Necmiye Alpay, “Dil meseleleri: Nurdan Gürbilek”, Radikal Kitap Eki, 10 Ağustos 2007
Yanlış ya da eksik izlemediysem, son yirmi yılın Türkiye'sinde önem kazanan ve bence uzun süre de önem taşıyacak olan yeni bir 'biz'in ilk dile getiricisi Nurdan Gürbilek'tir. Bu 'biz', Gürbilek'in 1986 tarihini taşıyan "Krizin İmkânları" başlıklı yazısında belirdi ve daha sonra da belirli bir süreci izledi.
"Krizin İmkânları"nda, 'biz'den kasıt, 'Marksistler'di. Yenilik, böyle olmasında değil elbette: Gerek 'Marksistler' kavramının, gerekse 'Marksizm' kavramının bizim toplumumuzda o vakte kadar yerleşik olandan farklılaşmasında, içerik değiştirmesinde. Radikal Kitap'ın bu sayısında yayımlanan Gürbilek söyleşisinin girişinde de belirttiğim üzere, o vakte kadar reel sosyalizm ideolojisi çerçevesinde içeriklendirilen bu kavramlar, Murat Belge ve Nurdan Gürbilek gibi yazarlar eliyle, reel sosyalizm dışı Marksist ve muhalif düşünceden yararlanacak biçimde genişletildi. "Marksizmler" biçimindeki çoğul kullanımla durum sözcük düzeyine de taşındı. Buradaki çoğul ekinin bir liberalliğe işaret olmaktan çok, gerçeklikteki farklılaşmaya işaret olduğunu belirtmekte yarar olabilir.
Gürbilek'in Marksizm içi eleştirisinde bana en temel önemde görüneni 'çelişkilerin dışsallaştırıldığı' saptaması olmuştu: Her bütünlüğün, o arada birer bütünlük olarak 'Marksizm'in ve 'Marksistler'in, "mutlak ve kuralcı bir olumlamaya" dönüştürülmesini eleştiriyordu Gürbilek. Yazılarındaki pek çok nokta gibi Gürbilek'in 'biz'i de bu eleştiri temelinde ya da sayesinde daha iyi anlaşılabilir. Gürbilek'in 'biz'i, diğer yazılarını da dikkate aldığımızda, Murat Belge'nin ironik 'biz'inden farklı, Yıldırım Türker'in son yıllarda iyiden iyiye 'bizim' kıldığı 'biz'le çok yakın ya da aynı: Genellikle, Marksizm temelinde 'sivil toplum'u, yani siyasal iktidarın ve yönetimin dışında ve karşısında olanı içeriyor.
En iyi eleştirmenler, düşünsel ve kavramsal ihtiyaçları için, düşüncelerinin içinden gelen bir ihtiyaçla, 'dünya düşüncesi'ne alıcı gözle bakmasını biliyor; 'dünya=Avrupa' yanılgısına, diğer adıyla Avrupamerkezciliğin tehlikelerine dikkat çeken görünmez bir ayraçla birlikte.
Nurdan Gürbilek de bu eleştirmenlerden. Düşüncesindeki merkezî bileşenlerden ve boyutlardan biri, en başından itibaren dil oldu. Gürbilek'i okumak, aynı zamanda dilsel ve söylemsel olana ilişkin, benzersiz gözlemler ve kavramlaştırmalar okumak anlamına geliyor. Edebiyat ilgisiyle sınırlı değil bu özellik. Dikkatini edebiyat dışında, kültür alanında yoğunlaştırdığı durumlarda da böyle. Vitrinde Yaşamak kitabında, 1980'lerdeki "söz patlaması"nı, bunun beraberinde getirdiği "cümle yapısından, sözcüklerin yüklendiği simgesel değerlere ... fiil zamanlarına kadar" saptayıp çözümlüyordu. Dönemin kültürel bileşenlerini sayarken, "kısmen kurgusal ve sentetik bir dil", "kuşatıcı
ve kışkırtıcı bir söz düzeni", "tümüyle keyfi ve nedensiz bir dil"i de sayıyordu. Bugün fazlasıyla alışılmış bir hale gelen aburcuburlaşmanın dilsel başlangıçlarını saptıyordu böylece.
Sözün nasıl bir tür supap işlevi görebildiğini kavramamıza yardımcı oldu Gürbilek. Bizi "söz patlaması, söz siyaseti, söz düzeni, normallik parantezi, yaşananları estetize eden söylem düzeni, sözel ya da görsel adlandırma" gibi pek çok kavramla tanıştırdı.
Edebiyata odaklanan yazılarında yer alan, dile ilişkin saptamalarını ise, tıpkı yazıların bütünü gibi, okumaya doyamazsınız: "Biri Türkçe'nin
en uzun cümlelerinin yaratıcısı, öteki en kısalarının" (Yer Değiştiren Gölge, s. 43). Çoğu yazısının sonunda karşımıza çıkan sorularını vb.
Gürbilek'in en çok kullandığı zaman kipi, geniş zaman. Tehlikeli bir kip, çünkü iki işlevinden biri bilgi vermek bu kipin. Ders kipi, otorite taşıyan kip. Ama Gürbilek'teki kullanımıyla bana öteden beri büyük ölçüde ikinci işlevine yakın, dolayısıyla daha çekici geldi. Ondaki geniş zamanın ufkunda genellikle haber verme, hikâye etme var. Sonradan başka yazarlarda, geniş zaman kipiyle birlikte, aynı düzeyi tutturmaktan hayli uzak bir biçimde yaygınlaşan bir kalıpla kullandığı zaman bile.
Kalıp dediğim, yazıya ya da paragrafa "[Filanca yazar], '...' der" diye başlandığı durumlar. Gürbilek, bu kalıpla yaptığı alıntıyı her zaman tartışmasında hareket noktası, nirengi noktası ya da bir koşutluk dolayımı kıldı. Onda ve Orhan Koçak'ta bu yapı, 'dünya düşüncesi'nin içinde yer alma duygusu veriyor, pek çok örnekte rastlandığının tersine, yaslanacak bir otorite, duygusu değil.