 | ISBN13 978-975-342-487-5 | 13X19,5 cm, 160 s. |
Liste fiyatı: 192.00 TL İndirimli fiyatı: 153.60 TL İndirim oranı: %20 {"value":192.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"304","item_name":"Tarihin Bilinçdışı","discount":38.40,"price":192.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için |  |
|
| | Tarihin Bilinçdışı Popüler Kültür Üzerine Denemeler Yayıma Hazırlayan: Semih Sökmen Kapak Resmi: Bruegel |
Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Ekim 2004 | 4. Basım: Haziran 2021 |
"Bir çağın hâkim fikirleri, o çağın hâkim sınıfının fikirleridir", amenna. Peki ama o çağın ezilen sınıflarının fikirleri, duyguları nereye gitmiştir bu denklemde? Tabii ki bastırılmış, o çağın bilinçdışına itilmiştir. O yüzden de bu "bastırılmış olanın geri dönüşünü" anlamlandırabilmek için, psikanalizin yöntemine, bilinçdışının bilinçli davranışları etkileyen, yönlendiren ve zaman zaman da belirleyen potansiyelini kavrama tekniklerine ihtiyacımız var. Devrim daima "bastırılmış olanın geri dönüşü" olarak anlamlandırılabilir. Tam da bu yüzden daima tekinsiz bir çekirdeğe sahiptir ve akıl yoluyla tam olarak kavranması mümkün değildir. Devrim hiçbir zaman simgesel düzenin yerini kibarca başka bir simgesel düzene bırakması olarak görülemez; tersine arada geçilmesi gereken bir "Gerçek" aşaması vardır ki, bu aşama tekinsiz bir dehşetle, tekinsiz bir keyifle iç içedir. Eğer çağımız kapitalizmin yeni ve bu kez kolay kolay evcilleştirilemeyecek bir krizine gebeyse, bu "Gerçek" aşamasından geçmemiz de kaçınılmaz görünüyor. –Bülent Somay  | İÇİNDEKİLER |
Giriş: Tarih, Psikanaliz ve Popüler Edebiyat
Tarih Uzmanları, Evren Bilginleri Bir Tarih Yazımı Metaforu Olarak Zaman Yolculuğu
Isaac'ın Yasaları Gecikmiş Bir Aydınlanma Metaforu Olarak Bilimkurgu
"Çok Basit, Azizim Engels!" Bir Tarih Yazımı Metaforu Olarak Polisiye
"Çok Basit, Azizim Breuer!" Bir Psikanaliz Metaforu Olarak Polisiye
Freudo Baggins'in Mordor Yolculuğu Bir Psikanaliz Metaforu Olarak Fantazi Edebiyatı
Hiçbir Yere Ait Olmayan Özne  | OKUMA PARÇASI |
Giriş: “Tarih, Psikanaliz ve Popüler Edebiyat”, s. 7-19 İçinde yaşadığımız dünyayı anlamaya kalktığımızda bir engelle karşılaşıyoruz hep: "Anlama" fiilinin öznesi olan "ben", "kendim", aslında tam bir özne değil parçalanmış; tekil ve bütünleşik bir iradeyi temsil etmiyor. Dolayısıyla bu anlama çabalarımız da hep eksik gedik kalıyor, asla dış, "nesnel" gerçekliği tam olarak yakalayamıyor. Demek ki ne yapmamız gerekiyormuş? Önce bu "ben"i tam olarak anlamalı, onun kuruluşunu ve parçalanmışlığını, yapısını ve unsurlarını kavramalıyız. Ama o zaman da başka bir engel dikiliyor karşımıza: "Ben", verili, gökten inmiş ya da kendi iç dinamiğiyle oluşmuş bir "ben" değil; tersine, dışımızdaki "nesnel" dünyanın verili koşullarıyla biçimlenen bir benlik. Dolayısıyla, "ben"i kavramanın yolu da öncelikle dış dünyanın nesnel gerçekliğini anlamaktan geçiyor. Böylelikle kendimizi tam bir paradoksun ortasına atmış olduk görüldüğü gibi. Dünyayı kavramak için kendimizi ("kavrayan özneyi"), kendimizi kavramak için ise dünyayı ("nesnel gerçekliği") anlamamız gerek. Yumurtanın mı tavuktan, yoksa tavuğun mu yumurtadan çıktığına karar veremediğimizde içimizi rahatlatan tek şey, biz nasıl olduğunu anlayamasak da, tavuğun da yumurtanın da orada, karşımızda durduğu, istediğimizde haşlanmış yumurta, istediğimizde de kızarmış tavuk yiyebildiğimiz bilgisidir – tabii yeteri kadar paramız varsa. Yani kısacası, Engels'in de dediği gibi, "Pudingin ispatı yemededir." Bu bilgi hayata devam ede... Devamını görmek için bkz. |  |
 | ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Kemal Varol, “Biçimin gizlediği sır”, Radikal Kitap, 24 Aralık 2004 Slavoj Zizek'in İdeolojinin Yüce Nesnesi adlı kitabında altını çizdiği önemli bir nokta var: "Analiz yoluyla açığa çıkarılacak 'sır', biçim (metaların, rüyaların biçimi) tarafından gizlenen içerik değil, tam tersine bu biçimin kendisinin sırrıdır". Zizek'in can alıcı sorusu şu: "Örtük rüya düşünceleri (ya da metalar) neden böyle bir biçim almışlardır, neden bir rüya biçimi içine taşınmışlardır?" Bu soru, Bülent Somay'ın Tarihin Bilinçdışı adlı yeni kitabının da çıkış noktasını oluşturuyor. Zizek'in sorduğu soruya ek olarak başka önemli sorular da soruyor Somay. Popüler edebiyat klişelerinin ardında yatan içerik popüler edebiyat okuru tarafından bile bilinmektedir, tamam. Ama temel soru şu: "Bu içerik neden bu değil de şu klişe olarak karşımıza çıktı?" Dahası, bu klişenin barındırdığı 'gizli çekirdek' tam olarak nedir? İyi bir polisiye roman okuduk ve zeki dedektifimiz olayı kısa sürede çözüp 'adi' katilin tahmin edildiği gibi uşak olmadığını, cinayet failinin aslında bu tür bir eylemi sırf keyif için işleyen bir 'manyak' olduğunu fısıldadı meraklı kulaklarımıza. İyi ama bu 'keyif' gerçekte nasıl bir şeydir ve polisiye roman bu türden klişeleri neden sıklıkla kullanır? Yüzüklerin Efendisi'nde, Frodo (eksik parmağına rağmen) görevini ifa edip Hobbitköy'e geri döner. Tamam, kabul, 'eve dönüş teması' fantastik metinlerin klişelerindendir ve psikanalizle de bir ilgisi ... Devamını görmek için bkz. |  |
|