 | ISBN13 978-975-342-532-2 | 13x19,5 cm, 176 s. |
Liste fiyatı: 210.00 TL İndirimli fiyatı: 168.00 TL İndirim oranı: %20 {"value":210.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"324","item_name":"Kırılgan Hayat","discount":42.00,"price":210.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Kırılgan Hayat Yasın ve Şiddetin Gücü Özgün adı: Precarious Life The Powers of Mourning and Violence Çeviri: Başak Ertür Yayıma Hazırlayan: Bülent Doğan Kapak Resmi: Damien Hirst Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Eylül 2005 | 4. Basım: Mart 2024 |
1990'lardan bu yana feminist kuramın önde gelen isimlerinden biri olan Butler, ABD'ye yapılan 11 Eylül saldırısının ardından gelen yas ve şiddetin kamusal alandaki kısıtlayıcı etkilerini değerlendiriyor. ABD hükümetinin hukuk dışı uygulamalarını Michel Foucault ve Giorgio Agamben'in "egemenlik", "iktidar" ve "yönetimsellik" kavramları ışığında tartışan yazar, uluslararası yasaları ve yurttaşlık haklarını çiğneyen bir iktidarın getireceklerine dair uyarılarda bulunuyor. Kimi yaşamların yaşam sayılmadığı, kimi insanların insan sayılmadığı, hatta kimi ölümlerin yası tutulamaz sayıldığı bir dünyada ABD'nin "teröre karşı kalıcı savaşı"na karşı çıkıyor ve Emmanuel Levinas'ın insancıl "öteki" anlayışını hatırlatarak, eleştiri düşmanlığı ve misilleme yerine dayanışma ve küresel adalet çağrısı yapıyor.  | İÇİNDEKİLER |
Teşekkür
Önsöz 1 Açıklama ve Temize Çıkarma, Ya da Neyi Duyabildiğimiz 2 Şiddet, Yas, Siyaset 3 Süresiz Alıkoyma 4 Antisemitizm Suçlaması: Yahudiler, İsrail ve Kamusal Eleştirinin Riskleri 5 Kırılgan Hayat
Türkçe Basıma Sonsöz  | OKUMA PARÇASI |
Önsöz, s. 9-17. Kırılgan Hayat’ta derlenen beş denemenin hepsi de 11 Eylül 2001'den sonra, olayları takiben artan yaralanabilirlik ve saldırganlık koşullarına cevaben yazıldı. 2001'in sonbaharında ABD'nin kendini küresel bir cemaatin parçası olarak yeniden tanımlama fırsatını kaçırmakta olduğunu düşünüyordum. ABD tam aksi yönde hareket ederek milliyetçi söylemi yükseltti, gözetim mekanizmalarını genişletti, anayasal hakları askıya aldı, aleni ve örtük sansür biçimleri geliştirdi. Bütün bunlar kamu alanındaki entelektüellerin adalet ilkesine karşı kamusal sorumluluklarını yerine getirmekte tereddüt etmelerine, habercilerin ise saygın araştırmacı habercilik geleneğine veda etmelerine yol açtı. ABD sınırlarının ihlal edilmiş olması, dayanılmaz bir yaralanabilirliğin teşhir edilmiş olması, dehşet verici sayıda insan hayatının yok olması korku ve yas duygularına yol açtı, ve bu durum halen değişmiş değil. Ama bu olaylar aynı zamanda sabırlı bir siyasi düşünüm için teşvik unsuru niteliği taşıyor. En azından örtük olarak, yaralanabilirlik ile saldırganlığı siyasi yaşamın iki çıkış noktası olarak aldığımızda siyasi düşünüm ve irdelemenin nasıl bir biçime bürünmesi gerektiği sorusunu ortaya koyuyorlar. Yaralanabilecek olmamız, başkalarının yaralanabilecek olması, bir başkasının kör kaprisiyle ölüme maruz kalabilecek olmamız, hem korku, hem de keder sebepleri. Ancak, yaralanabilirlik ve kayıp deneyimlerinin ille de doğrudan askeri şiddet ve misillemeye yo... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Özgür Erbaş, “Kimin yası tutuluyor?”, Cumhuriyet Dergi, 6 Kasım 2005 Kim gerçekten yaşar, hangi ölünün yası tutulur? ABD'li felsefe profesörü Judith Butler, "Kırılgan Hayat" kitabında 11 Eylül'ün ardından başlayan sansürü ve kutsanan şiddeti anlatırken işte bu soruları da yanıtlıyor. "Irak'ta ölen her bir ABD'linin bir adı var" diyor Butler ve soruyor: "Peki ya Iraklılar? Ne de olsa yüzü olmayanların ölümü keder vermiyor." ABD'nin Irak işgali sırasında ölen askerlerinin sayısının, "psikolojik sınır" olan 2 bini bulmasından söz edildi. Bunun üzerine New York Times gazetesi, 4 sayfasını ölen askerlerin resimlerine ayırdı. Resimlerin altında askerlerin adları ve doğum yerleri yazıyordu. Bu savaşta ölen Iraklı sivil sayısı ise yaklaşık 36 bin. Onlar, Irak'tan hemen her gün gelen bombalı saldırı haberlerinde ölenler olarak tarihe geçiyor, adları anılmıyor. ABD askerlerinin toplu ölüm ilanlarının yanında, onların esamesi okunmuyor. İşte bu noktada, hangi "kişinin" ölümü gerçekten ölümdür, kimler gerçekten yaşar ya da kimler "insan"dır, kimler değildir sorusu akıllara geliyor. İşte bu sorunun yanıtının peşine düşen ABD'li felsefe profesörü Judith Butler, 5 denemeden oluşan "Yasın ve Şiddetin Gücü" altbaşlığını taşıyan "Kırılgan Hayat" kitabında, güvenlikle özgürlüğün savaşını tartışıyor. ABD'de 2004'te yayımlanan kitap Başak Ertür'ün çevirisiyle Metis Yayınları'ndan çıktı. Butler kitapta milat olarak 11 Eylül saldırılarını alıyor. Sa... Devamını görmek için bkz. |  |
Melek Görgenli, “Birbirimizin yüz’üne bakabilmek”, Birgün Kitap Eki, Haziran 2006 “Görünen o ki insan olmamıza daha var ve bu ihtimal şimdi hiç olmadığı kadar tehlikede, belki de süresizce önlenmekte...” Judith Butler, Kırılgan Hayat Sosyal psikoloji literatüründe “ahlaki dışlama” terimiyle çerçevelenen süreç, her düzeyde iktidarların, “öteki”lere yönelik zalimliklerini, aleni kötülükten edilgen umursamazlığa kadar farklı derecelerde hayata geçirirken, onları “bazı bakımlardan daha az insanca” ya da “insan niteliğinden” yoksun bırakacak bir kamusal sözbirliği oluşturulduğuna işaret eder. Böylece ayrımcılık ve şiddet daha kolay, makul ve hatta zorunlu hâle gelir. İnsanlar diğerlerini insanlıktan çıkardığında, onlarla duygudaşlık kurmaları mümkün değildir; merhametten söz etmek artık imkânsızdır. Hele ayrımcılığa uğrayan gruplar normatif olmayan bir biçimde isyana kalkışırlarsa, tehdit algısı güçlenerek büyür ve insan niteliğinden “kurtarılmaları” söz konusu olur. Kürt sorununu çok yönlü bir ayrımcılık meselesi olarak görmek ve Kürtlere “haklarını”n verilmesini savunmak, biz Türklerin –özellikle de solcu Türklerin- Butler’ın sözleriyle “insan ontolojisinin liberal versiyonlarına yerleşmiş olan bir yasal çerçevedeki meşruiyetini gayet iyi tesis ediyor olabilir, ama ölümcül olmasa da geri dönüşsüz biçimlerde bizi kendimizden koparan, başkalarına bağlayan, alıp götüren, çözen, bizim olmayan hayatlara bulaştıran tutkunun, kederin ve öfkeni... Devamını görmek için bkz. |  |
Elif Demirkaya, "Kırılgan hayat üzerine notlar", Birgün Kitap Eki, 8 Nisan - 5 Mayıs 2016 Judith Butler, 11 Eylül 2001 sonrasının korku ve keder iklimine atfen yazdığı Kırılgan Hayat adlı kitabında, yaralanabilirlik ve yas üzerinden sosyal bir ontoloji kurar. Ona göre öldürülebilir olmak ya da kırılganlık (precariousness) tüm canlıların paylaştığı müşterek bir durumdur ve bizi hiç tanımadıklarımızla birbirimize bağlar. Ancak hepimizin aynı derecede öldürülebilir olduğu da söylenemez. “Yaralanabilirliğin jeopolitik dağılımı” (precarity) farklılık arz ettiğinden, bazı nüfuslar daha fazla risk altında kalmaktadır. Butler, kitabında bu dağılımı belirleyen tertiplerin ve özne olarak tanınmanın sınırlarını çizen çerçevelerin peşine düşer. Almanlar karşısında Yahudileri, İsrailliler karşısında Filistinlileri, Fransızlar karşısında Cezayirlileri ya da Türkler karşısında Kürtleri daha öldürülebilir kılan nedir? Ararat filmindeki Edward Saroyan’ın (Charles Aznavour) tabiriyle sorarsak, kimin nefret edilebilir olduğuna ve kimin ötekine olan nefretinin sorumluluğunu bile üstlenmeden onu yaralayabileceğine nasıl karar verilir? Butler’a göre “hangi ölümün yasının tutulmaya değer, hangi yaşamın yaşanmaya değer olduğunu belirleyen politikalar” vardır. Bu politikalar, ötekinin öldürülebilirliğinin benim üzerimdeki sorumluluğunu sarsar çünkü beni, karşımdakinin hayatının benimkinden daha az değerli olduğuna ikna eder. Onu özne konumundan sıyırır, insan... Devamını görmek için bkz. |  |
|