| ISBN13 978-975-342-820-0 | 13x19,5 cm, 104 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Yalçın Tosun, "Gülümsedi. Güliz içine çekti", Radikal Kitap, 30 Eylül 2011 Ayşegül Devecioğlu’nun 2009 yılındaki Kış Uykusu adlı öykü kitabını, yeni bir öykü kitabı izledi: Başka Aşklar. Daha önce iki romanı yayımlanmış bir yazarın öyküyle olan serüveninin devam ediyor olması bile başlı başına ilgiyi hak ediyor. Melih Cevdet Anday’dan bir epigrafla başlıyor kitap: “Çünkü saatler dardır, her şeyi almaz.” Epigrafların kitaplar için kimi zaman tehlikeli ipuçları taşıdıklarını söylerler; bu cümle de, bir uyarı gibi adeta, okuyucuya birazdan okuyacakları öykülerde yaşanmamışlıkların, geç kalmışlık ve pişmanlıkların haberini daha en başından veriyor. Başka Aşklar başlığı altında toplanan altı öykünün ilki, belki kendini en az ele vereni ve en çok gizleyeni. “Koltuk” adındaki öykü, bu yönüyle, Devecioğlu’nun bir önceki kitabı Kış Uykusu’ndaki öykülere daha bir yakın duruyor; Başka Aşklar içindeki bazı öykülerdense biraz ayrıksı. Ama belli ki yaşanmamış bir aşkın cılız sesi burada da, satır aralarından duyuluyor. Daha ilk öyküsünün bu kendini kolayca ortaya koymayan ve uğraş isteyen tavrı, okumayı salt eğlenceye indirgeyen okurlara biraz şaşırtıcı gelebilir. Devecioğlu, “Koltuk”u izleyen üç öyküde daha sade bir anlatım benimsiyor. Bunlardan ilki olan “Tek Çaresi Ölümmüş”te özellikle dile gelmeyenin, boğazda düğümlenenin, havadan sudan konuşmalar arasında aslında ne kadar ortada olduğunu gözler önüne seriyor yazar. Evet, yaşıyoruz ve yaşarken –yalan söylemediğimiz zamanlarda– en çok yaptığımız şeyi yapıyor, ortada olanı örtmeye çalışıyor ya da görmezden geliyoruz. Karla kaplı bahçede, burnumuzun dibinde yatmakta olan cesedi yok saymak için örneğin, gökyüzüne bakıp güneşin kar topladığından söz açıyoruz. Bu durum öykü diline girdiğinde yazar için oldukça elverişli bir kapı aralar. Aslında yazar öykü kişilerini başka şeylerden konuştururken ortada bariz bir şekilde görüneni, yok sayar gibi yaparak inceden duyumsatır ve bir anlamda asıl anlatmak istediğine dikkat çeker. Bu çaba da dozunda uygulanırsa, bu öyküde olduğu gibi öyküye cazibe ve bir ölçüde de gerilim katar: “…Adam bunu hep inkar etmişti. Gerçi artık böyle şeyleri düşündüğü de yoktu. O günler çok geride kalmıştı. Ümran uzanıp arkadaşının eline hafifçe dokundu. Gülümsedi. Güliz içine çekti. Dudakları incelmiş, aşağı doğru sarkmıştı, gözlerinden biri hafifçe seğiriyordu. “Birden soğudu, değil mi?” dedi. “İyi kış yapacak bu sene,” diye yanıtladı Ümran.” Bu öyküyü izleyen iki öyküden ilki, kitaptaki en çarpıcı fikirlerden birini barındıran “En Çok Karşılaştığım Adam”. Öykü tekinsiz havasıyla yer yer bir ‘film noir’ atmosferi yaratarak açılıyor. Kader, tesadüf ve inançlardan söz ederek aslında okuyucuyu başka bir şey üzerinde düşünmeye itiyor. Tesadüflere pek de inanmadığını söyleyen kadın öykü kişisi başına geleni açıklayabilmek için yine de bir şeye inanma ihtiyacı duyuyor sık sık. Ve değişiyor, bazen bazı şeylerin –kadere ya da tesadüflere inanmasanız da– sizden daha güçlü olduğunu kabul etmek gerekir dercesine arayışından vazgeçerek değişiyor. Tıpkı bir sonraki öykü “Kötü”deki apartman sakinleri gibi. Devecioğlu, bu ülkede yaşanan, yaşanmakta olan acıların da uzağında durmayan bir yazar. Bu kitapta da son iki öykü “Kurşun Memed” ve “Xet”de daha çok ortaya çıkıyor bu durum. “Xet” adlı öyküde, yangınlar ve mayın tarlaları içinde birbirine yardım etmek isteyen insanların beyhude çabaları can yakıyor. “Kurşun Memed”deyse köy insanı ekseninde, yine bir ötekiyi kabullenme sürecinde yaratılan bir mitin izini sürüyor. ‘Başka Aşklar’, birbirinden farklı gibi görünse de benzer bir duyarlıktan süzülmesiyle benzeşen öykülerden oluşuyor. Aşklar var bu öykülerde evet, ama genelde ya yaşanmamış ya da gizli kapaklı, tek taraflı yaşanıyor. Bu aşklar bir tarafa, kitap ötekileri oldukları gibi almak ve anlamaktaki yerleşmiş engellerimizin cesaretle üstüne gidiyor bir de en çok. Kitaptaki kısa öykülerin gücü belki de en çok buradan geliyor. |