Özlem Ertan, “Yaralı ülkenin yaralı yaşamları”, Taraf Gazetesi, 2 Haziran 2009
Yaşadığımız iklime hem rengini hem de dokusunu veren yasaklar, işkenceler, ölümler ve bunların yarattığı yıllara yayılmış acı dolu sözler, bazen bir kitabın sayfalarında karşımıza çıkıveriyor. Güneydoğusu ölüm kuyularıyla donatılmış yaralı topraklarda doğan, büyüyen, hayatı bu topraklarda tanıyan yazarların bu tür konulara eğilmeleri çok şaşırtıcı değil elbette. Özellikle de bu yazar, eşini ve birçok yakın arkadaşını 12 Eylül askerî darbesinden sonra kaybetmiş, insan hakları ihlâlleri ve Kürt sorunu konusunda duyarlılık taşıyan Ayşegül Devecioğlu gibi biriyse.
2004 yılında ilk romanı Kuş Diline Öykünen yayımlanan Ayşegül Devecioğlu, 2007’de yayımlanan ikinci romanı Ağlayan Dağ Susan Nehir’le 2008 Orhan Kemal Roman Ödülü’nü kazanmıştı. Yazarın beş öyküsünden oluşan Kış Uykusu ise kısa süre once okuyucuyla buluştu.
Uzun zamandır içinde debelenip durduğumuz acı ve acıya bulanmış yaralı yaşamlara dair öyküler içeriyor Kış Uykusu. Kitaba adını veren öykü, daha önce Almanca bir şeçkide yayımlanmıştı. Kitaptaki diğer öykülerin isimleri ise Veremli, Ziyaret, Bir Öykü Yazmalıyım ve Beşmeşelikte Bazı Tuhaf İşaretler.
Kış Uykusu, kentin zengin semtlerinden birinin kıyısında, derme çatma bir gecekonduda yaşayan ve bulundukları semtin diğer binalarında ikâmet eden insanlardan ne kadar farklı oldukları ilk bakışta anlaşılan bir ailenin öyküsü. Bazen ürkek adımlarla, sanki her an bir tehlikeyle karşılaşabilecekmiş gibi birbirlerine tutunarak dışarıya çıkan gecekondu sakinleri, farklı bir yer ve zamandan ışınlanmış gibi eğreti duruyorlar sınırları içinde nefes alıp verdikleri zengin mahallede. Öykünün anlatıcısı tıpkı diğer semt sakinleri gibi ancak akşamları duyuyor gecekonduda çığlık atan kızın ve ona küfürlerle karşılık veren babasının sesini.
İlk başta veremli bir kadının trajik yaşamına yoğunlaşmış gibi duran Veremli‘de ise bir adamın geçmişin uzak bir noktasında kalmış bir haksızlıkla yıllar sonra yüzleşmesi konu ediliyor. Hikâyenin, 1980 darbesine giden yola şiddet ve ölümden müteşekkil taşların döşendiği yıllarda üniversitede öğrenci olan kahramanı, siyasi olaylardan uzak kalmış ve işinde oldukça iyi bir noktaya gelmiştir. Darbenin yarattığı ölümcül rüzgarlardan kendini koruyan kahraman, yıllar sonra dünyadan tecrit edilmiş bir şekilde ölüme terkedilen veremli annesinin kaderiyle yüzleşmek zorunda kalacaktır.
Ziyaret adlı öykü, kendi dillerinde ağıt yakmaları bile yasaklanan Kürt halkının birike birike dağa dönmüş acılarından bir kesit içeriyor. Yoksulluk ve çaresizlik içinde büyüyen ve ancak bu çaresizliğin kaynağıyla savaşarak güzel günlere kavuşabileceğini düşünen bir gerilla ile onu ziyaret etmeye hazırlanan annesinin, sonu Kürtçe bir feryatla biten öyküsü, Ziyaret.
Bir Öykü Yazmalıyım’da, türlü çeşit kimyasal atık ve çamurla dolu çukurlara gömülen yaşamların izlerini sürüyor okuyucu.
Beşmeşelikte Bazı Tuhaf İşaretler’de ise yoğun olarak Dersim Katliamı’ndan kurtulan Kürtler, Çingeneler ve Alevilerin yaşadığı “sakıncalı” bir mahalle yaratmış yazar. Beşmeşelik mahallesinde 1980 darbesinden önce yaşayan insanlar, kitap okumaya ve yaşadıkları çıkmazla yüzleşmeye başlamışlardır. Mahalledeki evlerin duvarlarına yazarlar Kürtçe ve Türkçe olarak özlemlerini. Sonra o mahallede yaşayan insanlar giderler, mahallenin dokusu değişir ama yağmur yağdıkça kat kat sıvaların ardından görünen eski yazılar yeniden konuşmaya başlar.
Ayşegül Devecioğlu’nun konusunu yaşadığımız toprakların yakın geçmişinden alan öyküleri, yaralı bir ülkenin yaralı insanlarına dair.