ISBN13 978-975-342-803-3
13x19,5 cm, 240 s.
Yazar Hakkında
İçindekiler
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Metafor Olarak Mimari, 2006
Transkritik, 2008
Tarih ve Tekerrür, 2013
Dünya Tarihinin Yapısı, 2017
İzonomi ve Felsefenin Kökenleri, 2018
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Türkçe Baskıya Önsöz, s. 7-9.

Derinliğin Keşfi Türkçeye çevrilen üçüncü kitabım. Daha önce yayımlanan Metafor Olarak Mimari ve Transkritik Japonca asıllarından değil, İngilizce çevirilerinden Türkçeye çevrilmişlerdi. Bu durum beni pek de rahatsız etmedi. Çünkü bunlar Japonya bağlamı bilinmeden de okunabilecek kitaplardı. Üstelik benim, bu kitapların Türkiye bağlamında nasıl bir anlama bürüneceklerini düşünmem de gerekmiyordu. Fakat Derinliğin Keşfi, İngilizce çevirisi yayımlanmış olmasına karşın, doğrudan Japonca aslından çevrildi. Bunun bir nedeni de kitabın gözden geçirilmiş baskısına İngilizce baskıda bulunmayan birçok ekleme yapmış olmam. Bu kitap, yabancı dillere çeviri baskıları için yazdığım önsözlerle birlikte kapsamlı düzeltme ve eklemeleri içeren "gözden geçirilmiş baskı"yı temel alıyor.

Derinliğin Keşfi 1970'li yılların ikinci yarısında edebiyat dergilerinde tamamen Japon okurlara yönelik yazdığım denemelerden oluşuyor. Yayımlandığı dönemde bu kitabın Japonya bağlamında eleştirel bir anlam taşıdığına inanıyordum. Fakat bundan daha fazlasını da beklemiyordum doğrusu. Kitabımın yabancılar tarafından okunacağı aklımın ucundan bile geçmemişti. Yabancı dillere yapılan her çeviri için bir önsöz yazdım ve her önsöz yazışım benim için tuhaf bir deneyim oldu. Yayımlanacağı ülkenin bağlamını göz önünde bulundurarak kitabı her yeniden okuyuşumda, o âna kadar üzerine düşünmediğim birçok yeni şeyi keşfettim. Bu kez, Türkçe çevirisine önsöz yazmak vesilesiyle kitabımı yeniden okuduğumda da aynı tuhaf deneyimi yaşadım.

Sözgelimi, şunları anımsadım. 1975-77 yılları arasında Yale Üniversitesi'nde konuk profesör olarak Modern Japon Edebiyatı dersleri vermiştim. Bu kitapta ele aldığım konuların çoğunu o zamanlar düşünmüştüm. O dönemde Yale'de kimya profesörü olan Oktay Sinanoğlu'yla tanışmıştım. Oktay Sinanoğlu, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşuyla birlikte Latin alfabesine geçilmesinin, gelenekten kültürel bir kopuşa neden olduğundan yakınıyordu. Buna karşılık Japon Meiji Restorasyonu'nun (1868) gelenekten kopuştan ileri gelen bir süreksizliğe neden olmamasının Türkiye'nin durumuyla bir tezat teşkil ettiğini öne sürüyordu. O âna kadar böylesi bir örneği hiç düşünmemiştim. Benim üzerine kafa yorduğum konu daha ziyade, geleneksel sistemin varlığını sürdürdüğü durumda ortaya çıkan zorluklardı. Öyle ya da böyle Japonya'da "imparator sistemi" (tennosey) 1500 yılı aşkın bir süredir devam ediyor. Bu kitabı yazma sürecinde, aslında, Modern Türkiye deneyimini göz önünde bulundurmuş olduğumu sonradan anımsadım. Meiji Japonyası'nda da Çin ideogramlarından oluşan kanji alfabesinin kaldırılması ve Latin harflerinin kabulü konusu tartışılmıştı.

Ayrıca, Türkiye üzerine düşününce anımsadığım bir şey daha var. 1990'lı yıllarda bu kitabın İngilizce çevirisinin yayımlanmasından bu yana, aldığım yorumlardan en ilginç olanları Yunanlı ve Bulgar öğrencilerimden gelenler olmuştur. Benim 1890'ların Japonyası'nda gözlemlediğim "söz-yazı birliği" ya da "manzaranın keşfi" fenomenlerinin, kendi ülkelerinde de hemen hemen aynı dönemde ortaya çıktığını söylemişlerdi bana. (Bu arada, kitabın Bulgarca çevirisinin yayın hazırlıklarının da sürdüğünü belirtmeliyim.) Bu yorumlar beni şaşırtmıştıysa da, bu konu üzerine öyle uzun uzadıya düşünmemiştim. Modern "ulus-devlet"in (nation-state) oluşum sürecinde farklı coğrafyalarda benzer deneyimlerin yaşanmış olduğunu düşündüm sadece. Fakat şimdi bu konu üzerine tekrar düşündüğümde fark ediyorum ki, hem Yunanlıların hem de Bulgarların deneyimleri Osmanlı İmparatorluğu'nun parçalanma sürecinde ortaya çıkmıştı. Modern Türkiye'deki gelenekten kopuş deneyiminin de bu parçalanma sürecinden kaynaklanmış olduğunu eklemeye gerek yok sanırım.

Modern ulus-devletler, boş bir kâğıt olarak oluşmadılar. Bunların her biri, dünya imparatorluğu denen "topraklar" üzerinde şekillenmiş ve bu süreçte edebiyatın rolü de çok büyük olmuştur. "Edebiyat", kanji, Latin ve Arap alfabeleri gibi, dünya imparatorluklarının alfabe dilleri karşısında yeni alfabe dillerini (söz-yazı birliğini) şekillendirmiştir. Fakat ulus-devletler kuruluşlarını tamamlar tamamlamaz "modern edebiyat"ın rolü de sona erer. Biz şimdi buna tanık oluyoruz. Bu sona erme durumu, ulus-devletin ötesine geçilip Avrupa toplumu gibi, "dünya imparatorluğu"nun yeni versiyonlarının şekillendiği bir sürece denk geliyor. Fakat bunun böyle olması edebiyat'ın sona ereceği anlamına gelmez. Ya da, eleştirel düşünce ve yaratıcılığın sona ereceği anlamına gelmez. Bundan sonraki süreçte bunlar daha da gereksinim duyulan şeyler haline gelecektir.

Japonya'ya Uzakdoğu denir. Asya'nın uzak doğusu anlamında... Diğer yandan ben İstanbul'a gittiğimde, Türkiye'nin de Asya'nın "uzak batı"sı olduğunu hissettim. Uzakdoğu ve "Uzakbatı" insanları arasında benzerlikler var. Her ikisi de, bir yandan Asyalı olduklarını diğer yandansa Asyalı olmadıklarını hissediyorlar. Her ikisi de bu bölünmüşlük halinden dolayı acı çekiyorlar. Acı çekmelerinin nedeni, bu bölünmüşlük halini ortadan kaldırmaya çalışmaları. Fakat ben bu bölünmüşlük halinin ortadan kaldırılmasına gerek olmadığını düşünüyorum. Ancak aynı anda iki kimliğe birden sahip olmak yoluyla, evrensel olabiliriz.

Kojin Karatani

Haziran 2010, Tokyo

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X