| ISBN13 978-975-342-456-1 | 13x19,5 cm, 224 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Sevengül Sönmez, "Bir İlk Roman", Akşam-lık, 21 Mart 2004 "Pençesini küçük bir kuş ya da kemirgene geçiren bir yırtıcıya yakalanır gibi hayata yakalanan" Gülay'ın kişisel tarihinden ve bütün Türkiye'nin yakın tarihinden, belleğinden silmeye çalıştığı olayları anlatan bir roman Kuş Diline Öykünen. Yazarın hiçbir duygu sömürüsüne yer vermeden anlattığı hapishane süreçleri, işkence ve insanların hapisten çıktıktan sonra değişen yaşamları, gerçeğin kendisinden daha yalınbir anlatımla gözler önüne seriliyor romanda. Ayşegül Devecioğlu, insanları ve olayları anlatırken çok yalın ama yalınlığını unutturacak kadar derin benzetmeler yapıyor. Romandaki benzetmeler üzerinde özellikle durulması gerektiğini düşünüyorum çünkü, bir durum ve nesnenin sıradanlığının anlatımında kullanılan benzetmeler, yazarın anlatımını yoğun bir biçimde destekliyor. Kitap devrimci mücadeleye inanan, kendisine verilen her şeyi yutarcasına okuyan, yoksulluğa ve zulme karşı mücadele eden, yaptığının doğru olduğuna inanan Gülay'ın kişisel hikâyesi gibi görünse de romanda anlatlıan olaylar, insanlıkdışı muamelelere maruz kalmış bir kuşağın hikâyesi aslında. Gülay'ın başından geçenler, salt devrimci kimliğinden kaynaklanmaz, onun bütün erkeklerin ilgisini çekecek kadar güzel bir genç kız olması, bir kadın olarak bu süreçte yaşananları daha da dayanılmaz ve onur kırıcı hale getirir. Romanın başında, karşımıza çıkan Gülay, ürkek, cansız, kendi deyişiyle eski bir otobüse benzeyen, tarlalarda biten ayrık otları gibi amaçsız, yaban, güneşin altında kavrulan kabuklu bir deniz hayvanı gibi çaresizdir. Uzak tanıdıklardan birinin bürosunda sekreter olarak çalışmaktadır, olup bitenlere, etrafındaki insanlara o kadar uzaktır ki o adeta yaşamıyor gibidir. Sokakta yürürken, insanlara bakarken dalıp dalıp gittiği yerler, ona unutmaya çalıştığı kötü şeyleri anımsatır hep. Kendisine de yabancılaşmıştır bu süreçte, kendine bakmaktan, dokunmaktan, kendisiyle ilgili tek bir cümle kurmaktan kaçınır. Öğlenleri gittiği parkta "Üsküdar'a gidelim" diyerek öten o kuşu dinler uzun süre. Bu kuşun sesini ilk kez küçüklüğünde babası ile gezerken duymuştur, şimdi ise kendisinden başkasının duymadığını bildiği bu kuşun sesiyle avunmaya çaışır. Bu parkta bir delikanlı ile karşılaşır; önceleri yok sayar onu ama delikanlı ona bakmakta ve onunla iletişim kurmakta ısrarlıdır. Gülay, bütün başına gelenlerden sonra bırakın bir erkekle birlikte olmayı, bir erkekle yürümeyi bile düşünemeyecek kadar uzaklaşmıştı hayattan. Parktaki genç adam sonunda Gülay'ın kalbini kazanmıştı. Gülay ona hiçbir şey sormamıştı; onun hakkında hiçbir şey bilmiyordu. Ve derken Yavuz'un da bir kaçak olduğu ortaya çıkar. Yavuz'un saklanma, kaçma, ortadan yok olma zorunluluğu, Gülay'ın bu yaşamda kendini önce insan,sonra da kadın olarak yeniden yaratma serüveni, bütün bunların ardında, büyük bir acıyla okuduğumuz o korkunç olaylar, Türkiye'nin yakın tarihine ayna tutacak bir yapıya sahip. Bu ayna gösterdikleriyle canımızı acıtsa da, Devecioğlu'nun kaleminde canlanan insancıl anlatımla derin yaralar açmıyor yüreğimizde. Kuş Diline Öykünen, bireysel yaşamdan yola çıkarak önemli bir toplumsal süreci anlatan, bir başka deyişle, Türkiye'nin son yirmi yılını büyük bir açıklıkla ortaya seren sosyal gerçekçi bir roman. |