| ISBN13 978-975-342-837-8 | 13x19,5 cm, 136 s. |
Liste fiyatı: 138.00 TL İndirimli fiyatı: 110.40 TL İndirim oranı: %20 {"value":138.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"974","item_name":"Sahicilik Jargonu","discount":27.60,"price":138.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Sahicilik Jargonu Alman İdeolojisi Üzerine 1962-1964 Özgün adı: Jargon der Eigenlichtkeit, Zur Deutschen Ideologie Çeviri: Şeyda Öztürk Yayıma Hazırlayan: Tuncay Birkan Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ocak 2012 | 3. Basım: Eylül 2021 |
Bir polemik kitabı Sahicilik Jargonu. Adorno burada, başta Heidegger olmak üzere Jaspers, Buber gibi Alman varoluşçularının başvurdukları dili, bu düşünürlerin düşüncesini bulandıran "jargon"u hedef alıyor. Varoluşçuluğun başvurduğu bu jargonun tam da sahicileştirme iddiasında olduğu anlam ve özgürlük çağrılarını tahrip ettiğini söylüyor. Adorno'ya göre bu dil, özgürlük meselesini ele alma iddiasında bulunduğu halde, kapitalizmin tam kalbinde yatan özgürlüksüzlüğü ortaya çıkarmayı hiçbir şekilde başaramıyor, tam tersine görmezden geliyor. Tıpkı kültür endüstrisinin yaptığı gibi, ama bu kez tam da bu endüstriye mesafeli durduğunu düşünen insanlarda ucuz bir iyimserliği, toplumsal eylemsizliği ve lafta kalan bir bireyselleşmeyi besliyor. Jargon, yüceliğin insanları hizaya getirme amacının hizmetine sokulmasının, yani katmerli bir hakikatsizliğin "Almanya'nın son dönemlerine uygun biçimiyse", diyor Adorno, "onun olumsuzlanmasında, pozitif formülasyonlara direnen bir hakikat keşfedilebilir." Heidegger düşüncesinin günümüzde ülkesinin sınırlarını çok aşan bir nüfuza sahip olduğu düşünüldüğünde, önemi ve aciliyeti daha da artan bir kitap bu. Üstelik, gerçek eleştirel düşünce ile, sürekli özgürlükten dem vururken aslında yeni muhafazakârlık biçimlerini, yeni "hizaya sokma" yollarını meşrulaştıran sahicilik, otantiklik peşindeki düşünce arasındaki mücadele günümüzde de şiddetlenerek sürüyor. | OKUMA PARÇASI |
Açılış bölümü, s. 9-14. Il est plus facile d'élever un temple que d'y faire descendre l'objet du culte. (Bir tapınak dikmek, gökten oraya tapınacak bir şey indirmekten daha kolaydır –Adlandırılamayan). SAMUEL BECKETT, L'innommable Yirmili yılların başlarında, felsefe, sosyoloji ve teolojiyle uğraşan birkaç kişi bir araya gelmeyi planladı. Bunların birçoğu eski amentülerini terk edip bir yenisine geçmişti; ortak paydaları bu yeni benimsenmiş dini vurgulamaya verdikleri önemdi, dinin kendisi değil. Hepsi de, o zamanlar üniversitelerde hâlâ hüküm sürmekte olan idealizmden hoşnutsuzdu. Felsefe bu kişileri özgürlük ve özerklikten vazgeçip Kierkegaard'ın pozitif teoloji adını verdiği şeyi benimsemeye yöneltmişti. Asıl meseleleri, özgül dogmalardan, vahyin hakikat içeriğinden çok zihniyetti. O zamanlar bu çevreyi ilgi çekici bulan bir ahbabım, toplantılarına davet edilmediği için biraz üzülmüştü. Yeterince sahici olmadığını ima etmişlerd... Devamını görmek için bkz. | |
|