Almila Kursar Kuş, "Cinsiyet denen tuzak", Birgün Pazar, 12 Ekim 2008
Judith Butler’ın Türkçede yeni yayımlanan en önemli kitabı Cinsiyet Belası’nı okurken kafamın içinde başlık için kullandığım soruya tekrar tekrar takıldım.
Beauvoir’dan Foucault’ya, Nietzsche’den Lacan’a ve Freud’dan Levi-Strauss’a uzanan, psiko-seksüel maskelerin hiçliğini dile getirerek yıkıma uğratma iddiasında olan bu kitap yer çekimsiz, çoğu zaman ideacı düzlemde diye dahi tabir edebileceğim yavan bir öteki güzellemesinden daha fazla etki bırakmadı üzerimde.
“Fazla mı haksızlık ettim esere; Üçüncü Dünyalı genç bir kadın olarak düşünce üretmeye dair şartların imkânsızlığa varması sebebiyle kıskançlık mı gösteriyorum kitaba ve yazara karşı” diye birkaç defa okudum Cinsiyet Belası’nı. Ama hayır, kendisini ezilenden yana konumlandırmış biri olarak kadınlığın, heteroseksüelliğin, homoseksüelliğin ve tüm alt rollerin okuması toplumsal perspektiften tamamıyla kopartılmış, tarihsel ve gündelik şartlardan soyutlanmış şekliyle bana çok fazla bir anlam ifade etmiyordu. Kadının, eşcinselin kurtuluşu ekonomik sistemin yeniden yapılanması veya iyileştirilmesiyle çözümlenir gibi bir savı şu anda sizlere karşı ben belki öne süremesem de yazarın çeşitli alternatifler sunmasını bekledim...
Sınıf kavramı
Çıkış reçetesi yollarını kendimizin geliştirdiğini kabul edersek ve bir yana bırakırsak; bacak arası renklerine indirgenmiş bir gökkuşağının altından geçerek kültürel çeşitlemeden öteye varabilir miyiz? Deneysel cinselliği ergenlik döneminin de şiddetiyle toplumsal muhalefetin yükseldiği doksanlı on yıllarda bizzat yaşamışken kuramsallaştırma açısından aşırı bireysel çeperde sıkışmış buldum Judith Butler’ın tezini. Duruma sadece muhafazakâr, kent-soylu aileye karşı sevişgen alt kültürden öte bir kıyım, el koyma içermiyor kitap kaynak olarak. Ki kasık özgürlüğünü bizzat savunan popüler müzisyen-anti kahramanlar dahi peşimizde iz diye bıraktığımız demokrat dönemde Batı’nın küresel sömürgeleştirme politikalarına dair sahneden haykırıyorlardı. Judith Hanım yeniyetme liseli gitaristlerden mazbut muydu? Evet, nefret etmedim ama doyurmadı da beni Cinsiyet Belası.
Şiddete maruz kalan öğrenci homoseksüelin, ticareti yapılan kadının sadece cinsel rolleriyle ilgilenmek somut sosyal bağlama çözüm bulacak mıydı? Gökkuşağının altından geçmiş, geçmemiş tüm ötekilerin haykırışı 3 büyük Eski Dünyalı+1 cesur Yeni Dünyalı=Mutluluk formülüyle hayata karşı denklik kazanıyorsa insanlar günlük maskelerini, seksüel rollerini kullanarak neden hâlâ inatla sınıf atlamaya çalışıyorlar tüm görsel sermaye kanallarında? Yaşanılan durum kapitalist, ataerkil sistemin hegemonyasıysa bu insanlara aydınlanma gibi alternatifler sunmak gerekmez mi marjinal savıyla ambalajlanmış tabiri caiz post-modern, liberal cemaatler yerine. Toplum tarafından ötekileştirmenin yarattığı sosyal dışlanmadan neden söz edilmemişti kitapta? Merak ediyorum dünyada hiçbir izdüşümü yok muydu cinsel özgürlüğün; çekilen bunca ağrı neredeydi...
Bu noktada sınıf kavramını,bu dinozor bağlamı atlamamak lazım… Benim kafatasımda zonkluyor dünden kalma ciltler. Seks işçisi kadın, ev kadını, memur kadın, sermayedarın karısı; iç mimar küçük burjuva homoseksüel, lümpen proleter gettolarda dayak yiyen o narin çocukcağız, biz nasıl burada buluştuk? Tabii ki, kabul ediyorum bir ötekileştirme var ortada hepimiz açısından sarışın takım elbiseli kariyerist viskiciye göre... Ama sermayedar kadınla ben, o ünlü tasarımcıyla orta iki terk hap bağımlısı fahişe gay ergen nasıl aynı potada eriyor? Neden eritiliyor, ortak paydaları yatakta durdukları köşe mi? Bu bir ortak payda olmaya yeterli mi?
Sahte, takma yüzler gezegeninde toplumun gözünden size biçilen seksüel davranışlar bütününe karşı durmaya davet ediyor metin. Sosyal cinsel rollerin bireyden ilerlersek yarattığı ikileme, bunalıma; toplumdan ilerlersek a ve b kişisini izlemeye, yargılamaya iten sebeplere ise hiç değinmeden. Seçeneksizce sizi toplum fikrinin hatasına dair iteliyor.
Çözümsüz tüm olan biten, yazar sadece bireylerin bacak aralarına takılı roller üzerinden durum tahlili yapıyor. Ben bu noktada mutlulukla üstüme vazifeymişçesine anaerkil, emeğin uzmanlaşmadığı, otoritenin olmadığı bir toplumu öneririm sizlere. Bulabildiğim tek alternatif androjenlik kitapta çıkış olarak. Ataerkil kapitalizme karşı ara cinsellik. Biz rahat davranırsak yatakta Uzak Doğu’daki seks işçisi çocuklar da böylece okullu olacaktır. İşte Batı toplumunun meditatif rehabilitasyon yöntemi. Ne kadar hayranlık verici di mi?
Toplumsuz cinsiyet
Lezbiyenlik ve homoseksüelliğin psikoz olmaması konusunda hemfikirim yazarla; ama cinsel özgürlükle de Batı kapitalizmi sarsılmıyor. Bir sürü lümpen oluşuyor en kulüpçüsünden.
Kısacası, sadece seks ne denli insanı anlatır? Judith Butler anti toplumsal cinsiyetlerin tuzağına düşmüyor mu? Rollerin, takma benliklerin. Yazının başında değinmiştim muhafazakâr ahlak yapısının içinde büyümedim. Beni ben yapanın bu olmadığını ise rahatlıkla ifade edebilirim; bu sadece pizza, simit yemek gibi bir durum. Dürüstlükten yanayım, şeffaflıktan. Dünya genelinde sevişenler değil açlar horlanıyor. Toplumsuz bir toplumsal cinsiyet bela.