| Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | |
| | Yayıma Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen Kapak İllüstrasyonu: Sevinç Altan |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ocak 2004 | 4. Basım: Temmuz 2023 |
Kuş Diline Öykünen Türkiye'nin yakın tarihinden, belleğimizden silinmeye çalışılan bir dönem üzerine yazılmış bir roman. "Belki de bütün bu olan bitenler, yalnızca sezgiyle anlaşılabilecek şeylerdi; bugüne kadar kitaplarda yazmayan, henüz insan dilinde söylenmeyen şeyler. Otuz-kırk sene sonra sosyologlar bu döneme bakıp yorumlar yapacak, isimler koyacaklardı. 'Ölenler,' diyeceklerdi, 'hepsi genç insanlardı. Çok genç insanlardı. Öyle gençlerdi ki, o kadar gençlerdi ki...'" |
| | Kapak İllüstrasyonu: Ali Fuat Devecioğlu |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mart 2007 | 6. Basım: Aralık 2023 |
2008 Orhan Kemal Roman Armağanı "Yol yorgunudur Çingeneler, yerleşikliğin imkânsız olduğunu bilir, yerleşik hayatı kekeleyerek yaşarlar." Kuş Diline Öykünen kitabının yazarı Ayşegül Devecioğlu’ndan bu kez Çingenelere dair bir roman… ...ağaçların toplantı yaptığı kasvetli kırda kocaman bir gökkuşağı belirdi. Öylesine güzeldi ki onu ancak yalan yaratabilirdi. İsmi ve yüzü olanlar adsız ve yüzsüz olana dönüştüğünde cesetlerin ardında, yakılmış yıkılmış evlerin, ölü çocukların, boğazlanmış hayvanların ardında yalnızca dokunsan kırılacak bu yalan kalırdı. Yaşanmış iyi şeylere, başka türlü de yaşanmış olduğuna, başka türlü de yaşanabilecek olduğuna dair... Öylesine arsız bir yalandı bu. Yüzü bile kızarmayan bir yalan... Zayıf bacaklarının üstünde titreyerek duruyor, narin kanatlarını gizliyor, kuvvetli bir esintide uçup gitmemek için direniyordu. Öylesine hazin bir yalandı bu. |
| | Kapak Tasarımı: Ali Fuat Devecioğlu |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mayıs 2009 | 2. Basım: Mart 2010 |
"Kimse bilemez ki, neler saklar bir kirazın belleği; hele mahlepten dönmeyse." Kuş Diline Öykünen ve 2008 Orhan Kemal Roman Armağanı'nı kazanan Ağlayan Dağ Susan Nehir romanlarının yazarından bu kez bir öykü kitabı. Darbe sonrası ülkenin üzerine çöken ağır iklimi anlatan bu öyküler, karabasanlarla dolu uykuların arasından sızan umudu ve direnci de taşıyor bizlere. "Salıverildikten birkaç yıl sonra, gözaltına alınan bir yakınlarını soruşturmak için Şube'ye gittiğinde, çevredeki evlerin görünmez bir perdeyle örtülmüşçesine silindiklerini görmüştü. Şube'ye bakan pencerelerde hiçbir hayat belirtisi, balkonlarda tek çiçek yoktu, birkaç saksının içinde tozlu, kahverengi ya da griye dönüşmüş yapraklar seçiliyordu, apartmanların ön cepheleri, sahipleri uzun bir zaman önce terk etmiş gibi kirli ve bakımsızdı. Sanki onu kapıya çıkarıp, gözündeki bandı çözen polisin, 'Kimseyle görüşme, sokağa çıkma' sözleri, Şube'nin karşı konulmaz bir buyruğu gibi dalga dalga yayılmıştı. Bu evler gibi başka evler, başka semtler, başka kentler de uzun bir kış uykusuna yatmıştı." |
| | Kapak Resmi: Sevinç Altan |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Eylül 2011 | 2. Basım: Nisan 2021 |
Ablasının yokluğunun farkında bile değildi. Önemli olan, birinin, Koltuk'ta oturmasıydı. Kim olduğu önemli değildi, herhangi biri olabilirdi. Çığlığa benzeyen o sesle bağırdığında onunla ilgilenildiği sürece sakindi. Ablasının kapalı balkonun penceresinden düşmesinden sonra, başsağlığı için yıllardır kapısını çalmadıkları eve gelen komşular ona bakıp "Bilmiyor, değil mi?" diye fısıldaşmışlardı. "Yazık, hiçbir şeyin farkında değil, ot gibi işte!" Konuşacak bir şey olmadığından lafı uzattıkça uzatmışlardı. "Senin eline bakıyor garip, verirsen yiyecek, vermesen yemeyecek!" Çekyatlardan birinde öne arkaya sallanarak oturuyor, ölü evine getirilmesi âdetten olan börek, dolma, kek tabaklarına bakıyordu. Daha önce Kış Uykusu'ndaki öykülerini okumuştuk Ayşegül Devecioğlu'nun. Bu kez altı öykü ile okur karşısında: Koltuk, Tek Çaresi Ölümmüş, En Çok Karşılaştığım Adam, Kötü, Kurşun Memed ve Xet. Birbirinden farklı coğrafyalarda geçen benzemez hayatları anlatsalar da hikâyelerin ortak bir harcı var: aşk; belki varlığından çok yokluğuyla aşk... |
| | Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Şubat 2015 | 2. Basım: Ekim 2024 |
12 Eylül darbesinin ardından ortadan kaybolan, öldüğü sanılan Demir'in yirmi yıl sonra ortaya çıkması geçmişe ışık düşürürken, kırklı yaşlarını süren eski arkadaşları için yüzleşme ve hesaplaşma kaçınılmaz hale gelir. Ne var ki olan biten ancak kırık camdan yansıdığı kadarıyla görülebilecektir. "Onlarca kırmızının hiçbiri asfaltın üzerindeki küçük noktaya benzemiyor. Benzeri olmayan bir ton bu, tutkuyla ölüm arasında emsalsiz bir ara ton. Ayaklarıyerebasmayan, kataloglarda olmayan başıbozuk bir ton. "Şehrin renkleri arasına, 'asfaltta kedi ölümü kırmızısı' olarak kaydediyor bu tonu. O an, o caddede, o kedinin ölümünün kırmızısı demeli aslında. Hangi teknik işlem geçmişle ve gelecekle yüklü bu benzersizliğe, o ânın uçuculuğuna ve sonsuz karmaşasına renk veren pigmentleri bir araya getirebilir! "Günahsız asfalt, günahsız Hester gibi varoldukça taşıyacak bu lekeyi. Kedi, şahsi Pantone kataloğundaki isimsiz kırmızıda yeniden ölüp duracak, ama ürkmüyor bundan. Ölülerin birden çok ölme yetenekleri olduğunu biliyor. Geride kalanlar yakalarını bırakana kadar tekrar tekrar ölüp dururlar." |
Diğer kampanyalar için | |
|
| | |
| |