ISBN13 978-605-316-104-2
0 s.
Yazar Hakkında
Okuma Parçası
Eleştiriler Görüşler
Yazarın Metis Yayınları'ndaki
diğer kitapları
Hayatımı Yaşarken, Cilt I, 1996
Hayatımı Yaşarken, Cilt II, 1997
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et
 

Emine Özkaya, "Göçmen, Kadın, Anarşist, Sürgün...", Şubat 1996, Birinci Cilt, s. 451-455

13 Ocak 1996, Cumartesi gecesi, East End'de Emma Goldman için düzenlenen geceye giderken, anma gecelerinin bende bıraktığı tüm olumsuz izlenimleri takmış takıştırmıştım. 10 Kasım törenlerinden biriydi, saat dokuzu beş geçe bayrak yarıya imiş ve sirenler kulakları sağır ederken ben gülüvermiştim. Sınıf öğretmenim kulağımı çekerken, benim Türk çocuğuna yakışmayan bir davranış sergilediğimi söyleyerek arkadaşlarımın önünde kınamış ve ileride bu davranışımı telafi edeceğime olan inancını da eklemeyi unutmamıştı. O günlerin bende yarattığı suçluluk duygusundan mıdır, nedir, daha sonraki yılların anma törenlerinde kolektif bilinci, üzüntüyü ya da sevinci yakalama telaşıyla sol kolum havada esas duruşa geçerken, öğretmenimin, "Yine olmadı, bak gülüyorsun," diyen bakışlarını hep üzerimde hissettim. İşte 13 Ocak akşamı da bu duygular içindeydim; böyle bir anma gecesi yerine keşke bir sünnet düğününe gidiyor olsaydım demekten kendimi alamadım. Her anma toplantısı gibi bu seferkinin de tahmin ettiğim gibi olacağını düşünüyordum.

East End, Whitechapel'daki gecenin düzenlendiği Devanant Centre'a ulaştığımızda, yine o muzipliğini gizlemeye çalışan siyah önlüklü kız oluvermiştim. Hikâyeye yanlış başladım, önce bu gecenin ne amaçla düzenlendiğini anlatmam gerekmez miydi?

Londra'ya gelişimin ilk yılıydı. Mahalle kütüphanesinde bulduğum Feminist Theorists ("Feminist Kuramcılar") isimli kitabı karıştırıyordum. Kitapta kimler yoktu ki: Mary Wollstonecraft, Margaret Fuller, Josephine Butler, Christabel Pankhurst, Virginia Woolf… çoğu bildiğim isimlerdi, fakat "Emma Goldman: The Anarchist Queen" isimli makale en fazla ilgimi çekeniydi, belki de isminden.

Emma Goldman, Litvanya'nın Kovno kasabasında Yahudi bir ailenin üçüncü çocuğu olarak doğduğunda takvimler 27 Haziran 1869'u gösteriyordu. Aile, 1881'de St. Petersburg'a göç ettiği sırada, Yahudi gettosu korkunç bir ekonomik sömürünün yanı sıra, siyasi baskı altındaydı. Yahudi gettosunun dışı ise, Nihilist, Rus Popülist ve Sosyalistlerinin, despotik Çarlık sistemine karşı mücadele veren hareketlerin eylemlerine sahne olmaktaydı. 1882'de Çar'a suikast yapıldığında, Rusya'nın sosyo-politik ve kültürel yönden çöküntüsü, bir değerler kargaşasını da beraberinde getirmişti. Bu çöküntüden doğan yeni anlayışların öncülüğünü yapan düşünce akımı Nihilizm'di ve bu akımın Rus edebiyatındaki başyapıtları, Çernişevski'nin Ne Yapmalı? ve Turgenyev'in Babalar ve Oğullar adlı romanlarıydı. Emma'nın çocuk ruhu, daha o yıllardan, bu tür yasaklanmış kitaplarla şekillenmeye başlamıştı. Emma Goldman, kısa bir dönem okula gitmesine rağmen, Almanca'yı ve Alman edebiyatını öğrenme şansı bulmuştu – bunda çocukluğunun Alman kültürüne yakın bir yerde geçmesinin de payı olsa gerek. Daha küçük bir çocukken babasının çobanı Petruşka'nın kavalında romantik aşkla ve müzikle tanışmış, bu onu Wagner ve Beethoven'lere ulaştırmıştı. On üç yaşında, St. Petersburg'da bir fabrikada işçi olarak çalışmaya başladı. O günün Rus devrimci kadınlarının mücadelelerinden etkilendi; o kadınlar ki, eylemleriyle pratik yaşamlarını, kadınlıklarından ödün vermeden sürdürmekteydiler.

Babası, kitaplarını yırtıp, on beş yaşında evlendirmeye kalktığında, Emma'nın şiddetli protestosuyla karşılaşır. Nitekim 1886 yılında Emma'yı Amerika'ya sürükleyen kasırga, yalnızca Çarlık Rusyası'nın köhnemiş despotizmi değil, aynı zamanda getto ve aile geleneklerinin, onun üzerinde yarattığı dayanılmaz baskıdır. Emma, Amerika'da işçi olarak çalışmaya başlar. Amerika'daki Yahudi göçmenlerin yaşamı Çarlık Rusyası'ndan hiç de farklı değildir. Amerikan rüyası sona ermiştir. Öte yandan, Chicago'nun Haymarket Meydanı'nda işçilerin düzenledikleri gösteride patlayan bir bomba sonucu dört anarşistin idam edilmesi, Emma'nın elli yıllık anarşist yaşamının başlangıç noktasını oluşturur.

Emma Goldman otuz beş yılını geçirdiği ve sık sık tutuklandığı Amerika'da, anarşizm ve kadınların kurtuluşu için mücadele eder. Industrial Workers of World (Dünya Sanayi İşçileri) ve diğer işçi örgütleriyle dayanışma içinde Amerikan kapitalizmine karşı mücadele verirken, üç temel kurumu hedef alır: aile, kilise ve devlet. Diğer yandan "Milliyetçilik, Savaş, Burjuva Demokrasisi ve Seçimler, Ahlak'ın Kurbanları, Kadın Ticareti, Doğum Kontrolü, Eşcinsellik, Modern Tiyatro" gibi konuları anarşist perspektifle ele aldığı kitle mitingleri ve salon toplantıları o günlerin Amerika'sını sarsar. E. Goldman, o günün Amerika'sında çok etkili olan anarşist hareketin saflarında yürüttüğü bu tür faaliyetlerinden dolayı birçok kez polis tarafından gözaltına alınır, soruşturmaya uğrar ve hapis yatar.

Emma Goldman, konferanslarının ve güncel sorunlara yanıt veren eylemlerinin yanı sıra, yazarı ve editörü olduğu Mother Earth adlı dergiyi on yılı aşkın bir süre yaşatmayı başarır. Bu dergi, yalnızca anarşist çevreye seslenmekle kalmaz, aynı zamanda o günlerin siyasi ve kültürel nabzını elinde tutan Amerikan entelektüellerini de etkiler.

Emma, kadınların cins olarak ezilme ve sömürülmelerinin sınıfsal ezilmişliklerinden de önce geldiğini saptayarak, anarşizme en büyük katkıyı yapar. Kadın hakları mücadelesinin, kadın kurtuluş mücadelesi anlamına gelmediğini söyler ve oy hakkını esas alan o günün feministlerine, anarşist bir perspektifle şu eleştiriyi getirir: "Kadının gelişmesi, özgürlüğü, bağımsızlığı kendisinden kaynaklanmalıdır. Birincisi, kendisini cinsel bir nesne olarak değil, kişiliğiyle ortaya koymalıdır. İkincisi, bedeninin üzerinde hiç kimseye tasarruf hakkı tanımamalıdır, eğer istemiyorsa çocuk doğurmayı reddetmelidir. Tanrıya, devlete, topluma, kocaya, aileye, vb. hizmet ederek yaşamını basitleştirmemeli, tersine yaşamını derinleştirmeli ve zenginleştirmelidir… Kadınlar seçimle değil, yalnızca bu yolla özgür olabilirler."(1)

Emma Goldman, 1917'de savaş karşıtı mitingler düzenlemekten dolayı yeniden hapse atılır; 1919 yılında da, en yakın mücadele arkadaşı Alexander Berkman ve diğer 249 savaş aleyhtarıyla birlikte, hep düşlediği devrim ülkesine, Rusya'ya sürgün edilir. Rusya'da en önde gelen Bolşevik liderlerle görüşür ve tartışır: Lenin, Troçki, Aleksandra Kollontay, Zinovyev, Lunaçarski, Karl Radek, Maksim Gorki, vb… O, Angelica Balabanof gibi, Bolşevikler'in iktidarı ele geçirmelerinden sonra giriştikleri uygulamalara ve Çeka'ya karşı çıkan muhalif Bolşevikler'le de görüşür. Sol Sosyalist Devrimciler'in önde gelenlerinden Maria Spiridonovna'nın Çeka zindanlarından alınıp sürgüne gönderilmesi için Clara Zetkin'i aracı yapar. Troçki, talebi reddeder. E. Goldman ve A. Berkman, Devrim'den sonra Rusya'ya dönen anarşist düşünür Kropotkin'i Dmitrov'daki evinde yoksulluk içinde bulurlar. Kropotkin, onlara, Bolşevikler'i ve Lenin'i, devrimi bastırdıkları için defalarca uyardığını, ama kendi dinsel dogmalarıyla zehirlendiklerinden gözlerinin bir şey görmediğini söyler. İki yıllık Rusya deneyimi E. Goldman'a, Amerika kadar acı gelir. Kızıl Ordu'nun, on sekiz bin Kronştadt denizcisini öldürmesine, Butirki hapishanesinin, işçi ve köylü mahkûmlarla dolup taşmasına tanık olur. 1924 yılında, Çeka'dan kaçmayı başarır, ama hiçbir Avrupa ülkesi ona sığınma hakkı vermez. Bu devletlerin tek koşulu Emma'nın, mücadelesine son vermesidir. Sonunda İngiltere ona koşulsuz sığınma hakkı tanır. İngiltere'de zorlu bir göçmenlik dönemi yaşar. East End, Whitechapel'a yerleşir. East End, o günlerin burjuvazisiyle sanayi proletaryasının dışında kalan kesimlerin, İrlandalılar'ın, Rus ve Doğu Avrupalı Yahudiler'in, Marx'ın deyimiyle "lumpen proletarya"nın, İngiliz üst sınıf diliyle "Cockney"lerin yaşadığı bir bölgedir.

Goldman, Avrupa'da sürgündeyken, 1936 yılında patlak veren İspanya Devrimi'ni bütün gücüyle destekler. İspanya'yı iki kere ziyaret eder ve anarşist milis güçlerinin faşistlere karşı savaştığı Aragon cephesine kadar giderek Durruti'yle ve diğer İspanyol anarşistleriyle görüşür. İngiltere'de, Bağımsız İşçi Partisi'yle (I.L.P.) ve diğer bağımsız devrimcilerle, Stalin ve Komintern'in İspanya Devrimi'ni bastırmaya yönelik faaliyetlerine karşı ortak bir platform oluşturur. George Orwell'in, İspanya cephesinden gönderdiği, Stalinist komployu açığa vuran mektuplarını ilk kez bu platform yayınlar.

Feminist Theorists kitabındaki makaleyi okuduğumda, ona duyduğum yakınlık, önceleri, belki de adına "göçmenlik" denen bir kader ortaklığıydı. Birkaç yıl sonra üniversiteye başladığımda, ilk akademik projemi "Emma Goldman: A Study of the Relationship Between Anarchism and Feminism" (Emma Goldman: Anarşizm ve Feminizm Arasındaki İlişki Üzerine Bir Çalışma) konusunda yapmaya karar verdim. Hani bir ülkeyi ya da kenti çok seversiniz de, onun coğrafyasını, tarihini, dilini, kültürünü öğrenmeye kalkarsınız – işte onun gibi bir şey. Emma Goldman, bir Alman özdeyişiyle bu durumu şöyle açıklıyor: "If you do not feel a thing you will never guess its meaning." Bir şeyi hissetmiyorsan eğer, onun sırrına asla eremezsin.(2) Bu proje, beni bir arkeolog gibi başka başka kazılara götürdü ve Emma Goldman'ın düşüncelerini paylaşan anarşistlerle ve anarşist-feministlerle buluşturdu.(3)

Bu buluşma bana Britanya'da birçok arkadaş kazandırdı. Arkadaşlarımdan Jude Lancet ve John McArthur'a bundan bir yıl önce Emma Goldman'ın iki ciltten oluşan Living My Life'ını (Hayatımı Yaşarken) Türkçe'ye çevirmek istediğimi söylediğimde çok sevindiler ve her türlü dayanışmayı göstereceklerini söylediler. Bir süre sonra John sevindirici bir haberle geldi. Yahudi Sosyalist Grubu, East End Anarşizmi'ni kutlamak üzere bir gece düzenlemişti. Bu gece, aynı zamanda Emma'nın anılması ve kitabının Türkçe olarak basılmasını destekleme gecesi olabilirdi. Hemen kolları sıvadık. Ulaşabildiğimiz bütün anarşist ve dayanışmacı grupları destek vermeye çağırdık. Kısa sürede şu gruplar ses verdi: Anarchist Communist Federation; The Colin Roach Centre, Contra Flow Collective, Haringey Solidarity Group, IWW-Couriers' Section, Jewish Socialist Group, London Class War, Solidarity Federation, 5 Mayıs Liberter Grubu, Kaos Yayınları, Karambol Yayınları.

Yukarıda, East End, Whitechapel'daki gecenin düzenlendiği Victoria döneminden kalma Devanant Centre'a ulaştığımızda, yine o muzipliğini gizlemeye çalışan siyah önlüklü kız oluverdiğimi söylemiştim ya. İnsanlar yeni yeni gelmeye başlamışlardı. Eski bir sahnesi olan, yüksek tavanlı, kocaman bir salondu. Ortada kürsü filan yoktu. Sahnede müzik aletleri, yanlarda siyah bayraklar ve gecenin örgütlenmesinin esas yükünü çekenlerden biri olan John'un her zamanki telaşlı koşuşturması.

Bir süre sonra salon tamamen dolmuştu. Gece, Jez'in gitarıyla söylediği ve Emma'nın "if I cannot dance, it is not my revolution" (Dans edemediğim bir devrim, devrim değildir) sözlerini içeren şarkıyla başladı. Ardından, Kıbrıslı sanatçı Hamza Irkad, ağız mızıkası ve gitarla, Türkçe söylediği ezgilerle Akdeniz havasını getirdi salona. Joffe/Franciz Klezmer duo topluluğunu, North London Anarko-Sendikalist korosunun dayanışma şarkıları izledi.

On beş yaşında anarşist saflara katılmış, altmış yıllık isyancı Albert Meltzer oturduğu yerden, sohbet eder gibi yavaş yavaş konuşurken, geçmiş mücadelelerini bir borç senedi gibi insanların yüzüne tutan liderlerin havasından ne kadar uzaktı. Bu yaşlı anarşist, uzun bir koşunun sonunda bayrağı, anarşizmin yeni yeni filiz verdiği toprakların insanlarına teslim ediyordu sanki.

Üç Yahudi kadının oluşturduğu Royte Klezmores bandosunun nağmeleri duyulduğunda, salonu hınca hınç dolduran kalabalık, işte bunu bekliyorduk dercesine hep birlikte dans etmeye başladı. İnsanlar iç içe, halka halkaydı. Kimileri halay çekiyor, kimileri Balkan dansları yapıyor, kimileri İrlanda figürleriyle dönüyor, kimileri de kasap havası çekiyordu. Bu dans kargaşasının harmonisi, neşe ve coşkunun, sanki her türlü sınıra karşı bir meydan okumasıydı.

Gecenin ayazında, salonun gümbürtüsünü arkamda bırakmış yürürken, üşüdüğümün farkında bile değildim, ta ki, siyah bir şalın omuzlarıma usulca örtülüvermesine kadar. Isınıvermiştim. Londra'nın gri ayazını, artık bir yabancı gibi taşımayacaktım belki de, kim bilir…

Notlar


(1) Emma Goldman, The Traffic in Women, yayına hazırlayan: A. Kates Shulman, Times Change Press, Londra, s. 7. Metne dön
(2) Proje çalışmamda şu kaynaklardan yararlandım:

Goldman, Emma, Living My Life, 2 cilt, Pluto Press, 1988.

Spender, Dale, (yay. haz.) Feminist Theorists, The Women's Press.

Goldman, Emma, Red Emma Speaks: The Selected Speeches and Writings of the Anarchist and Feminist, Alix Kates Shulman (yay. haz.), Wildood House, 1979.

Goldman, Emma, Dancing in the Revolution: Selected Writings and Speeches, A. Kates Shulman (yay. haz.), Virago, Londra, 1983.

Goldman, Emma, Anarchism and Other Essays, Dover, New York, 1919; yeniden basım 1969.

Drinnon, Richard, Rebel in Paradise, Chicago Press, Londra, 1983.

Haaland, Bonie, Emma Goldman: Sexuality and the Impurity of the State, Black Rose Books, Londra, 1993.

Falk, Candace, Love, Anarchy, and Emma Goldman, Rutgers University Press, Londra, 1990. Metne dön
(3) Ayrıca, Emma Goldman'la ilgili yazdığım "Hayallerin Kızı: Emma Goldman" adlı makale Belge Yayınları tarafından çıkarılan Sosyalizmin Sorunları Kitap Dizisi-1'de (Eylül 1994) yayınlandı. Metne dön

 
 

Kişisel Veri Politikası
Aydınlatma Metni
Üye Aydınlatma Metni
Çerez Politikası


Metis Yayıncılık Ltd. İpek Sokak No.5, 34433 Beyoğlu, İstanbul. Tel:212 2454696 Fax:212 2454519 e-posta:bilgi@metiskitap.com
© metiskitap.com 2024. Her hakkı saklıdır.

Site Üretimi ModusNova









İnternet sitemizi kullanırken deneyiminizi iyileştirmek için çerezlerden faydalanmaktayız. Detaylar için çerez politikamızı inceleyebilirsiniz.
X