| KAMPANYADA Liste fiyatı: 792.00 TL İndirimli fiyatı: 514.80 TL İndirim oranı: %35 {"value":792.0,"currency":"TRY","items":[{"item_id":"1104","item_name":"Hayatımı Yaşarken, 2 Kitap Takım","discount":277.20,"price":792.00,"quantity":1}]} |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et | | İki ciltten oluşan Hayatımı Yaşarken, yirminci yüzyılın bizce en önemli şahsiyetlerinden birinin, Emma Goldman’ın otobiyografik nitelikli yapıtıdır. Emma Goldman’ı bu denli önemli kılan, onun mücadeleci, gerçekten isyancı ruhunun yanı sıra, kuşkusuz yaşadığı yüzyıl başının bir devrimler ve kalkışmalar çağı olması, toplumların büyük deneylere giriştikleri bir çağ olmasıdır. Ne var ki Emma Goldman’ın kişiliği, bizzat devrim için, bütün o kalkışma ve denemeler için de, bir tarihsel dönemin imkanlarını ve sınırlılıklarını gösteren bir turnusol kağıdı olmuştur. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: Eğer yıllar sonra, yüzyılın sonuna doğru, 1989’da duvarın yıkılacağını en önce kim gördü, kim haber verdi diye sormak gerekseydi, cevabımız hiç tereddütsüz Emma Goldman olurdu. 20’li yaşlarında anarşizme katılmış, dolu dolu yaşamış büyük bir kadının hikayesidir bu: Onunla birlikte yirminci yüzyılın başlarındaki Amerika, Avrupa ve Rusya’nın muhalif çevrelerinin tam içinden yazılmış bir tanıklık okuyacaksınız. “Dans edemeyeceksem, devriminiz sizin olsun,” diyen Goldman’ı sevmeniz için sosyalist, ya da devrimci olmanız gerekmiyor; çünkü o kendisi gerçek bir devrimci... İlk kez 90’lı yıllarda Kaos Yayınları ile birlikte yayımladığımız iki ciltlik eserin gözden geçirilmiş yeni basımını 68 Devrimi’nin 50. yılını kutlamak üzere yayımlıyoruz.
|
| | Çeviri: Beril Eyüboğlu Yayıma Hazırlayan: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Tasarımı: Semih Sökmen |
Kitabın Baskıları: | Birinci Cilt İlk Basım: Mayıs 1996 | 5. Basım: Ağustos 2024 |
Emma Goldman 1869’da Litvanya’da doğdu. 20 yaşında Amerika’da anarşist harekete katıldı. Adını duyan herkes heyecanlanırdı, herkesin “Kızıl Emma”sıydı o. Ömrü boyunca devletin her türüne karşı çıktı. Birinci Dünya Savaşı sırasında savaş aleyhtarlığı yaptı. Milliyetçiliğe karşıydı. 1919’da devrimin getirdiği coşkuyla Sovyetler Birliği’ne gitti. Lenin’le tartıştı. Hayal kırıklığı büyük oldu. Tam bir dünya vatandaşıydı; Fransa, Britanya, Almanya, İsveç, Hollanda ve Kanada’da yaşadı. Freud’un derslerine katıldı. İspanya İç Savaşı’nda Anarşistlerin yanındaydı. Tanrıtanımazlığı, özgür aşkı savundu. Doğum kontrolü için, eşcinsellerin özgürlüğü için mücadele etti. O bir anarşistti, göçmendi, yahudiydi, kadındı. Yoldaşlarına “Dans edemeyeceksem, devriminiz sizin olsun,” diyen de oydu. 71 yaşında öldüğünde yıllardan henüz 1940’tı, İkinci Dünya Savaşı başlamıştı. Emma Goldman’ın otobiyografisi, özel bir tarihsel kişiliğin tutkulu ve tavizsiz mücadelesini kaydetmenin dışında, yirminci yüzyılın siyasi tarihi açısından da büyük önem taşır: Bir yandan, yüzyıl önce insanların bugüne kıyasla nasıl geniş bir siyasi ufuk ve umut taşıdıklarını görürüz; ama diğer yandan, o dönemde ortaya atılmış sorular bugün bile tam cevaplanamamıştır, aşılamamıştır. İlk kez 90’lı yıllarda Kaos Yayınları ile birlikte yayımladığımız iki ciltlik eserin gözden geçirilmiş yeni basımını 68 Devrimi’nin 50. yılını kutlamak üzere yayımlıyoruz. |
| | Kitabın Baskıları: | İkinci Cilt İlk Basım: Nisan 1997 | 3. Basım: Ocak 2021 |
Belo-Ostrov, 19 Ocak 1920: Ah parlak rüya! Ah yakıcı inanç! Ah Matuşka Rossiya, Devrim'in acıları içinde yeniden doğdun, Devrim'le çekişme ve nefretten arındın, kurtuluşun bütün insanlığı kucakladı. Rusyam, kendimi sana adayacağım! 17 Mart 1921: On gün boyunca aralıksız devam eden top sesleri bu sabah aniden kesildi. Petrograd'ın üstüne, bir gece önceki susmayan silah seslerinden daha ürkünç bir sessizlik çöktü. Hepimiz merak içindeydik, ama ne olup bittiğini öğrenmek imkânsızdı. Akşama doğru, bu gerginlik sessiz bir korkuya dönüştü. On bin ölü veren Kronştadt zaptedilmiş, kent kan gölüne dönmüştü. Yıkılmıştık. Çökmüş bir vaziyette oturarak, gözlerimi geceye diktim. Petrograd, siyah kefen içinde korkunç bir ceset gibi asılı duruyor, sokak lambaları, bu cesedin baş ve ayak uçlarında yanan mumlar gibi solgun sarı ışıklarıyla titreşiyordu. 1 Aralık 1921: Trendeyim. Rüyalarım yok olmuş, inancım yıkılmış, yüreğim sanki bir taş! Matuşka Rossiya binlerce yarayla kanıyor, toprağına ölüler saçılmış. Donmuş tren penceresindeki parmaklığı kavradım ve hıçkırıklarımı bastırmak için dişlerimi sıktım. Saint-Tropez 1931: Hayatım. En yüce doruklarına tırmandığım gibi, en derin dehlizlerine de indim. Amansız acılarıyla yoğruldum, gürül gürül akan neşesiyle coştum. Kâh en koyu umutsuzluklara, kâh en ateşli umutlara kapıldım. Hayatımı doludizgin yaşadım. Kök salıp, ardından ıstırapla topraktan sökülmek yerine, son yudumuna kadar içip kadehi yere çalmak gerek. İlk kez 90’lı yıllarda Kaos Yayınları ile birlikte yayımladığımız iki ciltlik Hayatımı Yaşarken’in gözden geçirilmiş yeni basımını 68 Devrimi’nin 50. yılını kutlamak üzere yayımlıyoruz. |
Diğer kampanyalar için | |
|
| | | OKUMA PARÇASI |
Emma Goldman, "Şükranla", 1931, Birinci Cilt, s. 7-9 Anılarımı yazmam konusunda çevremden gelen ısrarlar daha hayata henüz adım atmışken başlamış ve yıllarca sürmüştü. Ne var ki ben o zamanlar bu ısrarları hiç önemsemedim. Hayatımı dolu dizgin yaşarken yazmaya ne gerek vardı? Ayak dirememin bir başka nedeni de, fırtınanın orta yerindeyken yazmanın doğru olmayacağı düşüncesinde olmamdı. Arkadaşlarıma, "Değerli bir hayat hikâyesi ancak hayattaki trajedilerin de, komedilerin de tarafsız ve hiçbir şeye –özellikle de kişinin kendi hayatına– bağlı olmaksızın görülebildiği olgun bir yaşa erişildiğinde yazılabilir," diyordum. İlerleyen yaşıma rağmen kendimi hâlâ genç hissettiğimden, böyle bir işi yüklenmek için kendimi yeterli görmüyordum. Üstelik bu yoğunluktaki bir çalışma için gerekli zamanı bulmak da kolay değildi benim için. Avrupa'daki zorunlu eylemsizlik yıllarım bana okumak için bol zaman sağladı; bu arada çok sayıda biyo... Devamını görmek için bkz. | |
Emma Goldman, "İspanya'daki Kıyıma Karşı Çıkıyorum", Birinci Cilt, s. 194-198 Bunu izleyen haftalar mutlu ve sakin geçti. Çokça beraber oluyor, kırlarda yürüyüşler yapıyor, opera ve konserleri izliyorduk. Yeniden birlikte kitap okumaya başladık. Ed, Racine'i, Corneille'i, Moliere'i anlamama yardımcı oldu. Sadece klasiklerden hoşlanıyordu. Zola ve çağdaşları itici geliyordu ona. Ben de gündüz evde yalnız kaldığım zamanlar kendimi modern edebiyata veriyor, konferanslarımla ilgili metinleri tasarlıyordum. Tam bu hazırlıklar sırasında İspanya'dan, Montjuich cezaevinden işkence haberleri aldık. Çoğu sendikacı olan ve aralarında anarşistlerin de bulunduğu üç yüz kadın ve erkek Barcelona'da dinsel bir tören sırasında patlayan bir bombadan sorumlu tutularak 1896'da hapse atılmıştı. Tutuklular günlerce aç, susuz bırakılarak kırbaçlanmış, bedenleri kızgın demir çubuklarla dağlanmış; tüm dünya yeniden hortlayan bu engizisyon uygulam... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
Emine Özkaya, "Göçmen, Kadın, Anarşist, Sürgün...", Şubat 1996, Birinci Cilt, s. 451-455 13 Ocak 1996, Cumartesi gecesi, East End'de Emma Goldman için düzenlenen geceye giderken, anma gecelerinin bende bıraktığı tüm olumsuz izlenimleri takmış takıştırmıştım. 10 Kasım törenlerinden biriydi, saat dokuzu beş geçe bayrak yarıya imiş ve sirenler kulakları sağır ederken ben gülüvermiştim. Sınıf öğretmenim kulağımı çekerken, benim Türk çocuğuna yakışmayan bir davranış sergilediğimi söyleyerek arkadaşlarımın önünde kınamış ve ileride bu davranışımı telafi edeceğime olan inancını da eklemeyi unutmamıştı. O günlerin bende yarattığı suçluluk duygusundan mıdır, nedir, daha sonraki yılların anma törenlerinde kolektif bilinci, üzüntüyü ya da sevinci yakalama telaşıyla sol kolum havada esas duruşa geçerken, öğretmenimin, "Yine olmadı, bak gülüyorsun," diyen bakışlarını hep üzerimde hissettim. İşte 13 Ocak akşamı da bu duygular içindeydim; böyle bir anma gecesi yerine keşke bir sünne... Devamını görmek için bkz. | |
Nevin Ünalın, “Anarşist Bir Kadın…”, Cumhuriyet Dergi, 7 Aralık 1997 Bir anda yüreğinden dökülmeye başladı kelimeler; hazırladığı metnin yerini alan coşkulu, inanç ve öfke dolu sözcükler döküldü ağzından. Alkışlar doldurdu kulaklarını. O ana kadar bilmediği bir şeydi bu! Sesinin, yüreğinin, inancının insanları etkilediği. Bu ses hiç susmayacaktı artık. Yarım asrı devirecekti! Hiç kesilmeden. Hapishaneymiş, sürgünmüş, tutuklanmaymış, suçlanmaymış, işverenlerin, yanlı basının öfkesiymiş, siyasi baskıymış aldırmayacaktı. O hangi safta yer alacağını bizzat yaşadığı hayatla zaten öğrenmişti. O gün öğrendiği bir şey daha vardı: Sesi bütün emekçiler için gerekliydi madem; o da hiç bitip tükenmeden, korkmadan, yılmadan bu yolda harcayacaktı her şeyini… Artık toplantıların, konferansların aranılan konuşmacısıydı Emma. Amerika'yı boydan boya, şehir şehir dolaşacak, Dünya Sanayi İşçileri ve diğer işçi örgütleriyle dayanışma içine girerek ... Devamını görmek için bkz. | |
Nesrin Tura, "Anarşistlerin Kraliçesi Kızıl Emma", Pazartesi, Ağustos 1997 Pazartesi'nin 17. Sayısında (Ağustos 1996), Hayatımı Yaşarken'in Metis'ten Beril Eyüboğlu'nun çevirisiyle çıkan ilk cildini tanıtırken, Goldman'ın yaşamı, mücadelesi ve kişiliğinin yanı sıra feminizmine de değinmiştim. Anarşist feminizmin öncülerinden sayılan Emma Goldman'ın feminizminin ne yaşantısında ne de teorisinde sorunsuz olmadığını, kadınların ezilmişliğinden, erkeklerden çok, isyan etmedikleri için kadınları sorumlu tuttuğundan, kadınlarla girdiği üstü örtülü rekabet ilişkilerinden, kısacası Emma'nın feminizminin kadın dayanışması damarının oldukça zayıf olduğundan söz etmiştim; erkekler dünyasında sivrilmiş bir kadın olarak ödediği bedellerden de. Bunlarla yaşamının ilerki bölümlerinde yüzleşip yüzleşmediğini merak etmiştim. İkinci cilt merakımı giderdi: Emma'nın feminizminde, her türlü çalkantıya rağmen bir gelişme değil, bir gerileme var gibi geldi bana. Bu ikinci ciltte, Rus... Devamını görmek için bkz. | |
|
| |