s. 129-131
Bitkiler de, sinekler de, yeryüzündeki tüm diğer canlı varlıklar da insandan birkaç milyon yıl önce ortaya çıktı. Yoksa Tanrı insan için beşik ve çocuk odası mı hazırlıyordu sadece? İnsanı, kendisinden önce yaratılan bitki ve hayvanlara eğlence olsun diye, göz kulak olabilecekleri pelüş bir oyuncak, yürüyen bir kukla niyetine yaratmak daha adil (evrensel çapta bir adaletten bahsediyoruz) olmaz mıydı aslında? İnsan bilinci bu tür bir ihtimali düşünemeyecek kadar benmerkezcidir. Ama bu ihtimali burada, birkaç satırla, kâğıt üzerinde hesaba katabiliriz. Odada uçuşan sinek için, pencerenin yanındaki köşede duran kauçuk için biz mükemmel bir eğlenceyiz. Onlara hâkim olduğumuzu düşünüyoruz ama hâkim olan onlar, gerçek bu. Kendilerine ait bir Olimpos’un tepesinden anlamsız çırpınışlarımızı seyrediyorlar, bizden sıkıldıklarında da bizim algılayamadığımız sinyaller gönderip bizi kolayca yönlendiriyorlar.
Biliyorum, biliyorum, Tanrı Kitap’ın daha başında, daha Yaradılış’ta şunu söylüyor: “Verimli olun, çoğalın! Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.” Ah, ne kadar mutlu ediyor bizi bu denetiminize alın ifadesi.
Tamam da, bu insanların İncil’inden. Peki bu konu sineklerin veya bitkilerin İncil’inde nasıl verilirdi? Ne de olsa onların çok daha uzun yaşam deneyimleri var. Sinek İncili kulağınıza nasıl geliyor? Son derece saygın geliyordur herhalde. Ve eski. Peki biraz okuyalım bakalım ondan. Sadece başlangıcını. Zaafımı, başlangıç ve sinek zaafımı biliyorsunuz. Ondan önce bir açıklama: Sineklerin kitabı için tabii ki kâğıt kullanılmıyor, bu, nasıl desem, havai bir kitap. Başlıyoruz. SİNEKLERİN İNCİLİ.
Sizin için çok net olmayabilir. Dillerini çok iyi bilmediğimi söylemiştim. Onları gözlemledim. Şimdi tercüme etmeye çalışacağım. Hem kelimesi kelimesine, hem de anlama göre. Çeviri esnasında mutlaka bir şeyler kaybolur – bu durumda en azından uçuş ve üç boyutluluk. Yine de ortaya şöyle bir şey çıkıyor:
Başlangıçta [hava] vardı. [Tanrı] hareket olsun dedi. Ve [hareket] oldu.
Sonra [Tanrı] kanatları yarattı. Ama kanatlar hiçbir şey taşımıyordu, kendileri boşlukta uçuşuyordu. [Tanrı] kanatlara beden olsun dedi. Ve [beden] oldu. Ama beden hiçbir şey görmüyordu. [Tanrı] bedenin gözleri olsun dedi. Ve [gözler] oldu.
1.3. Geride kalan her şeyi göz verdi, göz tarafından yaratılmayan hiçbir şey yoktu. Göz ışık buyurdu ve [ışık] oldu. Gökyüzünü ve yeryüzünü buyurdu ve gökyüzü ile yeryüzünü gördü. Sonra da canlı hayvanlar, insanlar ve dışkı buyurdu ve canlı hayvan, insan ve dışkı gördü. Ve [göz] bu güzel dedi ve onların yanına uçtu.
1.4. Böylece [Tanrı] sinekleri kendi suretinde yarattı. Ve onları yarattıktan sonra onları kutsadı: “Verimli olun, çoğalın,” dedi. “Yeryüzünü doldurun ve denetiminize alın; denizdeki balıklara, gökteki kuşlara, yeryüzünde yaşayan bütün canlılara egemen olun.”
Sanırım durum bundan ibaret, eğer onları yanlış anlamadıysam. Bazı kelimeler kayboluyor, o yüzden onları parantez içinde, genelde [Tanrı] ile işaret ettim. Bu kelime her yere cuk diye oturuyor. Gördüğünüz gibi paragraf 1.4 bizim İncil’imizle aynı. Kimin kimden etkilendiği konusunda kesin iddialarda bulunamam. Sineklerin İncili konusunda bu kadar. Bitkiler hakkında, itiraf etmeliyim, şimdilik bir şey söyleyemiyorum. Yazılarının yaprak, kök, taç yaprakları vb. şekilleri anımsattığını tahmin ediyorum sadece.
Her zaman her yerde hazır ve nazır olan “general” Linnaeus’un 1758’de Somnus Plantarum başlıklı bir eser yazdığını biliyorum ama hâlâ elime geçmedi. Başlığını kıskanıyorum. Bitkilerin Uykusu. Doğal Roman için mükemmel bir başlık.