Hülya Avtan, "Babam seni özledim diyemezdi", sanatatak.com, 3 Kasım 2025
Son dönemin en dikkat çeken romanı Bahçıvan ve Ölüm’ün yazarı Georgi Gospodinov’un Londra’da bir kitapçıdaki söyleşisindeyim. Elimdeki Türkçe edisyonu imzalatmak için uzattığımda Gospodinov, Türkiye’den kitaba dair harika şeyler duyduğunu ve çok mutlu olduğunu söyledi. İmzalarken de “Bizdeki ‘bacha’ ile sizdeki ‘bahçe’ aynı” dedi ve ‘Bahçemize!’ diye imzaladı.
“Babam seni özledim diyemezdi, yeni açan çiçekleri görmeye gel derdi mesela.”
Booker ödüllü Bulgar yazar Georgi Gospodinov’un romanı Bahçıvan ve Ölüm, belki de son dönemin en çok dikkat çeken ve konuşulan kitabı olmuş durumda. Yayımlandığı ilk günden itibaren elden ele, dilden dile yayılan etkisi sayesinde bir ay içinde beşinci baskısını yaptı. Ama onu özel kılan yalnızca gördüğü ilgi değil; ölüm, baba ve hafıza üzerine kurduğu o derin etki.
Halihazırda eser o kadar çok okura ulaştı ki konusunu bir de benim tekrar etmeme gerek var mı, ondan bile emin değilim. Yine de söyleyeyim, yazarın babasının ölümünün ardından kaleme aldığı bir veda ve yas metni bu. Ağır bir konu. Başta şüpheyle yaklaşmamın en büyük sebebi de buydu: Ölüme dair bir kitabın yükünü kaldırabilir miyim endişesi. Ancak karşılaştığım anlatım beni şaşırttı. Günlerce elimin altında uzayacağını, aralar verip nefeslenerek okuyacağımı düşünürken, böylesine akıcı ve nazik bir üslup bulmayı beklemiyordum. Nitekim yarattığı etkinin gücüne kendi adıma fazlasıyla ikna oldum. 15 Ekim Çarşamba akşamı, Marleybone’daki London Book Reviews’un küçük dükkanında gerçekleştirilecek söyleşiyi görünce de hemen bilet aldım elbette.
Yasla baş etme biçiminin yumuşaklığı
Akşam saati, kitapçının raflarının arasına yerleştirilen sandalyelere sığmış sanırım 30 kişiydik. Söyleşiye Gospodinov ile beraber kitabın İngilizce çevirmeni ve yazarın uzun yıllardır dostu olan Angela Rodel de katıldı. Moderasyonu üstlenen kişi ise bu yılın Booker Ödülü jürisinde de görev alan eleştirmen ve yazar Chris Power’dı. Power, konuşmanın en başından katılımcıları şöyle uyardı, “Bu konuşma kimileri için tetikleyici olabilir, ağır bir konu üzerine konuşacağız.” Evet, sahiden herkes için duygu yüklü bir akşam oldu. Yine de Gospodinov’un bu yasla baş etme biçimi ve babasından bahsederkenki yumuşaklığı her şeyi hafifletti.
Power’ın ilk sorusu yazarın babasını düşündüğünde gözünün önünde canlanan imaja dair. Gospodinov hiç duraksamadan, “Babam çok güzel sigara içerdi” diyor. Ve anlatmaya başlıyor: “Uzun yıllar bağımsızlık mücadelesi vermiş ve yoksulluk çekmiş bir coğrafyada erkekler hep uzaklara bakarak sigara içerler. Tıpkı babam gibi. Babamın sigarayı tutan eli, sigara içerkenki duruşu o kadar estetik gelirdi ki, o yüzden gözümde canlanan şey hep o hali oluyor.” İlerledikçe babasının gitmediği şehirleri aklında canlandırıp onlara hayran olduğundan bahsediyor. Hayalinde bir seyyah olan babası harap olmuş bir Bulgar köyünden çıkıp gazetelerden, dergilerden gördüğü fotoğraflarla inşa ettiği şehirlere bolca seyahat edermiş.
Başlangıçta acı vardı
Ardından konu bu kitabı yazma sürecine geliyor. Ve Gospodinov şöyle diyor: “Başlangıçta acı vardı.” Babasının ölümünün ardından geçen sürede, başlarda hiçbir şey yapamadığından bahsediyor. Acının onu atıllaştırıldığından ve sesinin bile çıkmadığından. Bu sessizliği bozan anlatmaya başlamak olmuş onun için. Acının ardından gelen yas süreci babasını anlatmaya koyulmasıyla başlamış. Kitap fikri olmaksızın kendine aldığı notlarla.
Gospodinov, babasının bahçesinin hayatla ve sevdikleriyle kurduğu bağın en büyük işareti olduğunu gülümseyerek anlatıyor. Kitapta da değindiği 2023’te Booker’ı kazandığı ‘Zaman Sığınağı’ kitabıyla gelen Booker Ödülü sonrası süreçte Bulgar basınının ona gösterdiği ilgiyi anlatırken herkesin gözünden gülmekten yaş geliyor. Basının ilgisinin farkında olmadan kurbanı olan ve röportaj önerilerinin hiçbirini geri çeviremediği için tüm gazetecileri bahçesinde ağırlayan babası herkesi güldürüyor. “Onlara uzun uzun bitkilerini nasıl yetiştirdiğini anlattı ve misafirliğe gelenlere hayır demesinin ayıp olacağını söyledi.”
Beni rezil ettin
En az bu hikaye kadar gülümseten bir diğer hikayesi de yine kitapta kısaca bahsettiği bir olaya dayanıyor. Maço bir toplumda erkeğin ev işlerine müdahil olmamasının makbul gelmesi sebebiyle bazen bahçeye çamaşır asması gerektiğinde bunu kafasına taktığı bir fenerle geceleri karanlıkta yaptığından. Kısa öykülerinin yer aldığı bir kitabında bunu anlattığında yaşadıkları yerdeki tüm arkadaşları babasıyla alay edince babası da “Beni rezil ettin” diyerek Gospodinov’a kızmış.
Power konuyu bu kitabın türünün ne olduğuna getiriyor. Kapağında roman diye belirtilse de Gospodinov buna bir bahçecilik kitabı demeyi daha yerinde bulduğunu söylüyor. Kitaptaki anekdotlardan birisi babasının bahçesiyle ilgili tuttuğu defterden mesela. 17 Şubat’ta soğan ekmiş. Kitap yayımlandıktan sonra bir arkadaşı bunu okuyunca aynı tarihte bahçesine soğan ekerek Gospodinov’u arayıp bundan bahsetmiş. “Eğer babam bunu duysaydı gurur duyardı” diyor.
Soğanlarla güller aynı yerde
Ardından bir parantez açıyor Gospodinov ve “Bulgar bahçelerini konuşmalıyız” diyor. “Bulgaristan’da bahçecilik belli bir tertip ve nizama dayalı değildir; çiçekler için ayrı sebzeler için ayrı alanlar yoktur. Patates, soğan, gül, menekşeler hepsi bir arada olur. Birisi birinden daha güzel olmayacağı gibi o kaosun içinde bir uyum ve beslenme vardır. O yüzden Bulgar bahçeleri güzelliğe başka bir bakış getirir.” Böyle bakınca bir soğan da belki sevgiliye verilen bir gül kadar romantik olabilir.
Anne hakkında yazmak benim için imkânsız
Sona gelindiğinde Power, Gospodinov’a bir sözünü hatırlatıyor. Babalar hakkında yazmanın daha kolay olabileceğine dair bir söz bu. Gospodinov derin bir nefes alıyor ve şöyle açıklıyor bu soruyu. “Anne hakkında yazmak benim için imkansız. Çünkü anne her yerde, anne adeta hayatın kendisi ve tamamı. Ama baba hakkında yazmak zor olsa da mümkün. Çünkü babalar aslında yok, bizimki gibi toplumlarda en azından. Ev içinde olan biten her şey, tüm büyüme ve çocukluk yıllarında baba hep sanki evin biraz daha dışında. Onun yokluğu onu hayal etmeyi ve kafanda canlandırmayı mümkün ve daha kolay kılıyor. Bu yüzden babalar hakkında yazmak bence daha kolay.”
Babam seni özledim diyemezdi, yeni açan çiçekleri görmeye gel derdi
Ve devam ediyor. Sevdiğini söylemeyi bilmeyen ve sevgisini göstermekten çekinen bir babanın çocuğu olarak büyümekten bahsediyor. Kültürel olarak benzer arka planlardan geldiğimizden Avrupalı seyirciye göre bunu anlamak bizler için daha kolay. Bu kitabı yazarkenki süreçte babasının onunla kurduğu iletişimi ve ona onu sevdiğini söylemesinin başka araçlarını keşfettiğini anlatıyor. Bahçe tam da bu yüzden çok değerli. “Babam seni özledim diyemezdi, yeni açan çiçekleri görmeye gel derdi mesela” diyor. Sonra da malum psikoanalitik öğretiye şerh düşüyor. “Mesele babayı öldürmek değil, mesele babayı anlamak.”
Söyleşinin ardından hepimiz imza sırasına girdik. Ben elimdeki Türkçe edisyonu imzalatmak için uzattığımda Gospodinov Türkiye’den kitaba dair harika şeyler duyduğunu ve çok mutlu olduğunu söyledi. İmzalarken de “Bizdeki ‘bacha’ ile sizdeki ‘bahçe’ aynı” dedi ve ‘Bahçemize!’ diyerek imzaladı.