| ISBN13 978-975-342-307-6 | 13x19,5 cm, 304 s. |
|
Ayet ve Slogan, 1990 | Vatan Millet Pragmatizm, 1991 | Resmi Tarih Sivil Arayış, 1991 | Sol Kemalizme Bakıyor, 1991 | Ne Şeriat Ne Demokrasi, 1994 | Direniş ve İtaat, 2000 | Recep Tayyip Erdoğan, 2001 | Nereye Gitti Bu Ülkücüler?, 2003 | Türkiye’nin Kürt Sorunu, 2004 | 100 Soruda Erdoğan x Gülen Savaşı, 2014 | Ji Realîteya Kurd Ber Bi Realîteya Kurdistan ve Serencama Meseleya Kurd, 2016 | Gomaşinen, Hatırlıyorum, 2024 |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | Metin Sever, “Hizbullah'a farklı bir bakış”, Radikal Kitap Eki, 11 Mayıs 2001 Hayatı ve olayları anlamadaki kolaycılık alışkanlığı her alanda olduğu gibi son 20 yıldır Türkiye siyasetinde etkin olan İslamcıları değerlendirirken de yaşandı. Farklılaşan toplum yapısında, alt, orta tabakalara dayanan İslamcı gruplar, dini veya İslam'ı muhafazakar bir ideoloji olarak yeniden üretirken, sürekli homojen bir yapı olarak algılandı. RP'nin ve FP'nin savunduğu islamla, Fethullah Gülen'in savunduğu İslamın veya Nakşibendiliğin savunduğu islamla, Aczmendilerin veya Hizbullah'ın savunduğu islamın aynı olmadığı hiçbir zaman görülmedi. Türkiye bu kolaycı yaklaşımı, 2000'lerin başında Hizbullah'ın mezar evleri ortaya çıktığında da sürdürdü. Hizbullah'la ilgili genelde iki bakış açısı hakim oldu. Bunlardan birincisi devlete aitti. Emniyet güçleri, genel olarak tüm İslamcıları şiddet taraftarı ve terörün kaynağı olarak gören resmi önkabulden hareketle mezar evlerden çıkan cesetlere, domuz bağlarına, işkence aletlerine bir propaganda aracı gibi yaklaştı. Hizbullahçıları devleti yıkmaya çalışan küçük, sapık bir İslami örgüt olarak tanımladı ve sadece 'vahşi bir terör örgütü' olarak gördü. Güvenlik güçlerinin darbesiyle de boylarının ölçüsünü aldıkları ve bir daha toparlanamayacak noktaya geldikleri düşünüldü. 24 Ocak 2001'deki Gaffar Okan suikastı bu kolaycı yaklaşımlara yönelik ağır bir eleştiri oldu. Hizbullah'a yönelik ikinci bakış açısı ise devlet-Hizbullah arasındaki ilişkiydi. 'Hizbulkontra' bu bakış açısını tanımlayan bir etiket olarak yaygınlaştı. Devlet Hizbullah'ı beslemiş bir anlamda kendi bumerargını yaratmıştı. Bu yaklaşımdaki eksik ise Hizbullah vakasını sadece komplo teorisiyle açıklamakla yetinmesiydi. Ruşen Çakır ise Derin Hizbullah'da örgütü daha içerden kavrama ve anlama çabası içinde. Hizbullah'ı sadece devletle kurduğu ilişkilerle sınırlamadan, kendi ifadesiyle söylersek 'derin ilişkiler' temelinde değil, bizzat toplumsal bağları, onu yaratan sosyal, kültürel ve ekonomik koşullar içinde ele almaya çalışıyor. Çakır, Hizbullah'ın devletle, toplumla, PKK ile, dünyayla, diğer İslami gruplarla ilişkilerini veya ilişkisizliğini irdelemeyi amaçlıyor. Bütün inkâr ve ihmal etme çabalarına rağmen Hizbullah'ın belli bir kitle desteğine sahip olduğu, belli bir toplumsal karşılığı olduğu gerçeğinin altını çiziyor. Bunu yaparken de sadece Türkiye ve Hizbullah'la sınırlı kalmıyor. İslamcı şiddetin çerçevesini oluşturan Hasan El Benna, Seyid Kuttup gibi teorisyenlerin bakış açısından, Mısır, Cezayir, Afganistan gibi ülkelerde yaşananlara uzanan bir arka plan da oluşturuyor. Kitabın en önemli bölümü Hizbullah'ın kuruluşuna katılan ve daha sonra itiraflarıyla örgütün darbe almasında büyük rol oynayan Abdülaziz Tunç'la yapılan söyleşi. Söyleşide Hizbullah'ın ciddi bir toplumsal tabana oturduğu, bölgenin karanlık ortamından da istifade ederek 20 yıldır siyasi ve askeri olarak örgütlendiği, cemaatin içinde çok sayıda kadının olduğu, çocukların sıkı bir eğitimden geçirildiği, askeri kanada bağlı yüzlerce militanın bulunduğu ve bunların sıkı bir denetim altında tutulduğu anlatılıyor. Tunç "Ben teslim olana kadar, ne Türkiye ne de dünya gerçekte bu hareketin ne olduğunu bilmiyordu. Benim devlete gelmemle olayın gerçek çapı ve boyutları anlaşılabildi" diyor. Kitabın son bölümünde ise Velioğlu'nun öldürülmesinden sonra Hizbullah'ın nasıl bir strateji izleyebileceği tartışılıyor. Bu noktada Çakır'ın örgütün uluslararası İslami terörist Usame bin Ladin'le ilişkiye geçebileceği uyarısıyla yine itirafçı Tunç'un şu sözleri üzerinde dikkatle durmak gerekiyor: "Müthiş bir intikam duygusu var. Şu anda kendilerine düşman gördükleri insanların kanlarını içseler yine gönülleri rahat olmaz." |