| ISBN13 978-975-342-354-0 | 13X19,5 cm, 381 s. |
Bu kitabı arkadaşına tavsiye et Diğer kampanyalar için | |
|
| | Bit Palas Yayın Yönetmeni: Müge Gürsoy Sökmen Kapak Tasarımı: Emine Bora |
Dizgi Metis Yayıncılık Baskı Hazırlık Metis Yayıncılık Kapak ve İç Baskı Yaylacık Matbaacılık Ltd. Cilt Sistem Mücellithanesi Kitabın Baskıları: | 1. Basım: Mart 2002 | 8.Basım: Kasım 2007 |
Şehrin Aynaları, Pinhan ve Mahrem'in ardından Elif Şafak’tan usta işi bir roman daha. Yayınlandığından bu yana okurlardan ve edebiyat çevrelerinden ve haklı övgüler alan Bit Palas’ı henüz okumamış olanlara tereddütsüz tavsiye ederiz. Beğeni farklılıklarını aşacak ölçüde önemli bir yapıt. 1960'larda, mezarlıkların üzerinde yükselen bir semtte, kentten intikam almak üzere özene bezene inşa edilen, ama giderek etrafındaki çöp kokusu nedeniyle yaşanmaz hale gelen Bonbon Palas'ın hikâyesi anlatılıyor bu romanda. Her katı birbirinden farklı bir hava taşıyan Art Nouveau tarzdaki apartmanda yaşayanlar da çok farklı birbirinden: Zıt kuaför ikizler Cemal ve Celal; aşırı titiz Hijyen Tijen ve kızı Su; iki arada bir derede kalmış Mavi Metres; evhamlı ve sinameki Ateşmizaçoğulları; gizemli Madam Teyze; torunlarını masallarla "zehirleyen" Hacı Hacı; Metin Çetin ve uğruna bilimkadınlığını bırakıp peşinden gelmiş Karısı Nadya; yaşamın kıyısında yürüyen Sidar ve köpeği... Onları birleştiren ise hep dışlarında aradıkları, üstlerine kondurmadıkları çöp kokusu ile apartmanda giderek artan hamam böcekleri. Elif Şafak'ın o zengin ve benzersiz üslubu sayesinde bir solukta okunan roman, kötülüğü hep kendi dışına atmaya çalışan steril hayatları sorguluyor. | OKUMA PARÇASI |
Açılış Bölümü, s. 11-16 1 Mayıs 2002 Çarşamba günü saat 12:20'de, bir tarafında sivri dişli devasa bir fare, öbür tarafında kocaman, simsiyah, serapa kıllı bir örümcek resmi bulunan, önü arkası sağı solu her tarafı irili ufaklı yazılarla dolu, kirli beyaz bir kamyonet, İstanbul'un çokça kabuk, bir o kadar da isim değiştirmiş ana caddelerinden birine açılan daracık bir ara sokağın köşesine sabahın erken saatlerinde yerleştirildiği halde öğlene doğru nasıl olduysa devrilmiş bariyerleri fark edemeyip yoluna devam etmeye kalkınca, birdenbire yaklaşık iki bin iki yüz kişilik bir kalabalığın ortasında buluverdi kendini. Bunlardan beş yüz kadarını İşçi Bayramı'nda yürüyüş yapmak isteyen göstericiler, bin üç yüzünü onları yürütmemek üzere konuşlandırılmış polisler, geriye kalanlarını da bir başka uçta Atatürk heykelinin etrafına çelenk koyup Bahar Bayramı kutlamaları yapan devlet erkânı ile ellerine bayraklar tutuşturulup, boşluklara doluşturulmuş ilkokul öğrencileri oluşturuyord... Devamını görmek için bkz. | |
| ELEŞTİRİLER GÖRÜŞLER |
kazete.com.tr, 30 Haziran-Temmuz 2002 Elif Şafak, ünlü Fransız oyun yazarı Racine'in klasizm döneminin temel ögesi olmuş "sanatta tüm ustalık, 'hiç'ten bir şeyler yaratabilmektir" sözünü anımsatırcasına yazmış Bit Palas adlı yeni romanını. Elif Şafak, Dünya'yı İstanbul kentine indirgemiş. Bakın onu nasıl tanımlıyor: "Hamileliğinin son aylarında aşırı kilo alıp, bir sonraki günü dahi taşıyamaz olmuş bir kadına benziyordu İstanbul. (...) Yapabilse, bir an evvel kurtulmak isterdi bu kantarlı külfetten. Yapamıyordu. Yıllar, yüzyıllar boyu şiştikçe şişmişti. (...) Eğer şu dinmeyen iştahıyla, daima aç gövdesine indirdiklerinden hiçbir şey çıkarmasaydı dışarıya, çoktan infilak etmiş olurdu şimdiye değin; kendiyle birlikte karnındakileri de canlarından ederek. Çıkarıyordu neyse ki." Yüzeysel yaşayan insanlar için Dünya bir cennet belki. Ama dibini karıştıracak olursak, benliklerimiz İstanbul gibi çöplüklerle kaplı. İçi irin dolu bir yara, sağlığımızı teht... Devamını görmek için bkz. | |
Sırma Köksal, “Hikâye anlatmayı bilen biri”, Cumhuriyet Dergi, 11 Temmuz 2002 Her şeyden önce Elif Şafak'ın hikaye anlatmayı bildiğini teslim etmek gerek. Ama bu zaten ilk kitabından beri başardığı bir şey. Bu yanıyla da diğer birçok "yeni" yazardan ayrılıyor. Kendini geri plana çekerek anlatmak istediği sözün kurgusunu zedelememek konusunda gerçekten usta. Üstelik bu ustalığını her yeni kitabıyla da pekiştiriyor. Sözgelimi Mahrem'de çok kullandığı o tekerleme kıvamındaki dil bu kitabında seyrelmiş, neredeyse yok denecek düzeye inmiş. İyi de olmuş, çünkü bazılarının dil tadı gibi görebileceği bu oyunlar Mahrem'i benim için bir türlü okunup da bitirilemeyen, en sonunda da yarım bırakılan kitaplar arasına sokmuştu. Tekerlemeden söze gelinmekte zorlanılan birçok bölüm vardı orada. Bir şehir çeşitlemesi gibi de okunabilecek olan Bit Palas ise kurgusu ve anlatımıyla gerçekten başarılı bir ro... Devamını görmek için bkz. | |
Elif Ersin, "Bit Palas ve Elif Şafak", Radyo Boğaziçi Zor beğenen bir insan mıyım yoksa her seyden çok çabuk mu sıkılıyorum bilmiyorum ama izlediğim filmleri, gösterileri, okuduğum kitapları uzun uzun konuşmak, tartışmak beni bunaltır çoğu zaman. Kırk yılda bir tarzını, islediği konuları gerçekten sevdiğim, okumaktan ve hakkında konusmaktan sıkılmayacağım bir yazar keşfedince de hemen tüketirim zaten onu; kitaplarını, gazetelerde, dergilerde hakkinda çikan yazilarıokurum ve sonunda elbette ki o yazar da herkes gibi bir insan olduğu için ve her insanın doğal olarak birtakım kusurları mutlaka bulunduğu için gösterdiğim bu aşırı ilginin artık yettiğini fark eder, sonunda normal halime dönerim. Son zamanlarda dikkatimi çeken yazarlardan biri de Elif Şafak olmuştu. Aslında ilk dikkatimi çeken (genelde oldugu gibi) yazar değil, onun kitaplarından biriydi: Mahrem. Adını ilginç bulduğum için aldığım bu romanı okuduktan sonra yazarın diğer romanlarını da kısa bir... Devamını görmek için bkz. | |
Jale Parla, “Bit Palas”, Cumhuriyet Dergi, 11 Temmuz 2002 Dördüncü romanı Bit Palas'la Elif Şafak "eve" dönmüş. Burada evi metaforik anlamıyla kullanıyorum. Bit Palas'a kadar romanlarında arayış temasının değişik derecelerde egemen olduğu Elif Şafak, son romanında hem memleket aşırı gezginciliği, hem de şehrin sokaklarını arka plana iterek bir evde duraklıyor. Bu duraklamayla amaçladığı ise romanlarında gene çok belirgin bir başka temaya, iç-dış karşıtlığına, bir çatı arayışı. Bu çatıyı önce Bon Bon Palas olarak kurulan, ama sonra Bit Palas olarak anılmaya mahkûm on daireli bir apartmanın sakinlerinin yaşadığı yerde buluyor. Gelgelelim, her ev gibi kapıları kapananınca dışarıya da kapalı olması gereken bu apartman asla kapanamıyor, çünkü içeriye, İstanbul'un o bitmez tükenmez çöp yığınlarının kokusu sızıyor. Dairelerine çekildikten sonra dışarıya kapandıklarını zanneden apartman sakinleri de aynı kokunun evlerine, odalarına, giderek genizlerine yer... Devamını görmek için bkz. | |
Asuman Kafaoğlu Büke, “Bitlenen Bonbonlar”, Cumhuriyet Kitap, 5 Eylül 2002 Bazı romanlar bittiklerinde başa dönüp ilk sayfaları tekrar okumak istersiniz. Romanı birkaç günde okusanız bile, sanki ilk sayfaları okuyalı aylar, hatta yıllar geçmiş gibi, nasıl ve nerede başladığını anımsamakta zorlanırsınız. İşte Elif Şafak’ın Bit Palas romanını bitirdikten sonra bunları hissettim ve tekrar başladım okumaya... Tam da romanın başında –ve tekrar sonunda– yazarın söylediği gibi dairesel bir biçeme sahip Bit Palas. Yazar bu çembere saçmalık adını veriyor ama hiçbir masalın saçma olmadığı inancıyla ayrılıyoruz kitaptan. Gördüğümüz tüm rüyalar gibi, masalların da anlamlarını çözmek isteyen yanımız devreye giriyor. Bu anlamlar masalların içinde mi gizli, yoksa bizim onlara yüklediğimiz, her masaldan aldığımız anlamlarda mı, düşünmeye başlıyoruz. Bit Palas’ın çok sayıda kahramanla ve aşırı masalla yüklü olması, romanı ortaladığımızda bütün b... Devamını görmek için bkz. | |
|