| ISBN13 978-605-316-208-7 | 13x19,5 cm, 120 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Avcı, s. 9-10 Avcılığa ne zaman başladığını tam anımsayamıyordu. Bütün bildiği yıllardır avlandığıydı, bir hayvan gibi diyebilirdi. Av insandan çok, hayvanlara özgü sezgilere dayanıyordu. Ağzındaki sulanma, ellerinin aslında işin içinde olmamalarına rağmen pençe gibi açılıp kapanması, dişlerindeki o kamaşma, kalbinin hızlı hızlı atması... Öte yandan pek çok yırtıcı gibi geceyi beklemesi gerekmiyordu, av her saatte olabilirdi. Ortada kan, doku ve kemik parçaları yoktu, ısırılmış kafalar, çıkmış gözler, parçalanmış deriler... Yine de yırtıcı bir avcı sayılırdı. Avını heyecanla, ilkel bir tutkuyla yakalıyor, avdan sonra tıpkı bir hayvan gibi doygun hissediyordu kendini. Avlandığını anladığı andan itibaren, o müthiş doygunluk hissi geçer geçmez, avın kendi tarafından konmayan, ama uymak zorunda olduğu temel kurallarını sezmişti. Onlara zamanla birkaç tanesini daha ekledi. Böylece avın yasası oluştu. Avın gerçekleşmesi bu kurallara titizlikle uyulmasına bağlıydı. Kurallar, tutkuya ve yırtıcılığa biraz olsun ket vurabilmek amacını taşıyor ve avı daha zevkli hale getiriyordu. Onları tek başına yakalıyordu, diğerlerinden ayrıldıkları, soluğun alınıp verilmesi kadar kısa bir sürede havada titreştiklerinde; tüfeğe, oka ya da eski usul bir mızrağa ihtiyaç duymadan. En sıradan organlarından biriyle hallediyordu bu işi. İyi bir avcı sayıyordu kendini. Yeter ki avı tek başına savunmasız kalsın. Başlarına geleni anlamıyorlardı bile, havada, saniyenin kim bilir kaçta kaçı o kısacık süre çırpınmaları avlanmalarına yetiyordu. Çığlık atıyorlar mıydı? Elleri hazla pençe şeklini alıp, dişleri kamaşırken bunu ayırt etmesi olanaksızdı. O son çırpınışların yakarış, ümitsizlik ya da acıyı ifade eden bir sesi vardı belki de. Yaka paça çekildikleri girdapta ne hissederlerdi? Bu iş için kullandığı araçlar basitti. Örs, üzengi, çekiç, bir de salyangoz. Ama ne örsün örsle, ne çekicin çekiçle, ne salyangozun salyangozla isimlerinden öte ilgisi vardı. Kulağının içindeki minik kemikçikler ve almaçlardı bunlar. Kulak kepçesiyle toplanan ses dalgaları kulak zarını titreştiriyor, çekiç, örs ve üzengi kemikleri titreşimi iletiyor, sonunda av, salyangozdaki tüysü hücreler tarafından yakalanıp sinirler aracılığıyla kaçınılmaz sonuna doğru itiliyordu. O devasa ağız, ki tıpkı Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi ya da güvenlik kurumları gibi asıl işlevlerini gizleyen saygın bir ismi de vardı –işitme merkezi– doymak bilmez bir hırsla sömürüyordu avı. Her şey o kadar kısa bir sürede olup bitiyordu ki. |