ISBN13 978-975-342-953-5
13x19.5 cm, 304 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Sandık Lekesi, 2000
Doyma Noktası, 2002
Esir Sözler Kuyusu, 2004
Yüzünde Bir Yer, 2009
Karaduygun, 2012
Sultan ve Şair, 2013
Barbarın Kahkahası, 2015
Aramızdaki Ağaç, 2019
Gaflet, 2019
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Semih Gümüş, "Bir Roman Ne Anlatır?", Radikal Kitap, Nisan 2006

'Yere Düşen Dualar'ın dili, sözcüklerin yaratıcı söz yaratmakta ne denli hünerli olabileceklerini ve hayal gücünü yazarın elinden alıp nasıl dışavurabileceklerini gösteriyor

Belli ve tam bir karşılığı olmamasına karşın, vazgeçemediğimiz sorulardan: İnsan bir romandan neler bekler? Somut beklentiler, her zaman, önce romanın ne anlattığıyla; duygusal, düşünsel beklentilerse, yazınsal yazının insanların bilişsel dünyalarına yaptığı tanımlanması güç etkilerle ilgilidir.

Bu soruyu Sema Kaygusuz'un Yere Düşen Dualar romanını okumayı sürdürürken yalnızca kendimi ilgilendiren sınırlar içinde tutmaya özen göstererek soruyorum. Yere Düşen Dualar'ı ne bekleyerek okudum? Bir ölçü olmaz elbette ve öyle almak da çoğun doğru sayılmaz belki ama: hiçbir şey.

Sema Kaygusuz, edebiyatın bir dil içinde yaratılıp bütün anlamın orada kaynayarak öyküye ve romana dönüştüğünün en çok bilincinde olan yeni kuşak yazarlardan. Dili, edebiyatta böyle bilmeyen var mı, denirse, elbette var. Öyle görmeyenlerin yanı sıra, öyle gördüğünü sananların da bulunduğu yerde ve edebiyatı bam telinden anlatanların yüksek perdeyle akordu kolayca bozdukları şimdilerde, Yere Düşen Dualar gerçekten de sıra dışı bir roman olarak edebiyatımıza bir gurur tacı gibi kondu.

Öyküsü ağır dili hızlı

Yere Düşen Dualar'ın dili, sözcüklerin yaratıcı söz yaratmakta ne denli hünerli olabileceklerini ve hayal gücünü yazarın elinden alıp nasıl dışavurabileceklerini gösteriyor. Türkçenin bitik sözcüklerle çoğaltılmaya gereksinim duymadan da nasıl büyük bir gizilgücü, zengin bir dağarı olduğunu tanıtlıyor.

Yere Düşen Dualar'ın öyküsü ağır, dili hızlı. Sözcüklerin birbirlerine eklenirken ne denli dolaylı, düşündürücü, anlam taşkını oluşları yanında, bunu üstelik uzun ve dolambaçlı olmayan tümceler içinde ortaya koyma biçimlerine bakarak, Sema Kaygusuz'un son yıllarda yazılmış en güzel roman dilini kurduğunu da düşünüyorum.

Özel bir arama çabasına girmeden, rastgele açtığım bir sayfadan hiç güçlük çekmeden kolayca seçtiğim bir bölümü almak istiyorum ki, yukardaki savsözüme güçlü bir dayanak tutabileyim: "Yılankavi sokaklarda şuursuzca yürüyordum. İçimde bir uzak özlemi, ezbere bildiğim taş kaldırımlarda kendime göre bir uzaklık biçiyordum. Uzak neydi? Annemdi elbette... Başka? Canfes dut yaprağındaki sarmal! Ve yerlerin birbirine benzerliğini bulmaktı sarmalda... Peki ya bir dağ ne demek, bir nehir, kenti saran sur, kente sokulan sukemeri, bir köprü ne demek ve daha bilmediğim şeyler... Bir baktım çorbacının önündeyim. Ağustosun yirmi dokuzu. Akşam ışığında gölgeler geri çekilmiş."

Roman kendini anlatır

Yere Düşen Dualar'ı herhangi bir sayfasını açıp böyle okuyabilirsiniz; özellikle "Üzüm" adlı ilk bölümünden rasgele bir sayfa: Bir başka benzerini bulmakta hiç güçlük çekmeyeceksiniz ve özellikle aradığınızda gene pek çok sayıda benim burada aldığımdan daha ustalıklı, zengin çağrışımlı, çokanlamlı, etkileyici, çarpıcı bölümler, tümceler, sözler, sözcükler bulacaksınız ki, bu yazılmadan önce düşünülüp bulunmuş, yazılırken incelikle dokunmuş dilin gerçek bir edebiyat yapıtına dönüşme becerisinden aldığınız duygunun yanı sıra, unutulması olanaksız bir tadı da belleğinize işleyeceksiniz.

"Bir roman ne anlatır?" sorusuyla başlamıştım söze; yanıtını kendim için verdiğim bu soruyu herkesin sorması gerektiğinden kuşkum yok. Bunun bir hayat, bir durum, sarsıcı kişiler, ilişkiler, sorunlar ve düşündürücü somut anlamlar aramak için sorulmuş bir soru olduğunu düşünüyorsanız hemen, buradaki eleştiri anlayışına uzak kaldığınızı söylemem gerekebilir; çünkü bir romanın önce kendini anlattığından söz açmak için Yere Düşen Dualar düpedüz olağandışı bir fırsat yaratıyor; ondan sonra da kendini en iyi anlatmanın yollarında uğradığı hayatlardan söz açılabilir.

Rasgele seçilmiş bölümlerin hep benzer nitelikte, aynı düzeyde olduğu söylenebilir, ama sürekli pırıltılar saçan bir dile ya da yazınsal dili süsleyip gevşeten bir tutuma da Yere Düşen Dualar'da rastlanmıyor. Tutarlı, sanki kırk yıl düşünülüp kotarılmış bir dil, anlamını da doğal halinde dile getiriyor. Bir adanın ve halkının ne kadar olabilirse o kadar renkli, daha doğrusu yalın ve hep bilinen biçimler içinde süren hayatının daha çok insanı sıkıştıran, gitgide yalnızlaştırıp dilsizleştiren sıkıntısından bu denli zengin bir dil çıkarmak da var ki, işte bunu Sema Kaygusuz son zamanlarda daha hünerlisine rastlamadığım bir düzeyde başarıyor.

Hayatlar ve ayrıntılar

Yazınsal dilin kendini bu zengin biçimlendirme ve Türkçenin olanaklarını son kertede kullanma kararlılığı içinde sınırlı hayatları anlatmak, o hayatları bu kez bütün ayrıntılarına işleyen, dipsularına kadar ne var ne yok bulup çıkaran bir derinlik kazandırıyor metne. Yere Düşen Dualar, okyanus suyunun derinliği ve arılığında bir anlam yoğunluğuna sahip oluşuyla da benzerlerini son yıllarda çok az okuduğumuz romanlardan.

Leylan, ada romanlarında pek az rastlanan kadın kahramanlardan biri olarak yaşarken adayı, yazarının ada romanlarına özgün bir yorum getirmesinin de yollarını açar. Onu anlamayan ada halkından uzak yalnızlığına çekilmesini sağlayan kütüphanesi, sığındığı kitap koleksiyonu ve babası, seviştiği genç adam, üzüm bağı, gelecek düşleri içinde sıradan bir adalı olmanın çok ötesindeki hayal gücü ve sağlam kişiliğiyle Leylan, ada içinde adayı dışardaki dünya gibi yaşayamamanın da sıkıntıları içindedir. Çevresinde onun düşünsel ve duygusal dünyasını sarsacak kertede bir karmaşa yoktur, ama bir adalı gibi olmadığı için de yaşadığı sınırlı ilişkileri çok yoğun yaşamaktadır.

Kendisine sürgün durmak

Onun gene de adada bir yabancı gibi olduğunu söylemek yerine, kendine sürgün duruşundan söz edilebilir. Bile isteye seçilmiş iç dünyasında yaşarken bir dış dünya olamayan adanın iç karartıcı ruhuna özdeş bir ruh durumu da edinmiştir Leylan. O aynı zamanda "Üzüm" bölümünün tek anlatıcısı; anlatıcı olmanın kazandırdığı özgüven sanki kurtarıcısı olmuştur ve daha yoğun sıkıntılar içinde bırakmak yerine kahramanını, Sema Kaygusuz'un anlatım olanaklarını zenginleştirir.

Yere Düşen Dualar üstüne okumalarda "Üzüm" bölümünde romanın yakaladığı başarı özellikle vurgulanırken, "Altın" bölümünün aynı etkiyi bırakmadığı sıklıkla belirtildi. Romanın ilk yarısını oluşturan bölümün ikinci bölümde sürüp tamamlanması beklenirken umulmadık bir masal dünyasında yalnızca ilk bölümün bir alegori içinde izinin sürülmesi, sanırım okuru yormuştur.

Gene de "Altın" bölümünün "Üzüm"den kopuk olmadığı üstünde durulmalı. Neredeyse kusursuzca yaratılmış, etkileyici ve tastamam ilk bölümden sonra gelen ikinci bölümün romana eklenemediği için sanki ikinci bir roman gibi okunması gerektiği biçimindeki eleştiri de yerinde sayılamaz. "Altın", "Üzüm"ün alegorisi gibi yazılıp yaşanmaktadır ve ilk bölümün gerçekliği içinde yazarın doğrudan anlatmak istemediği hayat, bir karabasan gibi yazarının ve okurunun üstüne çökerken roman kişileri yazınsal düzeyde özgürleşir.

İç karartıcı bir roman

Yere Düşen Dualar iç karartıcı bir roman, kara, hiç de iyicil olmayan duyguların taşıyıcısı; hayatın önce bir adada, sonra Leylan'ın, babası Kutsi Karaca'nın, yokannesi Ecmel'in, Yâşur masalının adada yaşayamadıkları hayatı ancak bir alegori olarak yaşatabileceğini gören Sema Kaygusuz'un edebiyatı yüceltecek kerteye çıkarıp şimdiki zamanlara temiz bir sayfa açılmasını sağladığı bir roman.

Sema Kaygusuz, sanki sahicilikten uzak benzerleri gibi bir söz içinde, "İnsanlara ruhuna baktırmaya yeltenen ve insanın ruhuna dokunmak isteyen biri olarak, kalbi en yukarı koyup göğsümden düşünerek yazdım bu romanı," diyor, ama yazdığıyla sözü en çok örtüşen yazar olarak hayatımıza öyle giriyor ki, buraya kadar yazdıklarımı adamakıllı eksiltiyor. Sonra "Üzüm" bölümünde Leylan'ı, Kutsi Karaca'nın yaşamasız bir adam olarak varlık nedenini, "Altın" ile "Üzüm" arasındaki bağları, Ecmel ile kocası arasındaki tuhaf ilişkiyi, bir başına etkisinden kurtulamadan okuduğum dilini, bu romanın edebiyatımızın bugününde nereden çıkıp nereyi gösterdiğini... bütün bunları ayrı başlıklar altında çözümlemek zorunda olduğumuzu ve bunun kesinkes yapılması gerektiğini düşünüyorum.

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X