlayan bir çeşit (Tufan) olarak karşımıza çıkar. Kalderasların bakışıyla en önemli Çingene gruplarına göz attıktan sonra, 'Yeni Dünya'nın önemli bir olayı olarak apokrif Hıristiyanlığındaki biçimiyle tanrısal çocuk öyküsü ele alınır. Zanko tarafından Çingenelerin İncili olarak nitelendirilen ve başı sonu olan bütünsel bir metnin dışında, 'Traditions' daha başka tek tük söylensel öyküler içerir (İstavroz, Proroe ve İlia; Devler; Yılan). Betimlemeler Romandaki betimleme ve benzetmeler de genç bir yazara göre oldukça ustalıklı kullanılmıştır. "Hastalık, ruh dediğimiz o dumansı yaratığı gövdeye karşı kullanamadığımız biricik sığınaktır. Yaşamın ölüm koktuğunu onun sayesinde anlarız." (sf. 70)Romanda üzüm, üzüm bağı, şarap ve şarap üretimiyle ilgili uzun araştırmalar yapıldığını hissettiren bilgiler bulunmakta. Üzüm ve çekirdeği arasında ezeli bir anlaşmazlık olduğundan söz edilir. "Üzümün beyaz eti, dünyanın bir günlük bir yer olduğunu öğütler; çekirdeğiyse toprağın sonsuzluğunu." Üzümden yola çıkarak yaşamsal bir felsefeye giden bir tanımlama görüyoruz. "Şeytani güzellikte bembeyaz bir kâbus görüyordu gökyüzü. Güzellik felaket denli ihtişamlıydı." (sf. 219) Soğuktan donmamak için bir atın (Yaşur'un) karnını yararak içine gömülen anneyle oğulun birbirlerini bütünlemesi ve Tevrat'taki Yakub ve Esava'nın öyküsüne öykünmedir.Yahudilerin kutsal kitabı Tevrat'tan ve Çingene mitolojisinden alıntılarla, postmodern kurgu içerisinde zengin bir içerik sunan roman, Sema Kaygusuz'un geniş sözcük dağarcığı ve bilgi birikimini yeterince kanıtlamaktadır. Eski-yeni sözcükler tartışmasına girmeden dilde kabul gören sözcüklerin kullanıldığını, kabul görmeyenlerinse unutulduğunun bilincinde olarak ve kalıcı olmanın yazıdan geçtiğini bir kez daha anımsayarak yazarın dilde yapmaya çalıştığı yeniliklerle sıra dışı bir romancı olduğunu kabul etmek gerekir. Sema Kaygusuz bu romanda Türkçenin zengin dağarı olan bir dil olduğunu da gözler önüne sermektedir. Son dönemde okunmaya değer bir roman. |