Mustafa Aslan, "Ağlayan Dağ Susan Nehir", Gaziantep Hâkimiyet Gazetesi, 20 Haziran 2008
Ayşegül Devecioğlu’nun 2008 Orhan Kemal Roman Armağanı’nı kazanan Ağlayan Dağ Susan Nehir adlı romanında Çingeneleri anlatmakla birlikte günümüzün çok konuşulan, tartışılan “kimlik” konusuyla bağlantılı olarak özellikle yakın tarihimizle ilgili kimi sorgulamalara da girmiş. Ağırlıklı olarak Türkiye’deki ve Bulgaristan’daki Çingeneler üzerinde durduğu yapıtında okura yeni bir gizili çözmede ip uçları veriyor. 12 Mart ve 12 Eylül darbelerine de yeri geldikçe değinilen kitapta, Kahramanmaraş kıyımının anlatıldığı zaman dilimine kadar uzanır yolculuğuna Ayşegül Devecioğlu, Çingenelerle çıkıyor.
Anlatıcı-kahraman romanın aynı kişisidir, birinci tekil kişinin ağzında anlatılan romanda. Zaman zaman romanda anlatıcı ve kahraman arasında çekişmeler yaşandığı kendini duyumsatmaktadır. Bu, anlatıcı/kahraman aynı zamanda bir yazar olmasından kaynaklanmaktadır. Yazar/anlatıcı, çocukluğundan beri yakından tanıdığı Naciye adlı bir Çingene kadının yaşamının izini sürmektedir Bir bulmaca çözer gibi okura sunmaktadır, bunu. Yapıtın ortalarından sonra anlatıcı/kahraman Çingenelerin bizde ve Balkanlardaki durumları hakkında önemli bilgiler sunmaktadır, roman havası içinde.
Uzamın kahramanlaşması: Edirne
Uzam olarak seçilen Edirne yapıt içinde bir kahraman gibi ortaya çıkar. Çingenelerin yaşadığı Balkanlar’dan da söz edilir anlatıcı/kahraman okura oralara da götürür, kimi sorunları irdeleyerek ama yeni sorulara da yanıt arayarak. Balkanlarda sosyalist rejim ve sonrasında Çingenelerin durumlarına ışık tutar, yazar. Bu Edirne’nin uzam/kahraman olarak karşımıza çıkmasını engellemez, bence. Yazar özellikle bu kent üzerinde durmuş, son bölümlerde Kahramanmaraş ağırlık kazanır gibi olsa da.
Bir yerde zaman zaman Çingene kadınla kimi yönleriyle benzer özellikleri taşımaktadır. Uzam da tıpkı kahramanımız Naciye Abla gibi kimi yönleriyle inkar edilmektedir. Bir zamanlar ikisi de her bakımdan çok zengindi. İkisinin da mutlu bir geçmişi var anlayacağınız. Sonra...
“Tarih bildik anlamlarıyla pek boş bir kelime Edirne’de. Geçmiş zaman, bu beylik sözcüğün altında siliniverir. Geçmişin sözleri ve sesleri tarihe sığmaz; tarihçiler ölülere ihanet eder...” (s. 24)
Kimlik sorunu
Ayşegül Devecioğlu’in üzerinde durduğu kimlik sorunu aynı kimlik içinde ve karşıtları arasında bir çatışma sürmektedir. Ortada yok sayılan bir kimliğin göreceli uyumu söz konusudur. Çingene kadının kendi kimliğini yadsımak zorunda kalması, yadsırken de kendini yok sayanlara karşı uyumlu gibi göründüğü anlarda bile bir karşı koyuş içindedir. Bu karşı koyuş ona yapıldığı gibi karşıdakini yok etme, yok sayma değildir. Başta kendini ifade etmeye kalkışma ve koruma duygusundan kaynaklanmaktadır.
Kahramanımız akılcılığı rehber edinmiş bir babanın eğitimiyle büyür. Burada babanın karakterinde rationalist / positivist bir ağırlığı da göz ardı edemeyiz. Yazar bu kurgulamaları kimlik konusunu daha iyi açıklamak için yaptığını görüyoruz.
Bulgar bir Çingene’nin “Yol yorgunu” olarak nitelediği Çingenelerin yaşamlarını irdelemiş, Ağlayan Dağ Susan Nehir. Yaşamın birçok alanındaki görüntülerini net olarak yansıtmaya çalışmış, Ayşegül Devecioğlu. Adlarından temizlik tutkularına, aile yaşantılarına, din ve evlilik törenlerine kadar romanda yer vermiş.
Dans ve müziğin Çingenelerin yaşamlarında çok önemli bir yeri var. Yapıtta Kankurutan ve ardından Basri’nin herkesin yüreğini hoplatması ilgisini çekmesi ve kız annelerinin üzere korkulu rüyaları olmaları. Anneler kızlarını durduramaz ve onları müzisyenlere kaptırırlar.
“Çingeneler için hayat sıfatsız” dır saptamasını yapılan romanda bekaret kontrolcüsü kadınlarla karşılaşıyoruz.
Kıyım
Yazar yapıtında kıyımlardan söz eder. Özellikle de Çingene kıyımından tarihsel sıraya göre. Yapıt bu bölümlerde 1960 öncesi yaşananları Çingenelere bağlı olarak anlatmıştır. Yakın zamanda yaşanan Kahramanmaraş kıyımının anlatıldığı bölüm oldukça uzundur. Bu kentte özellikle Çingeneler değil, asıl hedef olan Alevilerdir. Sinemaya bomba atılması, öğretmenlerin öldürülmesi, cenazelerin kaldırılması ve sonrası... Yok edilecek evlerin birer birer işaretlenip belirlenmesi. Yazar kimi yerlerde bu kent için “karamaraş” nitelemesini yapar. Saldırganların hedefi Alevilerdir. Bu arada Çingeneleri de öldürürler. Çingeneliğin Alevilikten de kötü olduğunu dillendirir, yazar bu kıyımı anlattığı bölümlerde.
“Saldırganlar, araba araba, kamyon kamyon geliyorlardı mahallelere; ellerinde nacak, silah ve satırlarla saldırıyorlardı. Arkalarında yalnızca yanık evler, kararmış cesetler bırakıyorlardı.” (s. 232)
Yapıtta, Çingenelerin uğradıkları çeşitli mağduriyet, küçültücü durumlar ve kıyımlar anlatılmaktadır. Çingene ve Yahudi kıyımı arasında benzerlikler kurulmaya çalışılan roman bu alanda yapılan az sayıdaki çalışmalar arasında yerini alacaktır.