| ISBN13 978-975-342-820-0 | 13x19,5 cm, 104 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Ömer Özdemir, "Aşkların sustuğu yerde", Kitap Zamanı, 3 Ekim 2011 Kuş Diline Öykünen ve Orhan Kemal Roman Armağanı sahibi Ağlayan Dağ Susan Nehir adlı kitaplarından sonra, okurlarını şaşırtarak Kış Uykusu adlı bir öykü kitabı yayımlamıştı Ayşegül Devecioğlu. Başka Aşklar, yazarın ikinci öykü kitabı. Roman kadar öyküde de kalıcı olacağının işaretlerini veren, kendi öykü dilini en başından kurmuş bir yazarla karşı karşıyayız. Devecioğlu, bir yandan Türk öykücülüğünde epeydir mesafeli durulan toplumsal meseleleri tartışıyor, diğer yandan da bütün bu çabasını parlak buluşların, etkileyici bir kurgunun ve zaman zaman öne çıkan çatışmalı bir dilsel sahnenin önüne çekerek okurunu acıyla yoğrulmuş bir dünyanın eşiğine getiriyor. Yazarın daha önce şehirlerde hayat bulan, 12 Eylül’ün yarattığı tahribatı konu edinen öyküleri bu kez kasabalara, sınır boylarına, başka acılara uzanıyor. Dile gelmeyen aşk Devecioğlu’nun ilk öykü kitabı Kış Uykusu’nda olduğu gibi yoğun bir imge sarmalına gizlenmiş bir acı öne çıkıyor altı öyküden oluşan Başka Aşklar’da. Sahnede yine aşk var. Varlığından çok yokluğuyla aşk, doğru. Ama hiçbir zaman doğrudan dile getirilmiyor çekilen acı, sadece ima ediliyor. Nesnelerin, görüntülerin, suskunlukların, boşlukların arasına gizleniyor. Örneğin, “Tek Çaresi Ölümmüş” öyküsünde sık sık adı geçmesine rağmen, aşk bir tür suskunluğun arkasından konuşuyor gibidir. Yaşlanmakta olan bir kadın besbelli âşık olduğu adamdan söz etmektedir. Bir itiraf beklenir öykünün sonuna kadar. Ama dile gelmez aşk. “En Çok Karşılaştığım Adam” öyküsünde de benzer bir imkânsızlık vardır. Onca tesadüfe rağmen en çok karşılaştığı bakışa bir türlü dökülmez içeride tutulan kelimeler. Eksik bir bakışta asılı kalır. Bir imgeye adanır yaşananlar. Bütün bir apartmana varlığını kısa sürede duyuran “Kötü”nün kırılma noktası da aşktır. Sonunun felaket olacağını bile bile aşka doğru yürümek ister kahraman. Ama onun deneyimi de aynı hüsranla sonuçlanır. “Xet” öyküsü, başka türlü bir imkânsızlığın, toplumsal bir yaranın kanattığı, yarıda bıraktığı aşka çevirir bakışları. Sınır boylarını, mayınları, mayınların böldüğü toprakları, gidenleri ve kalanları çevreler. Kitabın ilk öyküsü “Koltuk”ta ise zaman zaman araya giren seslere rağmen, aşk bir türlü gelip kurulmaz koltuğa. Öykünün kahramanına yarım yamalak, tamamlanmamış bir dünya kalır. Bin türlü acı hatırayla yükü ağırlamış bir bellek gelip kurulur “bir zamanlar deniz gören” cam kenarındaki koltuğa. Öyküyü bölen sesler zamanla kesilir ama duyulmaya devam eder. Bellek, kulakta devam eden o seslerin yankısıyla bölünür. Kitaptaki tek istisna belki de “Kurşun Memed” öyküsüdür. Ama orada da kaynağı açıklanmayan öfkeli bir bakış yoklar kahramanı izleyenleri. Bir tür dilsizlik hâkimdir öykünün tamamına. Ses yoktur. İmgeler seslerin yerini alır giderek. İktidar ilişkilerinden cinsiyete... Ayşegül Devecioğlu’nun Başka Aşklar adlı kitabında yer alan öykülerinde öne çıkan görüntülerden söz edildi yukarıda. İmkânsızlıklarla örülmüş, kesintiye uğramış, bazen hiç başlamamış, başlamadığı için yara açmış, asıl söylenmesi gereken cümleler hep içeriden kurulduğu için dışarıya taşmamış, başka meselelerin arkasına itilmiş aşkların tahrip ettiği hayatlar. Ama yazarın gerek romanlarındaki, gerekse ilk öykü kitabındaki temel meselelerini bilen okurlar, aşk perdesiyle örtülen bu görüntülerin arkasındaki başka unsurlara da dikkat etmişlerdir. İktidar ilişkilerinden cinsiyetçi ayrımlara, ülkeyi çepeçevre saran sorunlara kadar geniş bir arka planı var Devecioğlu öykülerinin. Şüphesiz buna en iyi örnek “Xet” adlı öykü. Bugüne kadar Hasan Ali Toptaş’ın ve Suzan Samancı’nın kimi öykülerinde karşımıza çıkan sınır olgusu, Devecioğlu’nun öyküsünde bambaşka bir boyut kazanıyor. Sınırın yukarısındaki ve aşağısındaki belirsizliğin kaynağı imalarla, acı görüntülerle netleştirilmeye çalışılıyor ama öykü eni sonu bir bilinmezliğe adanıyor. Yönünü kalbe mi yoksa mayına mı çevirdiği bilinmeyen öykü kahramanının arkasında bıraktığı boşluk başka öykülerde de karşımıza çıkıyor. “Koltuk”ta da o bilinmezlik var, “En Çok Karşılaştığım Adam”da da, “Kurşun Memed”de de. Birbirinden farklı coğrafyalarda geçmesine rağmen benzer bir eksiklik duygusuyla sarmalanmış kahramanların yardımıyla, Necmiye Alpay’ın tanımlamasını yazarın öykülerine uyarlayarak söylersem, yarı saydam bir atmosfer yaratıyor Ayşegül Devecioğlu. O saydam görüntülerin ardından Kötü gibi, Kurşun Memed gibi, Xezal gibi etkileyici öykü kahramanları bırakıyor bizlere. |