Giriş bölümünden, s. 9-10
Ağır ağır akıyordu, dolambaçlı yollardan, su gibi değil de daha yoğun, o denli duru sayılamayacak kıvamla... İç sızlatan bir süreğenliği, pis bir sırıtışı, diş gösterir bir havası vardı. Akacaktı. Ta ki... ta ki... ta ki...
Mesele de buydu, ülkede, dünyada ve kâinatta hiçbir şey beklenmiyordu. Küf benzeri bir şeyin, ötede beride çirkin lekeler bırakarak büyümesini izledikleri o kulak tırmalayan sessizlik vardı sadece.
Yine de baş ağrılarıyla, iç sıkıntılarıyla başlayan günlerden değildi. Dünyanın gözlerini açar açmaz üstüne çullandığı günlerden değildi. Acı acı çalan telefonla yataktan fırladığın, duşa girip suyun akmadığını fark ettiğin günlerden, bunun gibi irili ufaklı rezaletlerle başlayan günlerden değildi.
Öylesine çıkıp gelen bir gündü; sıradan denebilecek... Her zamanki gibi denebilecek...
İkisi arasındaki fark, inceden inceye tartışılabilirdi. Oyunu nasıl oynamak istediğine bağlıydı.
Biraz düşününce, “önceki günden çok farklı olmayan” ifadesinde karar kıldı. Böylece çember güzelce kapanıyor, fazlalıklar dışarı atılıyor ve her şey yerli yerine konmuş oluyordu.
Bu türden küçük uzlaşmalar konusunda uzman sayılırdı. Peki bu uzlaşma kiminle yapılıyor sorusunun cevabı pek çok şekilde verilebilirdi. Masada kaşlı gözlü, elli ayaklı birilerinin olmadığı belliydi, değil mi?
Havanın da tartışmaya kayda değer bir katkısı oluyordu. Yağmurun kâh şiddetlenmesi, kâh kesilmesi, gökten boşanırcasına yağarken güneşin açıvermesi başka neye yorulabilirdi? Arabanın dışından gelen sesler dikkatini çekti. Yağmur sesinin yanı sıra sertçe kapanan birkaç araba kapısıyla, klakson sesi ona kadar ulaşıyordu.
Sıraselviler Caddesi yağmura rağmen kalabalıktı. Belki dışardakiler yağmurun arada bir kesilip güneşin açmasını güvence olarak görüyorlardı. Yağmurun hızla yeniden şiddetlenmesine, gökyüzünün cehennem gibi kararmasına rağmen böyle düşünebilmek en hafif deyimle tuhaftı. Demek küçücük ve zavallı da olsa, işe yaramayacağı baştan belli de olsa, güvenceye ihtiyaç duyuluyordu. Aklına Mine geldi. Kızı onu hayatının dışında tutuyordu, aklına esip de evine gidemezdi mesela. Yine de iyi ve güvende sayılırdı kızı. Yani işler fena gitmiyordu. Böyle idare edip gidebilirdi insan.