 | ISBN13 978-975-342-565-0 | 13x19,5 cm, 112 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Çalgın Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mayıs 2006 | 3. Basım: Mayıs 2018 |
“Çalgın nazar kelimesiyle bağlantılı bir kelime. Nazar bilindiği gibi bakış demek. Nazar değmesi ifadesi, ötekinin bakışı altına kalmak anlamına gelir. Öteki öyle bakar ki, bakışıyla sanki ruhumuzdan bir parça alır. Dolayısıyla 'çalgın', ötekinin bakışıyla ruhundan parça alınan ve ruhundan çalınan parçanın peşinde dolaşıp duran kişi demek. Bir üryan halde olma biçimi. Aşk durumunda olma hali.. Bu hallerin şiirlerinden oluşuyor Çalgın.” Çalgın, Yücel Kayıran’ın üçüncü kitabı. 1998-2006 yılları arasında yazılmış otuz altı şiiri bir araya getiriyor.  | İÇİNDEKİLER |
çalgın
dokuzuncu kitap mahvolmuşların esrarı
perş tansökümü ur fuka ruhlukta köpeklerin yaşamı nemli yer değil mi su ve yağmur ayıkma akıntı
sekizinci kitap cıva
cıva hasandağının dumanı durak pisagor bağıntısı güneş yanığı fü galiba tenha birden sonra sıfır priz kış
yedinci kitap sonra eve döndüm
koridor dışarı sandalye sanki kalem merdiven pencere zehirli tutkal ruhsatsız kalp sorarlar uykuda nakil
eyvay!  | OKUMA PARÇASI |
Sayfa 13-15 Çalgın arzulanan gözün bakışında cereyanda kalmak imrenerek bakanın nasibi beni izleyenler için alaydı açık kalmış ruhun kapısından çıkıp dolaşırdım öyle dalgın çalındım başka bir göze doğru içimden sökülen bana salaydı ama inmeli, ama kötürüm, ama deli ben kendime öyle dargın dururken bakırı çalığından koruyan kalaydı kimse düşünmezdi pasıma yenildiğimi sanıp eğlenerek yılışan gözler suyun dibinde nefes alaydı uyurdu kabın içinde büyürdü boşluk dökülürken ben zeminde açılan delikte kaybola kaybola içime yurt olan gayb'a hangimiz algın diye daha sormadan kap beni arardı ama inmeli, ama kötürüm, ama deli dönerdim böyle bakımsız ve hırpani dönerdim, eve döndüğüm yer sonunda cereyanda kaldığım yer olaydı nasibim ıslık sesleriyle salgın ardıma bakmazdım kap nerede diye benden kopan bana mahsus olaydı Nisan 2001  | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Orhan Kahyaoğlu, “İçten çalınan parçaların peşinde...”, Radikal Kitap Eki, 2 Haziran 2006 Yücel Kayıran, özellikle son iki yıldır, şiiri adına en çok konuşulan ve hakkında yazılar kaleme alınan şair. Bunun bir rastlantı olduğuna hiç inanmıyoruz. Çünkü, 2004 yılında yayımlanan ikinci şiir kitabı Beni Hiç Göremezsin, yarattığı şiir evreni, kendine has ruhanilik varlıksal sorgu ve belli dozda da taşıdığı toplumsalcı göndermelerle ilginç bir şiirsel bileşeni içinde barındırıyordu. Tüm vurguladığımız ana öğeler, kitaptaki şiirlerde gitgide derinleşmiş, okuru kaotik bir atmosfere taşımış, ama aynı oranda da gövdenin içi, dibiyle, dış dünya arasında şiirde nasıl rafine bir akrabalık kurulabileceğine dair okura sayısız imgesel, düşünsel açılımlar kazandırmıştı. Felsefe, bu şiirde önemli bir bazdı. Hatta yer yer, bu baz Hayaline Firar Edemeyenlerin Afsunu adlı ilk kitabında şiiri dilsel anlamda kapatıp, okuru huzursuz bile ediyordu. Ama Beni Hiç Göremezsin'de varlık sorunsalının tam anlamıyla altı çizilmesinin yanında şiirin, imgenin oluşturduğu dil ve anlam dünyası felsefeyi ciddi ölçüde itelemiş, ortaya Kayıran'a özgü bir kosmos çıkmıştı. Hafıza –ya da bellek– şairin dipte derinleşmesi ve ilginç bir imgelem oluşturmasında ana kaynaklardan hep en önemlisi oldu. İkinci kitapta, Cumhuriyet dönemi yakın tarihine ilişkin acı kokan göndermeler bile gövdenin içinden, özellikle de kalpten ve dipten gelen bir varlıksal tepkiye dönüşebiliyordu. Üç kitap, dokuz ... Devamını görmek için bkz. |  |
Orhan Koçak, “Bâkî kalan…”, Virgül, Sayı 97, Temmuz Ağustos 2006 İlhan Berk’te alttan alta hep hissedilen dümdüz ve kronik bir sıkıntı zemini üzerinde birdenbire beliren sevinç ve hayranlık (“tansık”!) oluşumları vardır; Yücel Kayıran ise münhasıran dert burcunu yurt edinmiş bir şair. Özellikle son kitabı Çalgın’da, daha kasıtlı bir tavırla, Fuzulî ve Necatî’den Necatigil ve Turgut Uyar’a (?) kadar geldiği varsayılabilecek bir azap ve şikâyet şiiri geleneği içine yerleştiriyor kendini. Kitabın adını şöyle açıklamış bir öndeyişte: “Ötekinin bakışı/nazarı altında kalan kişinin varoluş durumunu ifade eden bir kelime Çalgın. Ötekinin bakışıyla/nazarıyla ruhundan bir parça alınan/çalınan, böylece eksilen ruhuyla çalınan parçanın peşinde dolaşıp duran, o eksik parçayı arayan kişi demek.” J.-P. Sartre’ın “cehennem başkalarıdır” sözü bir şiir programına mı dönüşüyor burada? (Sartre’daki “ötekinin nesneleştirici bakışı” Kayıran’da “nazar”/“kem göz” düşüncesine bitiştiğini de not edelim.) Öte yandan, kendi eksik, eksilmiş parçasını arayan kişi durumu da Eflatun’un Şölen’indeki o öbür yarısını arayan ruh mitosuna gönderiyor bizi. Kendisi de zaten felsefeci olan bir şairde felsefenin ezeli temalarının öne çıkmasını doğal karşılamak gerek; üstelik, bu felsefi yatkınlık, sadece kendini görebilen kopkoyu bir kederin getirebileceği bazı yanılsamalardan ve som bencilliklerden de koruyor şiiri. Mesela kitaba adını veren şiir, “çalındım başka bir göze doğru... Devamını görmek için bkz. |  |
Orhan Tüleylioğlu, “Sonra eve döndüm”, Milliyet Sanat, Temmuz 2006 Çalgın, Beni Hiç Göremezsin adlı yapıtıyla 9.Akdeniz Altın Portakal Şiir Ödülü’ne değer görülen Yücel Kayıran’ın üçüncü kitabı. Çalgın, ruhundan çalınan parçaların peşine düşen bir şairle baş başa bırakıyor bizi. Ötekinin bakışı/nazarı altında kalan kişinin varoluş durumunu ifade eden bir kelime olan Çalgın; ötekinin bakışıyla/nazarıyla ruhundan bir parça alınan/çalınan, böylece eksilen ruhuyla çalınan parçanın peşinde dolaşıp duran, o eksik parçayı arayan kişi anlamına geliyor. Beklenmedik ve önceden belirlenmemiş, insan yaşamını çevreleyen dönüm noktası olaylar, kaotik düzensizlikle sonuçlanan bir parçalanmayla yansıyor şiirlere. Burada parçalanan ruhtur, iç dünyadır ve ‘ben’ ile yoğun bir çatışma söz konusudur. İçsel ve dışsalın etkileri yan yana, soluk soluğa yaşanır. Şiirlerde böylece yoğun bir metafizik gerilim ortaya çıkar. Bu gerilim, toplumumuzun yaşadığı ruhsal gerilimlere de dikkat çeker. Şair, daha önceki kitaplarında sıkça görülen bu gerilimin toplumsal diyebileceğimiz örneklerini, Çalgın’da daha da içselleştiriyor. Her şey iç dünyasında, gövdenin içinde olup biterken, şiir de bu gövdede can buluyor. Hızla geçip giden bir çok öğe zamana dağılır, birbirlerini duymayan ve yanıtlamayan seslerle yeniden ortaya çıkar. Şairin peşine düştüğü parçalar geride kalmış, başka bir döneme aittir artık. Yola çıkmak, her şeyden önemlidir. Ve ... Devamını görmek için bkz. |  |
Cihan Oğuz, “Kaybolan insanın şiiri”, Cumhuriyet Kitap Eki, 22 Haziran 2006 Yücel Kayıran, Hayaline Firar Edemeyenlerin Afsunu (Ekin Yayınları, 1997) ve Beni Hiç Göremezsin’den (Ekin Yayınları, 2004) sonra, üçüncü şiir kitabı Çalgın ile çıktı okur karşısına. Ortaya koyduğu ve savunduğu "felsefî şiir" açılımıyla, son birkaç yıldır Türk şiirinde tartışma ortamı yaratan Yücel Kayıran, Çalgın’da, kendi deyimiyle, 'kaybolan insan'ın sessiz trajedisini içten içe duyuruyor. Yapıtın ilk şiiri olan "Çalgın"da, "Açık kalmış ruhun kapısından / çıkıp dolaşırdım öyle dalgın / çalındım başka bir göze doğru / içimden sökülen bana salaydı // ama inmeli, ama kötürüm, ama deli" dizeleriyle beliren bu duyarlık, "benden kopan bana mahsus olaydı" vurgusuyla tamamlanır. İlk şiirin fonunda gizlenen ezgisel tarz, bir kabak kemanenin ya da divan sazının o güçlü tınısını andırır. Modernist bir şiire eklemlenen bu yerli eda, köklerine bağlı ama yeni dünyalara susamış bir poetik duruşun da varlığına işaret eder. O 'yerli eda', kitabın ilk bölümü olan "Mahvolmuşların esrarı"nın epigrafında, Seyyid Rıza'nın dilinden çıkıveren mısralara denk düşer: "Senin yalanlarınla, hilelerinle baş edemedim Bu bana dert oldu. Ben de senin önünde diz çökmedim Bu da sana dert olsun." Yücel Kayıran, işte tam da bu çıkış noktasında, şiirsel özüne ilişkin ipuçları verir: Amansız bir dünyada, kendi olmaya çalışanların, kendinden kopamayanların hüznü. O hüzün... Devamını görmek için bkz. |  |
Veysi Erdoğan, “Yücel Kayıran şiirinde kopmanın ya da lehimin imkânsızlığı”, Kitap-lık Dergisi, Sayı: 98, Ekim 2006 “Döndüm! döne döne kendime dönemeden döndüğüm yere döndüm!” Yücel Kayıran / Eyvay Evreni anlamlandırma ve adlandırma, insanın tinsel varlığıyla ilgili bir problemidir. Kendisini görünür hale getirmeye çalışan her insan, bir varoluş bilinciyle hareket eder. Ben’in bulanıklığı, bu varoluş sürecinde giderilebilir. Problemin üstesinden gelmeye çalıştıkça, ‘ben’ bir görünürlük elde etmeye başlar ve evrenin belirsizliğine karşı bir şeyler söyleyebilir konuma geçer. Çünkü evrenin adlandırılması, insanın anlamlandırılmasından geçer. Yücel Kayıran da, öznenin “benlik oluşumu”na, varoluşun imkânlarını zorlayarak ulaşmaya çalışır. Bulmaya çıktığı öznenin içinden söylemler geliştirir. Kayıran şiiri de bu söylemlerin bir probleme dönüşmüş halidir. Çünkü ben’in eksikliğini bertaraf etme, ontolojik bir problemdir Kayıran’da. Felsefi şiir poetikası da bu problemin topografyasıdır. Kayıran, şiir mantığını kurarken, bir varolma dürtüsüyle hareket eder ve hep bir eksilme durumuyla karşımızda belirir. Gidip de gelmeyen bir şeyler varmış duygusu uyandırır insanda. Kendi ben’ini ararken, dâhil olmak ya da dâhil etmek istediği hallerin içinden yazıyormuş gibi durur. Uzaklaşılan ya da kavuşulması mümkün olmayan birileri vardır hep Kayıran şiirinde. Geçmiş algısı, hem şiirinde hem belleğinde hep yitirdiklerinin arkasından g... Devamını görmek için bkz. |  |
Halide Yıldırım, Yücel Kayıran'ın 'Çalgın'ı”, Cumhuriyet Kitap Eki, 22 Şubat 2007 Yücel Kayıran, son yıllarda, gerek şiiri, gerekse 'Felsefi Şiir' poetikası hakkında çokça yazılan, tartışılan şairlerden biri. Son kitabı olan Çalgın 2006 yılının en iyi on şiir kitabı içerisinde gösterildi. Yücel Kayıran, aynı zamanda kendi şiir poetikasına ilişkin, gerekse başka şairlere, şiirlere ilişkin yazılar yayımlayan şair ve eleştirmenlerimizden. Kendi ben'inde duyumsananları betimleyen şiirler yazıyor diye de biliyoruz Kayıran’ı; ancak, Çalgın’da kural değişmemiş görünüyorsa da, bu defa tema 'öteki ben'i de kapsar gibidir. Geçmişle, an'la, aşk'la hesaplaşırken 'öteki ben'le yüzleşiyor şair. "Çalgın" adına yaptığı ayırıcı vurgudan bunu okudum ben. Kaybolmaların hüzünlü esrarı, çalınan parçanın peşi sıra, diyor, kitabın açılışında; bunu bir "mecnun" halin şiirlerine yapılan ayırıcı vurgu olarak düşündüm. Yitik, üryan, taşkın sıkıntı ve hüznün kararan ritmiyle zincirin tek tek halkalarını birleştirince bir "aşk hali"ydi dile gelen. Örneğin: "imrendim elinin beni tutuşuna/ ağzım yok! sadece dil! siyah // sonra eline sığındım, tut beni/ baktığım yer kör edici beyaz/ tut beni, güneş yok, aksın içim/ aksın harf harf, erisin içim" diyor, Kalem şiirinde. Ve yine aynı duygu durumuyla sesleniyor "Nakil" şiirinde:"sürükledi bizi akıntı karanlıkta kalmış bir aşka/ uyanık kişiler katlanamaz/ varamaz benliğini koruyanlar terk edilmez bir aşka","aşkın kör nedenleri ... Devamını görmek için bkz. |  |
Halim Şafak, Çağın tanığı olan aynı zamanda suçlusudur!, Bireylikler Dergisi, Sayı: 17, Kasım-Aralık 2007 İnsan fiziksel olarak bu dünyanın tam ortasındayken niye kaybolma duygusunu yaşamak ister? Niye onun için geri dönmemek için gitmek tek ve önemli sorundur? Bunları da geçelim gitmek ya da kaybolmak isteyen yanında ne/yi götürür? Bu sorular daha da çoğaltılabilir. Sıraladığım soruların yanıtlarını ise ancak kaybolan, böyle bir arzusu olan verebilir. Ölüm dışında ki bütün kaybolma ve gitmeler fiziksel olarak dünyada yaşadığımız duygusunu unutmak içindir. Böylelikle bugünü başka bir zaman olarak kabul ederiz. Bunu da insana ancak zihni yaşatabilir. Zihin dediğimiz anda da insan tinini de tartışmaya dahil etmiş oluruz. Bu demektir ki ölmediği, öldürülmediği sürece insan tinsel olarak gidebilir. Kaybolma duygusunu yaşayabilir. Kendini büyük ölçüde dünyanın dışında tutabilir. Bu da tinselliğin insandaki devasa yerini ve anlamını açıklar. Bunu şiir yazan açısından düşündüğümüzde ise tinselliğin kendini ifade ettiği asıl alanın şiirin kendisi olduğunu görürüz. Bu yüzden şiirde oluşturulan tinsellik insan için tam anlamıyla dünya dışında olmak değildir. Genel anlamda tinselliğin yazıda kendini somutlaştırdığını söyleyebiliriz. Kaldı ki şiirin soyutluğu da tinsel olanla buluşmasının imkanıdır. Ayrıca bu tinselliğin politikasını oluşturmayı kolaylaştırır. Bunun başka bir anlamı ise başta felsefe olmak üzere şiirin kendini besleyen düşüncelerle ilişki kurma... Devamını görmek için bkz. |  |
Hakkı Çınar, “4 kitap, 4 boşluk”, Bireylikler dergisi, Mayıs- Haziran 2011 Şair başlangıcı ve sonu olmayan bir kitaba neden başlar, niye başlar. Başlarken belirecek bir im olması gerekirken, bitirişi de imleyen bir kelime olmalıydı. Şair bir kitaba başlarken neden yola çıktığının, ne için yola çıktığının ya da çıkmadığının habercisi olmalı mıdır, bence olmalıdır. Çünkü bir anın anlatımıdır kitap, ve kendinden önce gelen bir anla, kendinden gelen bir anla kesitini, ayrımını sunar. Sonraki ve önceki anlar hayatın akışı içinde devamlılığını sağlar, şairi kitabını öylece bırakıp kenara çekilir, insan bedeni bu akıma dayanabilecek güce sahip değildir. Yücel Kayıran’ın Çalgın isimli kitabı, çalgının yine yazar tarafından yaptığı tanımıyla başlıyor. Çalgın kısaca: ‘…Ötekinin bakışıyla / nazarıyla ruhundan bir parça alınan / çalınan… o eksik parçayı arayan kişi demek’ bakışla başlayan bir serüven bu, dünyaya gelmemizle başlayan değil, bir ötekinin bakışıyla. Şair bu bakışı aramıyor kitap boyunca, kim baktığına dair bir sorunu yok şairin, onun kitap boyunca aradığı, eksik parçayı bulmak. İlk şiirin ismi Çalgın: arzulanan gözün bakışında / cereyanda kalmak / imrenerek bakanın nasibi / beni izleyenler için alaydı / açık kalmış ruhun kapısından / çıkıp dolaşırdım öyle dalgın / …ve şiirde yer alan boşluk kelimesi. ‘uyurdu kabın içinde büyürdü boşluk’ s. 14 Ötekinin bakışıyla birlikte, şairden çalınan bir parça, ve o parçanın oluşturduğu ... Devamını görmek için bkz. |  |
|