| | David Harvey: "Sosyalizme yeni tarif gerek" Evrim Altuğ, Cumhuriyet, 17 Haziran 2012 Özellikle 2008 krizinin yıkıcı etkilerine karşı eylemlerde sosyal muhalefete verdiği destek ile yakından tanınan İngiliz coğrafyacı, siyasal iktisatçı, sosyal kuramcı ve aktivist David Harvey, Metis ve Sel Yayınları ile Bilgi Üniversitesi ve ODTÜ Mimarlık Fakültelerinin konuğu olarak üç günlüğüne ülkemizdeydi. Konferanslarının konusunu, kentsel dönüşüm ve buna karşı mücadelelerle, krizin anatomisi ve antikapitalist grevle süregiden küresel eylemlere ayıran 77 yaşındaki Harvey sorularımızı yanıtladı. Harvey’e göre, İspanya ve ABD’de beş yıl önce olan ne varsa, Türkiye ve Çin’de de yaşanması an meselesi. Zira Harvey’e bakılırsa, tıpkı 1929 büyük ekonomik bunalımı ve İkinci Dünya Savaşı'ndan hemen önce olduğu gibi, dünya aslında çok zor bir sosyal ve ekonomik dönemden geçiyor. Yaşanan “antikapitalist” sürecin adını koymak için ise acele etmeye gerek yok.
Konferansınızda bugünkü durumu 1929 büyük buhranı ve modernlik arifesindeki 1840’ların Paris’iyle karşılaştırarak mevcut arz talep ivmesinin yapay bir gelişme olduğunu ileri sürdünüz...
Krizden çıkabilmek adına emlak sahasında ortaya konulan bu üretim patlaması kaygı verici. Bu üretim, artışı düzeyinde bizi krizin odağına çekiyor. Bu, kriz hikayesinin tümünü açıklamıyor. Kentleri yeniden üretmek, yüzeydeki sermayeyi emip kurutuyor ve karı belli bir süreliğine ayrıcalıklı kılıyor. Ama daha sonra bu görece karlılık ortadan yitiyor ve bunu bir çakılma izliyor, tarihsel olarak baktığımızda bunun gibi birçok örnek görebiliyoruz. 1920’lerdeki inşaat patlamasını, büyük bunalım izlemişti biliyorsunuz, ardından 1935'te, yine bir inşaat patlaması geldi. Örneğin ABD’de ilk varoşlar oluşmaya başladı. Bu oluşumun, ekonominin nasıl işlediğiyle çok yakın bir ilişkisi bulunuyordu. Şimdiki hızlı kentselleşmeye bakarsak, İspanya, İrlanda ve ABD'de belli bir çöküş olduğunu, Avrupa’da ise ağır bir baskı yaşandığını görüyoruz. Burada çelişkili olan, bu durumun ağır bir ithalat piyasasıyla dengelenmeye çalışılması. Diyelim ki, Çin gibi hızlandırılmış bir kentselleşmeye yönelmek söz konusu olduğunda, kurulan kimi kentlerde nüfusun dahi oluşmadığı görülüyor. Bu tür ülkelere bugün jargonda “tuğla ülkeler” deniyor. Türkiye'nin şu anki durumu da bana İspanya'nın 5-6 yıl önceki halini çağrıştırıyor. Mega inşaat projeleriyle ekonomiyi canlandırmaya niyetlenilmiş Çin gibi. Böylesi ülkelerde ekonomik büyüme hızı yüzde 7-8’lerde seyreder. Ama endişem o ki, İspanya ve ABD’de beş yıl önce olan ne varsa, Türkiye ve Çin'de de yaşanabilir. Dünya zor bir ekonomik dönemden geçiyor.
Arap Baharı’ndan da kuşkulu musunuz?
Arap Baharı’nın Twitter etkisiyle yaşandığı açık. Ancak Tahrir Meydanı’na internet ve twitter erişimi olmayan binlerce insan da geldi. Arap Baharı Mübarek'i safdışı etmeyi başarmış olsa da, Mısır'da hüküm süren “Mübarek zihniyeti”ni temsil eden saray yapısını ortadan kaldırmış değil. Şu anda yaşanan kargaşada da Mübarek'in ardındaki gerçek güç var.
Birer direniş nüvesi olarak kentlerden söz ettiniz, somut fikirleriniz var mı?
1840’larda Paris’le başlayan direniş hareketinin ilginç bir özelliği, hareketin tek bir kentle sınırlı kalmamasıydı. Ortada kentler arasında süregiden ilginç bir şebekeleşme vardı ve bu Paris'in yanı sıra Viyana ve Frankfurt, Milano ve Varşova'yı da etkisi altına aldı. Yakın zamanda buna benzer olarak 15 Şubat 2003'te, üç milyon kişinin Roma, iki milyon kişinin Madrid, iki milyon kişinin Barselona ve bir buçuk milyon kişinin de Londra sokaklarına çıkarak ABD'nin Irak'ı işgaline hayır demesi örnek verilebilir. Yürüyüş amacına ulaşamasa da insanların sokağa çıkınca, gerçekten etkili olabileceklerini gördük.
Peki sosyalizmin geleceğinden umutlu musunuz?
Sosyalizm var. Zayıf bir demokratik sosyalizmle karşı karşıyayız ki bu akım 60 ve 70'lerde zirvedeydi. Ancak bu olanak israf oldu ve ortaya, İngiltere'deki İşçi Partisi gibi, aslında sosyalist olması gerekirken “neoliberal” hale gelen, türlü türlü parti çıkıverdi. Sosyalizmin yeni bir tariflendirmesini yapmak gerek. Bu da sosyal hareketlerde yeni oluşumların peşine düşmek anlamına gelir. Bu konuda iyimserim. Biraz zaman alacak, ama iyimserim.
Şu günlerde Türkiye’de kürtaj hakkı konuşuluyor, sizin fikriniz nedir?
Kişilerin kendi bedenleri üzerinde söz ve karar hakkı olduğundan hareketle, kürtaj yanlısıyım. Devletin buna niçin karışmak isteyebileceğini anlamıyorum ve bu bana çok garip geliyor. Özellikle de ABD'de bu yönde büyük tartışma yaşanıyor ve insanlar devletin bu konuya el atmasını bekliyor. Bunun mümkün olamayacağını en azından tarih bize gösteriyor. Her türlü baskının, neticede farklı davranışları suça yönelttiğini hepimiz biliyoruz. Bu da beraberinde olumsuz sosyal sonuçları getirebiliyor. Okuyabileceğiniz diğer David Harvey söyleşileri |