Şadiye Narin, "Öteki hikâyeler", Taraf Kitap Eki, Ekim 2011
Başka zamanlar ve coğrafyalarda geçse de her gün karşılaştığımız, göz göze geldiğimiz, belki de muhabbet ettiğimiz kadınların unutulmuş, bir kenara itilmiş, karşılığı olmayan aşklarını, arzularını ve hayatı olduğu gibi kabul edişlerini anlatıyor Ayşegül Devecioğlu Başka Aşklar’daki öykülerde.
Eskiden deniz gören evlerin artık görmeyen salonlarında, mutfaklarında, kestane ağaçlarının şahitliğinde, sınırla dağ arasındaki mayınlı bölgelerde sessiz sedasız yaşanan, yaşanmadan biten aşklar ve bu aşkların kadın kahramanlarının hayatlarındaki kırılma noktaları. Birbirinden bağımsız görünen bu öykülerin ortak noktası aşk gibi görünse de aslında kadınlar. Kentli, kasabalı, fakir, zengin, Türk, Kürt, yaşlı, genç, transseksüel…
Bütün bu kadınlar öyle büyük büyük yaşayan kadınlar değil. Gözümüzün önünde olsalar da görmediğimiz kadınlar. Hayatın gündelik rutininin içinde kaybolup giden, seslerini çıkarmadan aşklarını, acılarını, pişmanlıklarını yaşayan kadınlar. İşte, sessiz sedasız yaşayan bu kadınların hikâyelerini onların duruşlarını andıran sükûnetli bir dille anlatıyor Devecioğlu.
“Kötü” adlı öyküdeki transseksüel Arzu’nun var olabilmek ve kendine yer edinmek için yeni taşındığı apartmanda kopardığı patırtı, Arzu’nun genç ve yakışıklı bankacıya âşık olup sonrasında terk edilmesiyle yerini derin bir sessizliğe bırakır. Aşk acısı çeken ve sessizleşen Arzu’daki değişim apartmandakilere de yansır ve Arzu’yu aralarına kabul ederler. Bir aşkın neleri değiştirdiğini, önyargıları nasıl yıktığını okuyoruz Devecioğlu’nun bu öyküsünde.
Öykülerinde sadece büyük şehirlerdeki kadını anlatmıyor Ayşegül Devecioğlu; büyük şehir hayatının dışındaki coğrafyalara ve kenar mahallelerine de kulak kesiliyor ve oradaki her şeyiyle yarım kalmış hayatları, seçimleri de anlatıyor.
Ceylan (Önkol)’a ithaf ettiği “Xet” adlı öyküde Reyhan ile Xezal’ın hayatlarına tanıklık ediyoruz. Dağ ile mayınlar arasında kalmış bir sınır kasabasında geçen öyküde yaşamak artık –henüz delirmemişlerse tabi– özellikle de kadınlar için susup kabullenmek ve direnmek anlamına geliyor. İki kardeşi dağa gitmiş ve birinin cenazesi geri gelmiş olan Reyhan’ın, kasabaya nereden geldiği bilinmeyen ve hiç konuşmayan Xezal’ı koruyup kollaması, onu kendine yoldaş etmesi. Bir gün Xezal da dağa gider ve Reyhan gene geride kalır. Bütün bunlar yaşanmamış olsaydı sevdiği ile oradan uzakta bir hayat kuracaktı belki de. Ama kadınların kendilerini ya mayına ya dağa attığı bu çıkmazda Reyhan’a gene susup acılarla dolu o evde kalıp gidenlerin ardından bakmak düşer.
“Kurşun Memed” öyküsünde ise, erkek dünyasının zalimliğini bilen annenin kendini ve kızını korumak için ortalarda olmayan oğlundan önce bir kahraman, sonra da kasabalılarında yardımıyla bir ermiş yaratışını okuyoruz. “Kurşun Memed” öyküsü öyle bir dille anlatılmış ki bu zamanı değil başka bir zamanı anlatıyor hissi veriyor insana. Ya da kasaba, köy hayatı annenin anlattığı düşsel hikâyenin kendisini var etmesine izin veriyor.
Kitabın ilk öyküsü “Koltuk”ta biri diğerinin bakımına muhtaç iki kız kardeşin hikâyesinde de aşkın izlerini sürüyoruz. Önceden deniz gören bu evin salonuna aşk çok sonraları gelir. Kendini kız kardeşiyle o eve kapatmak zorunda kalan kadın kendisinden beklenenlere sırtını dönemez. Geç gelen aşk yaşanmadan sessizce gider. Kendilerini başkalarının hayatlarına adamış ne çok kadının hikâyesini dinlemişizdir kim bilir bu hayatta.
Bildiğimiz, gördüğümüz, görünce bakakaldığımız ya da kafamızı çevirdiğimiz, kimini bir masal gibi dinlerken, kiminden ürktüğümüz öyküler anlatılıyor Başka Aşklar’da. Bir ucu öbür ucundan başka bir iklimler yaşayan bu toprakların, belki de ancak şanslılarsa delirerek hayata tutunabilmiş kadınlarının öykülerini.
Her hikâyenin ucunu diğerine aşkla bağlamış Ayşegül Devecioğlu, bazen varlığıyla bazen yokluğuyla.