Açılış bölümünden, s. 7-9
Özel yaşamının otuzuncu yıldönümünde, geçimi için para kazanmaya çalıştığı küçük makine fabrikasında Voşov’un işine son verdiler. İhraç belgesine, dirençsizliğindeki artış ve genel iş temposu ortasında düşüncelere dalması sebebiyle üretimden alındığını yazdılar.
Voşov dairesindeki eşyaları bir çuvala doldurdu, geleceğini açık havada daha iyi kavrayabilmek için dışarı çıktı. Ne var ki hava boştu, kıpırtısız ağaçlar sıcağı yapraklarında titizlikle koruyor, toz ıssız yolu keyifsizce örtüyordu – tabiatta durum buydu. Voşov nereye sürüklendiğini bilmiyordu ve şehrin kıyısında, yuvasız çocukların emek ve faydaya alıştırıldığı çiftliğin alçak çitine dirseğini dayadı. Buradan sonra şehir bitiyordu – ileride sadece akşamdan kalmalar ve düşük ücretli kategoriler için bir birahane vardı ki kurum misali, avlusuz durmaktaydı; birahanenin ardında kilden bir tepecik yükseliyor, üzerindeki yaşlı ağaç aydınlık havanın ortasında tek başına yaşayıp gidiyordu. Voşov birahaneye doğru ağır ağır yürüdü ve samimi insan seslerini işiterek içeri girdi. Burada, mutsuzluğunda boğulan dengesiz insanların arasında, Voşov kendini daha bir gamsız ve rahat hissetti. Birahanede akşam olana, değişen havanın rüzgârı uğuldayana değin kaldı; neden sonra Voşov gecenin başlangıcını fark etmek için açık pencereye yanaştı ve kil tepenin üzerindeki ağacı gördü – kötü havadan ötürü sallanıyor, yaprakları gizli bir utançla kıvrılıyordu. Bir yerlerde, herhalde Sovyet Ticaret Sendikası’nın bahçesinde, nefesli çalgılar orkestrası inlemekteydi; rüzgâr, hiçbir yere gitmeyen tekdüze müziği koyak önündeki boş araziden geçirip tabiata sürüyordu. Voşov müziği umudun hazzıyla dinledi, çünkü sevinç nadiren düşerdi payına; ama kendisi müziğe denk bir şey yaratamıyor ve akşam vaktini kıpırtısız geçiriyordu. Rüzgârın ardından yine sessizlik hükmünü sürdü ve ondan da sessiz bir karanlıkla örtüldü. Voşov gecenin yumuşak karanlığını izlemek, çeşitli kederli sesleri dinleyip taş gibi sert kemiklerin çevrelediği kalbiyle ıstırap çekmek için pencerenin kenarına oturdu.
“Hey, gıdacı!” diye seslendi biri sessizleşen işletmede. “Bize iki bira ver – gırtlağımıza boca edelim!”
Voşov insanların birahaneye daima sevgililer gibi çiftler halinde, kimileyin de samimi düğün alaylarıyla geldiklerini çok önceden tespit etmişti.
Gıda çalışanı bu kez bira vermedi, iki çatı ustası istekli ağızlarını önlüklerine sildiler.
“İşçi sana tek parmağıyla emir verebilmeli, boşuna havalara girmişsin, bürokrat!”
Fakat gıdacı gücünü mesaide yıpranmaya değil, özel yaşamına saklıyor ve ihtilaflara girmiyordu.
“Kurum kapandı, vatandaşlar. Gidin evinizde bir şeylerle meşgul olun.”
Çatı ustaları fincan tabağından aldıkları birer tuzlu peksimedi ağızlarına attılar ve çıkıp gittiler. Voşov birahanede yalnız kaldı.
“Vatandaş! Siz de sadece bir bira talep etmiştiniz ama süresiz oturup duruyorsunuz! İçkiye para ödediniz, mekâna değil!”
Voşov çuvalını kapıp geceye doğru yola çıktı. Sorularla dolu gökyüzü Voşov’un üzerinde yıldızların sancılı gücüyle ışıldıyordu ama şehrin ışıkları sönmüş, imkânı olan akşam yemeğini yemiş, uyuyordu. Voşov toz toprağa basa basa hendeğe indi ve uyuyup kendinden sıyrılmak için yüzükoyun yattı. Gel gör ki uyumak için zihne huzur, hayata güven ve çekilmiş derdin affı gerekliydi, oysaki Voşov şuurunun kuru gerilimini duyarak yatıyor ve dünyaya bir faydası var mı yoksa onsuz da her şey gayet güzel yürüyüp gider mi bilemiyordu. İnsanların nefesi kesilmesin diye bilinmez bir yerden rüzgâr esti ve bir banliyö köpeği kuşkunun cılız sesiyle hizmette olduğunu bildirdi.